Merhaba değerli okurlar. Ülkemiz son yıllarda yangın yerine döndü, büyük bir kaos yaşanıyor. Bu kaosa sebep olanlar şimdi büyük bir pişmanlık veya çıkmazın içerisinde! Onlarda da zorunlu değişim başladı.
7 Haziran 2015 seçimlerine kadar ellerine bayrak almaya korkan, şehit cenazesine katılmayan, terörü lanetlemeyen, terör eylemcilerine televizyon ekranlarında aktivist diyen, dedirten bir zihniyet vardı. Bu zihniyet için bayrak bir tahrik sembolü olduğu için ne evlerine ne de arabalarına bayrak asarlardı. Hatta milli bayramlarda dahi asmazlardı. Ülkenin çeşitli yerlerinde terörü lanetlemek veya milli bayramı kutlamak için yapılan yürüyüşlere katılmazlar, o günlerde caddede görünmezler, yürüyüşe katılanlara da farklı gözlerle bakarlardı. Hatta hiç unutmam, bundan 3-4 yıl önce bir akşam İstanbul’da yapılan teröre lanet yürüyüşünde İski’de çalışan birkaç kişi de yürüyüşe katılmış, bir tanesi “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye yüksek sesle haykırırken, diğeri onu uyarıyordu: “Oğlum dikkat et, göze batma işten atarlar!”….Bu konuşmayı duyduğumuzda Necip Fazıl’ın “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” dizeleri aklıma gelmişti…Üzülmüştük…
Ülkemizin çetin bir imtihandan geçtiği o dönemde bir kısım siyaset müptezelleri, ekranlarda teröristbaşının namaz kıldığından, barış elçisi olduğundan falan bahsediyordu. Bu siyaset müptezellerine peşkircilik yapan kemik yalayıcıları da bayrağın isminin, cisminin değişmesinden söz ediyordu. Hatta ve hatta nerdeyse ekranlarda, Malazgirt Savaşı’nı bugünkü ayrılıkçı-bölücü güruh sayesinde kazandığımız, yoksa kazanamayacağımız bazı tarihçi sıfatına bürünmüş tahrifçiler tarafından fütursuzca anlatılıyordu. Valiler, Kaymakamlar aldıkları özel emir gereği, terör eylemlerine müdahale dahi etmiyorlardı. O dönemde birçok güvenlik gücü de teröre hakkını vererek müdahale ettikleri için soruşturma geçirdi, kimileri meslekten ihraç edildi. Doğudaki, Güneydoğudaki polis ve asker dostlarımız resmen kan ağlıyordu; “Hocam ellerinde keleşleri sallayıp, zafer işareti yaparak, bize gülerek alay ederek geçiyorlar karşımızdan..” diyerek.
Peki günümüzde durum farklı mı? Pek farklı değil ancak en azından bayrağımızın isminin, cisminin değişmesi konuşulmuyor. En azından teröristbaşının bir sevgi-barış kelebeği olduğundan, hidayete erdiğinden falan bahseden olmuyor. Her tarihi başarımıza, zaferlerimize su katmaya çalışan tarihçi müsveddeleri de pek görünmüyor ortalıkta! En azından Devlet olmanın gereği olarak teröre müdahale ediliyor…Her ne kadar, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de ve benzeri ilçelerde vatan aşkıyla görev yapıp bu aşklarını duvarlara yazan özel harekât polis ve askeri güçlerimize soruşturma açılıp, üzerinde bombalı tuzak olduğu için araç arkasında çekilen terörist leşinden dolayı meslekten ihraç ile karşı karşıya kalsalar da durum birkaç yıl önceki gibi değil en azından.
