Eşsiz Lider ve Onun güçlü kadrosunun önderliğinde, inanç ve direnişle kazanılan kutlu zafer, 30 Ağustos bayramımızın 95. Yılını sonsuz yıllara taşımaya and içerek kutluyoruz. Türk’ün son devletinin kurulmasını sağlayan Zafer Bayramımız İslam Âleminin örnek alabileceği bu Bağımsızlık Savaşımız, aynı zamanda bağımsızlıklarını kazanmalarında mazlum milletlere örnek teşkil etmiş bir zaferdir.
Türk tarihinin zaferler ayı olarak bilinen Ağustos ayında irili ufaklı 62 zafer kazandığımızı tarihler kaydeder. Bu büyük zaferimizin en kesin sonuçlusu olan 30 ağustos Büyük Türk Zaferi aynı zamanda bütün Batılı ülkelerin de yenilgisi mahiyetinde idi.
Bu Türk zaferi sonucunda ortaya çıkan durum, tarihe yepyeni bir Türk devletinin, tamamıyla milli ve dipdiri bir Türk devletinin doğmasını sağlamıştır. Avrupalı emperyalist güçlerin tam bir oyunu olarak ortaya çıkan ve Sevr’in zorla Türklere kabul edilmesi için tertip edilen bu Anadolu seferi, onların oyuncağı olan ve kendi küçük ülkesinin ulaşamayacağı bir serüven halinde başlayıp sona eren Yunan macerası, aynı zamanda tarihin bir dönüm noktasıdır. Avrupalı emperyalist güçlerin ve sömürgeler devrinin de sonunu ilan eden bir Türk zaferidir. 26 Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun kapılarını İslam’a açan Malazgirt Meydan Muharebesini zaferle sonuçlandıran Türk zaferi, aynı zamanda, 30 Ağustos 1922 tarihinde Anadolu’nun kapılarını Hıristiyan Emperyalist düşmanlara kapatan Baş Komutanlık Meydan Muharebesini kazanmış bir Türk zaferidir.
Kazanılan bu Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferi sonucudur ki, Batılı ülkelerin demir pençeleri altında inleyen esir ülkelerin ayaklanması ve milli devletlerini kurmak için savaşmaları dönemini de başlatmıştır. Artık her zincirin kırıldığının başında Anadolu mücadelesi, Türk Kurtuluş Savaşı ve sonuçları anılacaktır.
*
Ata yurdundan kalkıp Anadolu’ya sefer eden ecdadın bundan 946 yıl önce şanlı bir zaferle bu aziz topraklarda yeni bir vatanın kapısını açmıştır. Malazgirt’te Anadolu toprağını vatana dönüştüren Beyler, Gaziler, Alperenler, Horasan erenleri ruhu, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesi kardeşçe, sımsıkı birbirine bağlayan ve asla kopmayacak bir bağ olarak varlığını sonsuza dek sürdürecektir.
Şanlı bir zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz en zor şartlarda Anadolu’nun yeniden vatanlaşmasının, Türk milletinin yeniden dirilişinin sembolü olmuştur.
Burada vurgulamak gerekir ki, bu büyük zaferlerin ve mücadelelerin mimarları Sultan Alparslan’ı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anarken Türk Tarihinin bir bütün olduğunu ve asırlar ötesinden gelen engin bir kültürün mirasçıları bizler Tarihimizi başarısıyla hatasıyla sahiplenmek durumundayız. Asla tarihi şahsiyetlerimizi çatışma malzemesi olarak kabul edemeyiz.
*
30 Ağustos’ta bizzat Türk orduları Başkomutanı Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa tarafından yönetildiği için Başkomutanlık Meydan Savaşı adını alan çarpışmalar başlamıştır. Bu çarpışmalar sonucunda, boğaz boğaza yapılan amansız bir savaş sonucunda düşmanın ana kuvvetleri büsbütün yok edildiler. Geri kalanların büyük bir kısmı da esir edildiler. Savaş alanının büyük bir kısmındaki Türk kasabaları ve köyleri ise büyük bir katliama uğrayarak halkı vahşice öldürülüp evleri yağmalandıktan sonra ateşe veriliyordu. Bazı yerleşim birimlerinde sivil halkı, kadınları, çocukları ve ihtiyarları ile beraber ahşap köy camilerine doldurularak gaz yağı döküp ateşe veriliyordu. Can havliyle yangından kaçanlar ise camilerin önüne dizilen mitralyözlerin ateşi ile öldürülüyorlardı. Bu köyleri yakmak emrini veren Yunanlı subaylar_ başlarında General Triko pis olduğu halde_Türk ordusunun esirleri durumuna düşmüşlerdir. Bu esir Yunan generallerini karşılayan Türk Ordusu Kurmay Başkanı General Asım Gündüz’ün onlara Türkçe ilk hitabı bir tokat gibi suratlarında şaklamıştır:
‘’Sizleri medeni bir ordunun mensupları olarak mı, yoksa bir eşkıya sürüsünün temsilcileri olarak mı karşılayacağımdan mütereddidim.’’
