(Talat ve Fetöş’ün Aşkı)
Taaşşuk kelimesi TDK’da karşılıklı aşık olmak anlamına gelmektedir. Masalımızdaki Talat tiplemesi ise, Fetöş adlı güzele (!) yıllarca aşık olmuş, onun için her şeyi göze almış, aşktan gözü kör olduğu için Fetöş’e her imkanı veren masal ülkesindeki yetkili ama etkisizleri temsilen kullanılmıştır. Aksi takdirde Talat’ın, TDK’daki kelime anlamı olan kasırga ve fırtına ile ne kişilik olarak ne karakter olarak hiçbir bağlantısı yoktur, olamaz da. Çünkü bu Talat, Şubat soğuğunda korkudan tir tir titreyenleri, ısınmak için etek altına saklananları, korkudan altını ıslatıp, terleye terleye önüne konulan her şeyi imzalayan nam-ı diğer “terleyen adamcıkları” (!) temsil eder. TDK’daki kişi adı anlamı olarak belirtilen; yüz, surat ve çehre ise yazımızın kahramanı Talat’taki kaypaklık, yüzsüzlük, utanmazlık ve müfterilik huylarından dolayı yine kendisiyle anlam yönünden bağlantısı olmayan kelimelerdir. Yazımızdaki aşıklardan Fetöş ise, Talat ile yıllarca aşk yaşayıp, onun gücünü kullanıp her istediğini elde eden, dış güzelliği sayesinde her türlü kahpeliği yapan ve en sonunda kralın ülkesini düşmanlarla bir olup ele geçirmeye çalışan bir yosmayı temsil etmektedir.
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer yetkili iken pireler koltuk kapar iken, adamcıklar ülkenin imkanlarını har vurup harman savurur iken uzak diyarlarda bir kralın ülkesinde Talat ile Fetöş adında iki aşık varmış. Bu aşk dillere destan olmuş. Kralın ülkesinde her lafın başı Talat ve Fetö’nün aşkı ile başlar, bitermiş. Talat, kralın önemli adamcıklarından imiş. Fetöş ise dış güzelliği ile dillere destan olup dünyanın her tarafında Asya’dan Amerika’ya kadar adından söz ettiren bir güzel (!) imiş. Fetöş birgün uzak diyarlara göç etmiş. Kimse bu işe anlam verememiş. Talat ise aşkından kuduruyormuş. Onu defalarca geri dönmesi için haber göndermiş durmuş. Ancak Fetöş uzak durarak aşkını alevlendirmek, hem kel hem de fodul Talat’ı kendine daha da aşık etmek için uzak duruyormuş. Derler ya; kaçan kovalanırmış…
Masal bu ya, Talat gün gelmiş kralın en yetkili adamcığı olmuş. Tabi Talat yetkiyi almış amma ülke yönetmekten anlamaz, kafası hiçbir şeye basmaz imiş. Bu ortaya çıkarsa kralın onu görevden alacağını düşünerek geceler boyu uyuyamamış. Ne yapayım ne yapayım diye düşünürken aklına Fetöş gelmiş. Fetöş’ün ünü okyanusları aşmış, çevresi ve ailesi de genişmiş. Dış güzelliğine kanarak her istediğini yapacak yüz binlerce seveni var imiş. Talat bu imkândan faydalanmak için harekete geçmiş. Ancak Fetöş ile görüşmek öyle kolay değilmiş. Fetöş’ün etrafında etten bir duvar var imiş. Talat Fetöş ile görüşebilmek için bohçacı bir karı kılığına girerek okyanusları aşıp Fetöş’e ulaşmış. Konuyu Fetöş’e açmış. (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat romanındaki Talat’ın da karı kılığına girip aşığıyla defalarca zor bela görüşmesi masalımızdaki Talat ile sadece bir tesadüftür.) Talat, Kralın güvenini boşa çıkarmamak ve aklınca ülkeyi bir an önce refaha kavuşturmak, adamcıklarını her yere yerleştirip, ülkeye tamamen hakim olmak için Fetöş’ten yardım istemiş. Fetöş çevresindeki en seçmece, en yetenekli (!), en güvendiği adamcıklarını Talat’ın emrine vermiş. Talat ise onları ülkenin en kritik yerlerine yerleştirmiş. Hatta öyle bir zaman gelmiş ki sanki Fetöş ülkeye hakim olup Talat ve avanesi ondan emir alır hale gelmiş. Tabi Fetöş bu imkanı kullanarak kralın en yakınına kadar adamlarını yerleştirmiş. Kralın muhafızları dahi aslında Fetöş’ün adamlarıymış. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar mevsimleri, mevsimler yılları kovalamış. Ülke her yönüyle Fetöş’ün eline geçmiş. Önceden bir dediği iki edilmeyen Kral bu durumdan rahatsız olmaya başlamış. Ancak Talat’ın Fetöş’e aşkından ve sürdüğü sefadan gözü hiçbirşeyi görmüyormuş. Çünkü Talat, Fetöş’ün gücü sayesinde gücüne güç katmış, sefa sürmüş, paraya pula boğulmuş, ülkenin her imkanını har vurup harman savurmuş, yemiş yemiş doymamış. Talat doğal olarak bu devranın dönmesini, sefanın bitmesini istemiyormuş. Fetöş ise aşktan gözü kör olmuş Talat’ı hem yüceltmiş hem onu her şeyiyle ele geçirmiş. Artık ülkede ipler Fetöş’ün elindeymiş. Kralın sözleri sorgulanır olmuş, Fetöş’ün her dediği kanun olmuş. Kral etrafına bir bakmış ki muhafızlar, ordu, ticaret, zenginlikler, refah her şey Fetöş’ün hakimiyetindeymiş. Talat ise halen gününü gün etme, bir koltuk daha kapma, daha zengin olma derdindeymiş.
