Eski zamanlarda Türk kadınının toplumda özel yeri olmuştur; erkeklerle eşit haklara sahip Türk kadını hayatın tüm alanlarında aktif yer almış, at çapmakta, kılıç oynatmakta, mertlik ve cesarette erkeklerden geri kalmamış, sadece güzelliğiyle değil, aklı, yeteneği ile de seçilmiş, xakanla birlikte devleti yönetmiştir. Tarihin hafızasında kahramanlığı, şecaatı ile seçilen yüzlerce Türk kadının adı büyük harflerle yazılmıştır. Böyle kadınlardan biri de Doğu Türkistan'ın Çin askerleri tarafından işgaline karşı kocası Cihan Hoca beyle omuz omuza mertlikle savaşan Dilşad Hatun olmuştur. Onun güzelliği, cesareti hakkında konuşmalar çin imparatoruna kadar gidip çıkmıştı.
XYIII yüzyılda Doğu Türkistan ayrı ayrı beyliklerden oluşuyordu. Yüzyılın ortalarında ülkenin hakim beyleri arasında çekişmeler ve iktidar mücadelesi doruğa ulaşmıştı. Çin hükümdarlarının uzun yıllar Doğu Türkistan'ı işgal etmek ve Çin topraklarına katmak arzusunun gerçekleşmesi için fırsat yaranmıştı. Ve Çin imparatoru Çien Lung Doğu Türkistan'daki karışıklıktan istifade ederek 1757 yılında oraya güçlü bir ordu gönderdi. Ülkede birliğin olmaması uzun süreli korumanın düzenlenmesini zorlaştırır, buna rağmen Davacı bey, Burhaneddin Hoca ve Cihan Hoca gibi beyler kendi taraftarları ile vatanlarını iki yıl kahramanca savunuyorlar, ama uzun süre duruş getire bilmeyib komşu Bedehşan emirliyine penah götürüyorlar.
Çin ordusunun komutanı Bedehşan emirinden Burhaneddin ve Cihan kardeşlerinin teslim edilmesini talep edir. İşgalci ordudan korkan Bedehşan emiri her iki kardeşi öldürerek, kafalarını işgalcilere gönderir. Fakat Çin imparatoru güzelliği ve mertliği ile tanınmış Dilşad Hatun'un da diri olarak teslim edilmesini ve Pekin'e getirilmesini emreder.
Dilşad Hatun kandırılarak Pekin'e götürüler. Ona kocasının sağ olduğunu, imparatordan bizzat kendisi rica ederse hem Cihan beyin aff olunacağını, hem de Kaşgar halkının zulüm ve işkenceden kurtulabileceğini ve bir süre sonra tekrar Kaşgara dönebileceğini söylüyorlar. Dilşad Hatun yalanlara inanarak vatanının ve kocasının kurtuluşu için teklifi kabul eder.
Dilşad Hatun uzun yolculuktan sonra Pekin'e ulaşıyor. O, imparatorun sarayına hanım kıyafetinde değil, Çinlilerle savaşlarda giydiği zırhlı elbisede, at üstünde gidiyor. Dilşad Hatun'u imparatorun huzuruna getirirler. O, herkesin baş eğmeli olduğu imparator karşısında eğilmir. Ona imparator huzurunda secde etmesi, baş eğmesi hatırladıldıkta ise: "Benim Türk ve Müslüman olduğumu unutuyorsunuz. Biz Tanrı'dan başkasına eğilmerik" cevabını verir.
İmparator karşısında eğilmemek hakaret sayılırdı ve cezası ölüm idi. Ama Dilşad Hatun'un meğrurluğu, cesareti, aklı ve güzelliği önünde teslim olan hükümdar ayağa kalkıyor ve savaşçı kadına "merhaba" diyor.
Dilşad Hatun kılıcını kından açıyor ve "Bu hareketimi teslim olmak gibi anlamayın. Kılıcımı çin askerlerini toprağımdan geri çekmen şartıyla sana takdim ediyorum" deyip, kılıcını imparatora doğru uzatır. İmparator kılıcı alır ve yeniden Hatun'un kendisine verer. Sonra Dilşad Hatun için özel bir yer ayrılmasını emreder. Dilşad Hatun burada kocasının ve diğer akrabalarının öldürüldüğünü öğrenir; aldatıldığını anlar ve intikam alacağına yemin eder. Ve düşüncesini gizlemez, defalarca imparatora bildirir.
Ancak imparator güzelliğine ve cesaretine hayran olduğu Dilşad Hatun'dan defalarca özür diliyor, onunla evlenmek niyetini bildirir. İmparator uzun süre Dilşad Hatun'un sevgisini kazanmak için çalışır; sarayın yakınında onun için bahçe saldırır, cami tikdirir, Türk mimarisine uygun mahalle saldırır. Aynı mahallede Dilşad Hatun için Türk hamamı tikdirir. Buna rağmen her evlilik teklifine ondan kesin bir cevap alır: "Yurdumu işgal eden, kocamı ve neslimi öldüren biriyle asla evlenmem".
Bir kez imparatorun annesi Dilşad Hatun'a "ya evlensin, ya da bu hançerle kendisini öldürsün" mesajı ile bir hancer gönderir. Dilşad Hatun şu cevabı verir: "ölümden asla korkmam. Ancak henüz vazifelerim var. Intikamımı almadan olmeyecem".
Dilşad Hatun'un gururu imparatorun annesini hiddetlendirir. O, bir gün oğlunun 3 gün süreyle sarayda olmayacağını kullanarak, Dilşad Hatun'a dostluk teklif edir ve onu sarayın resimler olan bölümüne davet ediyor. Resimlere bakdıktan sonra kraliçe "Oğlumu ve devletimizi kurtarmak için seni öldürtecem" deyip, biraz uzakta bekleyen hizmetçilerini çağırır ve Dilşad Hatun'u iple boğdurub öldürtür.
Dilşad Hatun 8 yıl Pekin sarayında kalır ve bu süre boyunca bir defa olsun Çinli elbisesi geyinmir, Türk adetlerine sadık kalır. Doğu Türkistan'da ve Çin'de bugün de bu cesur, onurlu türk kızı hakkında efsaneler dolaşıyor. Veteninde Dilşad Hatun gibi tanınsa da, çinlilər onu daha çok Siang Fei adıyla tanır. Siang Fei "güzel kokulu prens", "kutsal", "ulvi", "yüce" anlamlarını verir.
Dilşad Hatun'un nerede defnedilmesi hakkında kesin bilgi yoktur. Bu konuda iki görüş var: birincisi, Çinlilere göre Dilşad Hatun'un kabri Büyük Mançu İmparatorlarının defnedildiği mezarlıkta, imparator Çien Lunqun mezarının yanındadır. Türkistan coğrafyasında yaygın olan ve inanılan fikre göre ise Dilşad Hatun öldürülenden sonra cenazesi Kaşgar bölgesine getirilmiş ve burada "Hoca Hidayetullah" Türbesi'ne gömülmüşdür. Dilşad Hatun'un mezarı olarak kabul edilen her iki yer hem Çinliler, hem de türküstanlılar tarafından kutsal ziyaretgah olarak kabul edilir.