Yunanlı esir komutanlar kendilerine bir araç sağlanmasını, iskân edilecekleri yöreye yaya gönderilmemelerini istediklerinde ise;
‘’_Şu anda sizin emirleriniz doğrultusunda askerleriniz Türk şehirlerini ateşe vermekle meşguldürler. Bütün araçlarımız ordunuzun peşinde süratle bu cinayetlere engel olmak için seferber edilmişlerdir. Gideceğiniz yere kadar sizde bizim gibi yaya gitmek zorundasınız’’deniliyordu.
Yine de onları Türk asaletine sığacak şekilde, kimsenin tacizine uğramadan uzun zaman Anadolu’da iskân ettik. Ülkelerine sağ salim gönderdik. Bu Yunanlı generallerden çoğu kendi ülkelerinde yargılanarak kurşuna dizildiler. Suçlanma sebepleri ise ‘’Anadolu’daki başarısızlıkları’’idi. Oysa bu sonuç daha Anadolu istilasının başladığı günlerde, Anadolu’da zaferden zafere koştukları anlarda bile belli olmuştur.
Kurtuluş Savaşımızı sona erdiren bu büyük ‘’Türk Zaferi’’ öyle bir zaferdir ki, Viyana’dan başlayan bozgun, Ankara önlerine kadar gelmişti. Türk bayrağı eski şahsüvarların kavukları üzerinde bir kızıl gül gibi zaferden zafere koştuktan sonra çocuklarının başına bir yas çevresi gibi düşüyordu. Fakat Anadolu bozkırlarındaki bir avuç büyük mazlumun direnmesi sonunda yeniden doğdu. Bir kızıl yele gibi göklere doğru savrulmaya başladı. Ankara önlerinde Sakarya’da durdurulan ve geri atılan bu zaferimizde biz yeryüzündeki ‘’ Son Türk Devleti’nin Kalesini savunduk’’
*
Değerli okur, vatanı baştan sona feth edilmiş, her bir karışı mübarek şehit kanlarıyla sulanmış, ortak kültür ve değerlerimizin yaşadığı topraktır vatan.Türk milleti ve ordusu, koşullar ne olursa olsun, bir bütün olarak aziz vatanımıza göz dikenleri daima yok ederek bırakılan mirası tüm değerlerin üzerinde tutarak, kanı ve canı pahasına , Tarihine yakışır bir şan ve şerefle daima koruyacaktır. Türk Milleti olarak Başkomutanlık Meydan Muharebesini ve diğer zaferlerimizi hatırlamalıyız, hatırlatmalıyız. Tarihimize giderek, ondan aldığımız güçle bugünümüzü ve geleceğimizi inşa etmeliyiz. Bizi başarılı kılan, zaferlere ulaştıran ruh ve manayı anlamaya çalışmalıyız; bundan yüksek bir şuur elde etmeye gayret etmeliyiz.
Bu zaferler ayında büyük milletimize düşen, zaferlerle övünmekten daha çok, bu zaferlerin nasıl elde edildiğini, zaferlerin arkasındaki yüksek inanç ve ruhu iyi kavrayabilmektir. Bugün de aynı iman ve teslimiyete sahip olup olmadığımızın muhasebesini yapabilmektir.
Hepimizin bildiği gibi, İslam coğrafyasında olduğu gibi, son kalemiz olan güzide ülkemizin bugünlerde maruz kaldığı PKK zulmü, demokratik ve laik cumhuriyetimize yönelik aşağılık darbe denemeleri, zorbalık, haksızlık ve kötülükler, zaferlerimizi ve bu zaferlerin arkasındaki ruhu yeniden anlamaya olan ihtiyacımızı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Unutmayalım ki, ecdadımıza bu yüksek ruhu kazandıran ‘’din-i mübin-i İslam’’ı çok iyi anlamalıyız. Onlar ilayı kelimetullah uğruna yaşamayı bilmişlerdir. Yeryüzünde hak, hakikat, adalet, hukuk, ahlak, barış ve huzur egemen olsun diye çapa sarf etmişlerdir. İslam’ın barış ve esenlik dini olduğunu bütün dünyaya göstermişlerdir. Mazlumların sığınağı zalimlerin korkulu rüyası olmuşlardır. Din, iman, millet, vatan ve mukaddesat uğruna gerektiğinde candan ve canandan vazgeçmeyi göze almışlardır.
