Sabahları ayran çorbası, öğleyin mercimekli bulgur pilavı; akşamları patates pilavı yiyerek büyüdük. Üzüm, helva, zeytin lükstü bizim için.
9 baş horanta şeker çuvallarından dikilen elbiseleri giydik .
Büyüklere saygı öğretmenlere sevgi farklıydı.
Eti senin, kemiği benim diyerek öğretmenlerimize teslim edilirdik. Kulağımızın çekildiği, ellerimizi cetvelle vurulduğunda bazen gözlerimizde yaş çıkmıştır. Ama gıkımız çıkmamıştır. Ailemizin duyup bizi cezalandırağını düşünür söylemezdik
Bazen öğretmenler ailemizin bile önüne geçerdi.
Ramazan bir ayrı olurdu. Daha ilk günü manevi bir hava çökerdi. Sanki evler ağaçlar yollar çiçekler oruç tutardı.
Aksam ezanı herkes tarafından duyulurdu.
Fakir sofralarımız zenginleşirdi sanki.
Bayramın tadı tattı.
Köyden kasabaya yürüyerek giderdik. Gidisin tadı da gelişin tadından farklıydı.
Senet yoktu. Sözle iş yapılırdı.
Bir damla suyu içip şükretmeyi bilirdik.
Nefes alıp vermek en büyük zenginlik diye öğretilirdi.
Ekinin çayını çiçeklerin kokularını çekerdik ciğerlerimize.
Şehirde pide kuyruğunda beklemeniz hazzını yaşadınız mı hiç?
Gidip bir yetim in yüreğine dokunup başını okşadınız mı?
Hakimin karşısında dururken devleti görürdük. Adalet toplumu düzene sokardı sanki.
Hırsızlık devlet malını yiyenlerin cenaze namazına bile gidilmezdi.
Allah, Peygamber sevgisi ailede verilir; okulda pekiştirilirdi.
Okullarda andımızı okurken çok heyecanlandırdık.
Daha neler anlatayım ki?
Ne yediğimizden ne de içtiğimizden tat alamaz olduk.
Hırsız takımı itibar görür oldu.
Tek tek değerlerimiz yok edildi.
Din deyip haksızlık yapanlar, yancılar, hırsızlar insanlarımızı dinden uzaklaştırdı.
Dinimiz nasıl bir dinmiş deyip merakla kurana bakmayı akıl edemeyenler, din bezirgânlarının anlattıklarını din olarak görmeye başladılar.
Akıl edemiyorsan, göremiyorsan, aklini kiraya vermiş sen suç kimin?