Teröre bakış açısında ülkenin büyük bir kesimi için 7 Haziran 2015 bir milat oldu. Ülkedeki büyük çoğunluk teröre karşı 7 Haziran seçimleri sonrası siyasi tablo gereği tepki gösterseler de, zamanla bu tepki içselleşti. Ben bunlara 7 Haziran Milliyetçileri diyorum! Artık onlar da teröre tepki göstermeyi öğrendiler! Terörle müzakere değil mücadele edilmesi gerektiğini geç anlayan bu güruha da kızamıyor insan. Medyada, gazetelerde, televizyonlarda, en ufak açılış ve törenlerde kendilerine sunulan tabloya göre düşünceleri şekillendi sonuçta. Bu kesim, 7 Haziran’dan sonra teröre lanet mitinglerine katılmaya başladı, her ne kadar bu mitinglerde, şehit cenazelerinde sırıtarak selfi çekip sosyal medyada paylaşsalar da bu da bir gelişmeydi. Elleri bayrak tutmaya başladı, hatta evlerine, arabalarına bayrak asmaya başladılar. Her ne kadar miting girişlerinde bedava dağıtılan bu bayrakları yoruldukları anda yere serip üstüne otursalar da, mitingten sonra yerlere, çöplere atsalar da bu da bir gelişmeydi ülkemiz için…Hatta geçenlerde Çok Muhterem Cumhurbaşkanının bir açılışta yaptığı konuşmada “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” diye slogan atıldı. Televizyonda canlı olarak izlerken yanlış duyduğumu zannettim, inanamadım. Çünkü bir yıl önce olsa korumalar o sloganı atanları apar topar susturup gözaltına alırdı! İnternetten de defalarca dinledim, evet ordaki topluluk “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” diyordu. Sevindim gerçekten. Bu sloganı yıllardır yürekten hissederek söyleyenlere “kandan besleniyorlar”, “şehit kanı üzerinden siyaset yapıyorlar” gibi yakışıksız yakıştırmalarda bulunan kesim, birkaç yıl önce kınadığı, kızdığı sloganı kendisi atıyordu, hem de ellerinde alana girişte bedava dağıtılan bayrakları sallayarak…Aynı kesim şimdi cami avlusunda şehitler ölmez, vatan bölünmez diye bağırıyor, birilerine yumurta fırlatıyor. Sanki yıllardır terörle masaya oturan kendileri değilmiş gibi..
Terörün hedefi, söylemi hep aynı iken peki ne değişti de bu tepkisiz çoğunluk tepki göstermeye başladı teröre? Halbuki terör 10 sene önce de aynı terördü, şimdi de…pkk terör örgütünün kurulduğu günden beri hedefi aynıdır: bu ülkeyi bölmek, özerk ve sonrasında bağımsız bir kürdistan kurmak. Böylece İsrail mikrobunun vaat edilmiş topraklar idealinin gerçekleşmesine katkıda bulunarak Büyük İsrail Projesine tampon bölge olarak hizmet etmek. Barzanilerin Yahudi olduğu konusundaki güçlü iddiaları da düşündükçe bu tez hiç de yabana atılır değil.
Velhasılı kelam, ben teröre karşı “eğreti de olsa” tepki gösterilmesinden memnunum. Neden eğreti dediğimi de açılım/çözüm süreci denilen ve hiçbir zaman tasvip etmediğim politikanın buzdolabına kaldırılmış olmasından duyduğum tedirginliktir! Bu tedirginliği sadece ben duymuyorum; Terörle mücadele eden polisimiz, askerimiz, doğudaki korucular ve aileleri, sokaktaki vatandaş herkes duyuyor. Nasıl tedirgin olmayalım ki mevcut iktidar tarafından 2016 Nevruz Bayramından birkaç gün önce dahi pkkya aracı gönderildiği konuşuluyor! Bu tedirginliği gidermenin tek yolu bu konuda millete Anayasal güvence vermektir! Bunun da ilk adımı; Anayasayı tanımak ve Anayasa Mahkemesine saygı göstermektir!
Teröre bir daha taviz verilmemesi dileğiyle, Allaha emanet olun.