Türkiye Cumhuriyeti ve Gagauzlar
1930’lu yıllarda Türkiye Türkleri ile 100 yıldan fazla süren bir kopukluktan sonra Gagauzlar yeniden Türkler’le karşılaşırlar. 1931`de Romanya`nın başkenti Bükreş`e elçi olarak atanan Hamdullah Subhi Tanrıöver Gagauz Türkleri ile yakından ilgilenmiş, Gagauzları ve yaşadıkları yerleri defalarca ziyaret etmiştir.Bu yıllarda 100 civarında Gagauz gencinin Türkiye`de okumasını sağlamış, bölgeye Türkiye`den ders kitapları ve Türk öğretmenleri göndermiştir. (3, 31-51).
O Türk öğretmenler yaşlı Gagauzlar’ın hafızalarında kalmış ve Gagauz edebiyatına da aksetmiştir. Türk öğretmenler Komrat`ta halk edebiyatı metinleri toplamış ve 1938 yılında “Varlık” dergisinde yayınlamışlardır. Hamdullah Suphi Tanrıöver görevde olduğu zaman Gagauzlar’la ilgili bilgileri Türkiye’nin önderi Mustafa Kemal Atatürk`e iletiyordu. Atatürk`ün Gagauz aydını Mihail Çakır`dan haberi vardı ve hatta kendisinin kitabı da Atatürk’ün kütüphanesinde mevcuttur. (4, 143-148). Sayfaların kenarında çeşitli notlar, Atatürk’ün bu kitabı okuduğunu göstermektedir. Gagauzlar’ın Romanya devletinde asimile olmalarından çekinen Hamdullah Suphi Tanrıöver, İsmet İnönü’nün de onayını alıp, Romanya’dan getirteceği Gagauz Türkleri’nin Marmara Bölgesi’ne yerleştirilmesini planlıyordu. Eğer İkinci Dünya Savaşı çıkmasaydı, Gagauzlar’ın Türkiye’ye göçü belki de büyük ölçüde çözümlenmiş olacaktı. Fakat İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Besarabya 1940’da Almanlar tarafından , Dobruca da 1944’de Kızılordu Birlikleri tarafından işgal edilmiş ve böylece Tanrıöver’in bütün hayalleri yıkılmıştı (3, 39).
Gagauzlar için ilk bilgiler.
Elimizde olan bilgilere göre, ilk defa Gagauz kelimesi 1817 yılında Rusya nüfus sayımındaki belgelerde kayıt edilmiştir. Rus ordusu generali Valentin Moşkov (1893 - 1903), Besarabya Gagauzlar’ının dili ve kültürü ile ilgilenmiş ve sonuçta “Gagauzı benderskogo uyezda” (5) ve Vilgelm Radlovun redaktesi altında çıkan «Образцы народной литературы тюркских племен» adlı kitabı yazmıştır. Daha sonra Bulgar ordusunun subayı Bulgar kökenli Atanas Manov Bulgaristan Gagauzları ile ilgilenmiş(1920-1938) ve onu meşhur eden «Потеклото на гагаузите и техните обичаи и нрави» (Gagauz menşeyi, adetleri ve huyları) kitabını 1938 de yayınlamıştır. 1939 yılında Ankara’da bu kitap Türker Acaroğlu tarafından Gagauzlar (Hıristiyan Türkler) diye Türkçe’ye çevirilmiş ve yayınlanmıştır.
1928 de Stoyan Cansızov “Balkan Şib-i Ceziresinde Türkler” kitabında Gagauzlar’dan bahsetmiştir. (6, 17). Bir Gagauz olarak Gagauzlar için ilk haberleri din adamı Mihail Çakır vermiştir(7).
Gagauzlar Ve Sovyetler Birliği (1940-1991)
1940 yılında Molotov-Ribentrop antlaşmasına göre bugünkü Moldova Gagauzlar’la birlikte Sovyetler Birliği’ne girdi. O yıllarda rejime uyum göstermeyenler için ilk sürgünler başladı. 1941 yılında başlayan savaş, Romanya Krallığı’nda zorluk ve yoksulluk çeken Gagauzlar’ı biraz daha zayıflattı. Gagauzlar’ın bir kısmı Romanya ordusunda Rusya’ya karşı savaştı, 1944 te de Rus ordusunda Almanya’ya karşı savaştı. Savaştan toparlanamayan halk 1946-1947 yıllarında kuraklık ve yöneticilerin politikası sonucunda büyük bir açlık süreci geçirdi. Halkın üçte biri açlık ve hastalıklardan dolayı hayatlarını kaybetti.
Savaştan sonra kolektivizasyon (kolhoz) başlatan Sovyetler Birliği uyum sağlamayan “zenginleri” 1949 da daha büyük bir sürgüne gönderdi. Ruslar Sebebini söylemeden bir gecede yük trenlerinde binlerce Gagauz ailesini iklimi sert olan yerlere; Sibirya’ya, Kazakistan’a, Altaylar’a sürgün etti. Bunların günahları “zengin” olmalarıydı. Zenginlik iki-üç baş inek, 5-6 baş koyun, biraz da topraktı. Bucak`ı “temizledikten” sonra yeni Stalin ideolojisinin temeli yayılmaya başladı. Stalin’in eli ile sürgün edilmiş Gagauzlar’a bile Stalin’i sevdirdiler. Savaştan sonra yoksulluk ve cahillik içinde yaşayan, çoğunlukla Rusça’yı bilmeyen Gagauzlar’a Rusya’dan öğretmenler ve diğer bilim dallarında uzmanlar gönderildi. Böylece Gagauzlar’ın içinde Rusça yayılmaya başladı ve bununla kalmayarak resmi yerlerde, okullarda vb. yerlerde Gagauzca yasak edildi. Gagauzlar kendi Gagauzluklar’ından utanmaya başladılar. Hala da bu duruma Gagauzya’da az da olsa rastlamak mümkündür.
