Özellikle ülkemizin önemli bir köprü, stratejik bir kavşak konumunda yer aldığı Ortadoğu Coğrafyasında var olan zengin petrol ve doğal gaz yatakları aşkına, küresel ihanet odaklarının desteğinde yaşanan çatışmalar nedeniyle onbinlerce insanın öldüğü, yaralandığı ve gözyaşı döktüğü, yerini/ yurdunu terk ettiği bu coğrafyada yaşamanın tabiatıyla bir bedeli vardır. Bu bedeli karşılamanın birlik, bütünlük şuuruna haiz güçlü olmaktan geçtiğini yaşayarak görüyoruz.
Teknolojik gelişmelerin insana maddi alanda birçok nimetler sunması yanında insanlığa kan kusturduğu, yaratılmışların en şereflisi o insanın manevi yönünün dikkate alınmaması sebebiyle yalnızlığa, huzursuzluğa mahkûm edildiği talihsiz bir yılı daha geride bırakmış oluyoruz. Karamsar duygularla yeni bir yıla giriyoruz.
Ülkemiz ve insanımızın, gerek tarihi birikimi ve gerekse milli ve manevi dinamikleriyle, kendi içimizde ve dünya ölçeğinde her alanda var olan problemlerin çözümünde potansiyel tecrübelerimizin insanlığa önemli katkı sağlayacağından emin olmak millet olarak vaz geçilmez düsturumuz olmalıdır.
Zira Türk Milleti olarak tarihte yaşadığımız topraklarda, ulaşabildiğimiz yerlerde, hak ve adaletin tesisi, İslam’ın izzet ve şerefini korumak için büyük gayret içinde olduğumuz onur duyulacak tarihi bir gerçeğin kendisidir.
Yaşadığımız günümüzde bilimsel ve teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla birbirini takip etmesi; ekonomik endişe ve menfaatlerin ön plana çıkmasıyla manevi ve ahlaki değerlerin aşınmaya yüz tutması ve bunun sonucu olarak da çıkar çatışmalarının yaşandığı bir dünyada, insanlığın huzurlu ve mutlu geleceği için; ahlak ve dayanışma, barış ve hoşgörü kavramlarının içinin ideolojik ve politik olarak değil, tamamen evrensel insani değerler açısından doldurulması ve hayata geçirilmesi insanlığın hararetle beklediği bir üst yapıdır.
İşin gerçeği, hem kişi hem de toplum düzeyinde bir analiz yapıldığında geleceğin yaşanan günde var olduğu fark edilir. Gelecek bugünle o kadar bağlantılıdır ki, bu bağlantı, düşünceleri ister istemez bir değerlendirme yapmaya sevk ediyor. Gelecek bugünde saklıdır çünkü yarına ait yapılması gerekenlerin temellerinin atıldığı bir başlangıçtır bugün.
Bu kişiler için de, kurumlar için de milletler için de böyle.
Bu bağlamda, ülkemizin içte yaşadığı hezeyanların, dış ülkelerle yaşadığı sorunların çözümüne yönelik kısır görüşlülüğü, lafazanlığı içeren, ortak akıldan uzak, devletin kuruluş felsefesinin stratejik öngörüsüyle örtüşmeyen keyfiliğin ön plana çıktığı yanlışının, geç de olsa, farkına varılmış olduğu sanılmaktadır.
Bir milletin kendi öz vatanında ne kadar özgüvende olduğunu saptayan parametrelerden başlıca biri de o milleti oluşturan bireylerin ölüm şekillerine, tanımlamalarına bakmaktır.
Milli birlik, kimlik ve beraberlik anlayışını, yorumunu Laik cumhuriyetin ‘’Kurucu İradesinin’’ koyduğu ilke ve devrimlerde görüyorum.
Türk Milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin milli egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve ilmin rehberliğinde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzey üzerine çıkarılması amacı ile temel esasları yine’’ Kurucu İrade’’ tarafından belirtilen devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel müesseselerine ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere dayanan ‘’Türk Milliyetçiliği’, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini esas alır.
Orta doğu coğrafyasının yeniden dizayn edilmesi ile alakalı küresel güçlerin yerli işbirlikçilerini de kullanarak orta ve uzun vadede sürece sokmaya çalıştıkları sinsice projelerinin üniter yapımızı bölmeye, parçalamaya yönelik yaşanan bu alçakça, kahpece oyunları bozacak iradenin, dün olduğu gibi, bugün de ‘’Kurucu İrade’’ dediğimiz o güçlü’’ Kuvay-ı Milliye ruhunun’’ güçlendirilmesi Türk Milletinin üzerinde bir sorumluluktur, vebaldır.
Yaşadığımız iyi ve kötü günleriyle birlikte bir yıl daha geride kaldı. Bir nefes alıp verecek kadar kısa bir süre geçirdik sanki. Kör kurşunlarla, kahpece kurulmuş tuzaklarla şehit edilen canlarımız hüzünlendirdi bizi. İnsanların yaşadığı acılar acımız oldu, gözyaşları gözyaşımız. Her ilde şehit tabutları, her ilde ağlayan şehit çocukları… Yeter artık diyoruz. Bu gözyaşlarının hesabı sorulacaktır mutlaka.
Hüznün yanında neşeyi, acının yanında sevinci de yaşadık. İnsan olmanın gereğiydi bu yaşadıklarımız. İnsani vecibelerin gereği olarak da bize düşen geleceğin imarı için çok çalışmak, başarıya ulaşmak açısından da sabretmek ve tevekkül etmek.
Milli birlik ve güven duygusuna yaşayarak ihtiyaç duyduğumuz bu zaman diliminde birlik inancının, vahdaniyet âleminden sağanak sağanak vicdanlara akıp insan ruhunda coşkun duygulara dönüşmesini ve bu duyguların fert ve toplum hayatında merhamet, adalet, insaf, hakkaniyet gibi üstün değerler şeklinde karşılık bulması başlıca dileğimizdir.
Unutmayalım ki kimseye kalmayacak olan bu dünyada en büyük saadet, insanların saygı ve sevgi duyduğu bir mezarda yatabilmektir.
Fitne ve ihtilaftan uzak kalarak, kardeşlik, bütünlük, sevgi, huzur ve samimiyet zemininde mensubu olduğumuz Türk Milleti’nin, siz mümtaz değerlerimizin yeni yılını kutlar esenlikler dilerim.