Biliriz ki, asıl zafer insanın gönlünü kazanmaktır. Asıl fetih, bir kalbi hakikate açmaktır. Zafer, egemen olma hırsına kapılmadan güzelliği herkesin avucuna bırakmaktır. Fetih, insan iradesini incitmeden, baskı ve zorlama yapmadan, iman gücünün gönüllere nakşedilmesidir. Zaferlerin arkasında hep aynı ruh vardır. Bedir’de de aynı ruh vardır, Malazgirt’te de… Mekke’nin fethinde de aynı ruh vardır. Çanakkale Zaferinde de… İstanbul’un Fethinde de aynı ruh vardır. Kurtuluş Savaşında da… İşte bu ruh, İstiklal Şairimizin:
‘’Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var,
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘’ Medeniyet’’ dediğin tek dişi kalmış canavar?’’
Dizelerinde ifade ettiği fetih ruhunun ta kendisidir.
Bugünün Müslümanlarının birlik ve beraberliğe, ilim ve irfana, fazilet ve erdeme, çok çalışmaya ve üretmeye muhtaç oldukları gün gibi aşikârdır. Görüldüğü gibi, Müslümanlar son iki asırdır zaferlere susamıştır. Ancak başarı ve zafer Allah’tandır. Allah’ın yardımıyladır. Yardım ise beklemekle gelmez. Müslüman Milletler, Allah’ın yardımını celbedecek bir halet-i ruhiye içinde olmalıdırlar. Allah’ın yardımının gelmesi için gayret göstermelidirler; nefislerini, kalplerini ve zihinlerini terbiye etmelidirler. İmanlarını güçlendirmelidirler. İman’ın insana verilen en değerli nimet olduğunun farkında olmalıdırlar. İbadetlerinde samimi olmalıdırlar. Ahlaklarını güzelleştirmelidirler. Ruhen ve bedenen zafere hazır olmalıdırlar. Sonrasında da Allah’a tevekkül edip neticeyi yine Ondan beklemelidirler.
*
Gazi Paşamız Atatürk’ün günümüz Liderlerine ışık tutacak iki veciz ifadeleriyle yazımızı sürdürelim:
‘’Artık millet, iki şey için silaha sarılacaktır: Milli sınırlarımız içinde yaşamını, bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için! Artık bizim saldırgan bir askeri siyasetimiz olmayacaktır. Cihangirlik sevdasında, savaşarak ülkeleri alma peşinde olmayacağız. O düşünüş biçimini izleme yüzünden en ağır cezaları hala çekmekteyiz. ‘’
Bir gün sofrasında son padişah Vahideddin’i kötüleyen adama Atatürk hışımla böyle konuşmayınız der ve devam eder: ‘’O çok dürüst bir insandır., isteseydi yurt dışına giderken bütün hazineyi götürürdü. O bunu yapmamış.
Pırlanta işlemeli sigara tabakasını hazineye iade etmiştir. Şu anda büyük sıkıntı içinde olduğunu biliyorum ve hiçbir şey yapamadığım için kahroluyorum.’’
*
Anlaşılan o ki, dünyada en büyük talihsizlik bir insanı tanımadan, dinlemeden, eserlerini okumadan O’nun hakkında hüküm vermektir. Sanırım en talihsiz insanlar nankörlerdir. Bu vatan için ter döken, kan döken, can veren herkese sonsuz minnet duyuyoruz. O eşsiz kahraman kadronun tırnağı etmeyen zavallıların, onları küçümseme gayretleri sadece ve sadece ‘’yarının utanç levhaları’’ olacaktır. Diğer Müslüman ülkelerin hali karşısında bugün pırıl pırıl bir Türkiye varsa unutmayalım bu ‘’Atatürk’ün ve arkadaşlarının’’ eseridir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların iradesini, milliyetçi iradenin önemini Türk Düşmanlığı üzerine kurgulanmış ve cemaatçilik örgütlenmesi adı altında son yaşanan melanetten görmeliyiz.
En cahilinden bilginine kadar insanları beşine takarak koyunlaştıran ‘’Sahte Din Soslu’’ iki sihirli kelime yeterli olabildi: ‘’Diyalog’’ve ‘’Hoşgörü’’! Çocuklarımız, Türk Kültür DNA’sı ile donanımlı ‘’Kurt Gibi’’ yetiştirilmezse yine olacağı budur.
*
Anadolu kapılarını Milletimize açan Malaz Zaferinin 946. Yıl dönümü, Baş Komutanlık Meydan Muharebesi Büyük Tearuzun 95.yıl dönümü vesilesiyle bizlere zaferler kazandıran bütün büyüklerimizi, ecdadımızı, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve şükranla yâd ederken Başta Ebedi Başbuğ Atatürk olmak üzere, bize bu toprakları vatan kılmak, vatan tutmak için can veren Kuvva-i Milliye şehitleri atalarımız, bu aziz milletin necip evlatları, kutlu ruhlarınız şad olsun.
Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ve necip Türk milleti dünya durdukça hep var olacaktır.
Emanetiniz 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.