Günlerden bir gün Fetöş düşünürken “Artık ülkede her şey benim elime geçti, hem kel hem de fodul Talat’a ihtiyacım kalmadı, neden kral ben olmuyorum ki” demiş. Ülkenin her yerine yerleştirdiği adamcıklarını, büyüleyip ele geçirdiği muhafızları ve diğer yetkilileri toplayıp niyetini onlara açmış. Onların da onayını alınca kralı öldürüp ülkeyi ele geçirmek için harekete geçmişler. Ülkesine sadık olan ahalinin ise aklına kurtarıcı olarak birileri geliyormuş ancak yıllardır hor gördükleri bu kurtarıcılara konuyu açmaya utanmışlar. Bu esnada Fetöş ve adamcıkları ise ülkeyi ele geçirmek için önüne çıkanı yakıp yıkmaya, ezmeye başlamışlar. Herşeye rağmen Fetöş ve adamcıklarının hesaba katmadıkları bir şey varmış; ülkesini canları pahasına karşılıksız, menfaatsiz sevdikleri, ülkeye düşman saldırdığında (Talat ve adamcıkları gibiler oraya buraya, eteklerin altına saklanırken), her daim düşmanı püskürten, bu yolda can verip can alan ama ülkede yine de hep düşman görülen, bugüne kadar canavar olarak adlandırılıp sürekli öldürülen, tutsak edilen, hor görülen Bozkurtlar! Bozkurtlar, Talat ve adamcıklarının öfkesinden dolayı ülkede yaşayamaz olmuş, yıllardır kenar köşelerde, şehir merkezlerinden uzakta yaşamaya çalışmışlar, epey örselenmişlerdi. Bozkurtlar onurlu ve başı dik yaratılışlıydı. Ne tutsaklığa, ne haksızlığa tahammül edemezlerdi. Talat ve adamcıkları ülkeyi Fetöş’e teslim etmeye başladığı günlerde defalarca bu odun kafalı Talat’ı uyarmışlar ancak bir türlü ikna edememişlerdi. Şimdi ise ülke yangın yeriydi. Bozkurtlar böyle zamanlarda tehlikeyi sezmesi, hızlı ve isabetli kararlarıyla meşhurdu. Yine teklif beklemediler ve çıktılar meydana! Talat ve adamcıkları ortadan kaybolmuş çalı çırpı arkasında, dağda tepede, ormanda mağarada saklanırken, tüm gücü elinde bulunduran Fetöş insafsızca saldırırken ülkeniz karşılıksız sevdalıları Bozkurtlar bir duvar gibi durmuş Fetöş ve adamcıklarının önünde. Fetöş ve adamcıkları Bozkurtları görünce cesaretlerini kaybetmişler, korkup kaçmaya, saklanmaya, teslim olmaya başlamışlar. Böylece ülke kısa sürede saldırı ve işgalden kurtarılmıştı. Canını zor kurtaran Kral, bozkurtlara bin bir türlü övgüler düzmeye başladı. Güya pişman olan kralın adamları ise Bozkurtlara birçok vaatlerde, dalkavukluklarda bulundu. Halbuki Bozkurtlar bu vaatlere, dalkavukluklara dönüp bakmadılar bile! Yine ülkelerini düşmandan kurtarmanın, görevlerini yapmanın gönül rahatlığı ile köşelerine çekildiler. Çünkü tarihten, destanlardan gelen tecrübeleri şunu gösteriyordu ki kış kışlığını, puşt puştluğunu yapardı. Yaptılar da! Olayların üzerinden bir kış geçmişti. Kış sert ve soğuk geçip kışlığını yapmıştı, puşt ise puştluğunu…
Bozkurtların kutlu başı ise bu durum karşısında birkaç söz etti çağların ötesine: Menfaat karşısında vav gibi iki büklüm olan, yoldaşını, kardaşını satanlara lanet olsun! Kahramanlıkları zaman ve mekana sığmayan, esareti kabul etmeyen, nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmeyen Bozkurtlara selam olsun!
08/08/2017
Burak CANDAŞ