1950 yılında Moskova İlimler Akademisi’nde Gagauzca araştırılmaya başlandı. 1957 de Gagauzca’ya Kiril alfabesi resmiyeti verildi. 1957 ye kadar Gagauzlar hiç birşey yazmadı mı? Yazdı elbet, ama bulundukları devletin alfabesi ile yazdılar. Rusya hakimiyetindeyken eski Slav, Romanya hakimiyetinde ise Romen harfleri ile yazdılar. Gagauzcada bulunan özel seslerin o dillerde olmaması okunuşta zorluk çıkarıyordu.
Yeni resmi yazıda özel sesler vardı. Bunlar 1959 da Basarabiyada ilk Gagauzca şiir ve halk yaratıcılığı örneklerini içeren “Bucaktan sesler” adlı bir kitapta yayınlandı.Böylece ilk Gagauz yazarları ortaya çıktı: Nikolay Tanasoğlu (1995-1970), Dionis Tanasoğlu (1922-2006), Nikolay Baboğlu (1928-2008), Dimitri Karaçoban (1933- 1986) ve diğerleri. Sovyet devrinde çıkan yazarların eserleri arasında Lenin’i, Kominist Partisin’i, güzel yaşamayı öven şiirler olmasa kitapların basımı mümkün değildi.
1959 da Gagauz köy ve kasaba okulları Gagauzca öğrenimine geçti. Ama bu geçiş süreci ancak 2,5 yıl sürdü. 1961 de Gagauzca eğitim yasak edildi ve bununla beraber, Gagauzca’yı ders olarak da müfredattan kaldırdılar. Ve Gagauzca bitti. Kreşlerde bile Gagauz dili yasak edildi. Sadece 4-5 yılda Gagauzca bir şiir kitabı çıkıyordu. Yaratıcı Gagauz aydınlarının sayısı 6-7 kişiydi. Aydınlar vardı, ama aktif değillerdi. Başka yerde yaşayan Gagauzlarla ve Türklerle bağlantı tamamen kopmuştu. Sovyetlerin parçala, böl ve yönet politikası kendi işini yapmıştı. Türkler`e karşı nefret aşılayan Sovyetler politikası çok başarılıydı. Öyle ki buradaki Gagauzlar’ın Türkiye`de, Azerbaycan`da, Kırım`da yaşayan hem dil, hem de kültür bakımından onlara çok yakın olan diğer Gagauzlar’dan haberleri bile yoktu. Sovyet Birliği’nde olduğundan Ukrayna ve Moldova arasında sınır yoktu. Bununla beraber Ukrayna Gagauzlar’ın aynı devlette yaşadıklarını belli etmiyordu.
1986 yılında Gagauz okullarında Gagauz dili ve edebiyatı dersi verilmeye başlandı. Yeni bir milletçilik ruhu esmeye başladı. 1987 de Gagauz Halkı Topluluğu faaliyete başladı, mitingler ve toplantılar yapıldı. Ama resmi yerlerde Rusça kullanılıyor ve aydınların arasında bile; mitinglerde, toplantılarda Gagauzca konuşan kınanıyordu. Bu da Sovyet sisteminin işlevselliğinin göstergesiydi. Bu topluluğun liderleri tarihçi, yazar Stepan Bulgar, ressam Dimitri Savastin, mühendis Andrey Bıyıklı’ydı. Bu halk hereketinin yönlendirilmesiyle 12 Kasım 1989’da Özerklik Bildirisi ilan edildi. Aynı zamanda Moldova’da da bazı değişiklikler meydana geldi. Bu karışık ortamdan çıkan Gagauzlar’ın özerklik bildirgesi ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit ettiği gerekçesiyle reddedildi. Ve buna rağmen, 20 Ağustos 1990’da Gagauz Cumhuriyeti ilan edildi ve başına Stepan Topal geldi. Bu durum Moldova’yı çok rahatsız etti. Başbakan Mirça Druk yönetiminde Moldova Halk Cephesi öncüleri bu gelişmeleri durdurmak için Komrata yürüdü. Sovyet askerleri bölgeye müdahele ederek facianın önüne geçti. Daha sonra 27 Ağustos 1991’de Moldova kendi bağımsızlığını ilan etti.11 Şubat 1991’de, Komrat’ta Gagauzya’nın ilk ve tek üniversitesi açıldı: Gagauz Devlet Üniversitesi. Daha sonra bu üniversite Komrat Devlet Üniversitesi adını aldı. Bu üniversitenin açılması da bir devrim ile gerçekleşti. Moldova bunu istemedi. Gagauzlar’ın liderlerinden biri olan Leonid Dobrov açlık grevleri yaparak, çeşitli mitingler organize etti ve üniversitenin açılmasını sağladı. Daha sonra Moldova tarafından kabul edildi. Ben de bu yeniliğin şahidiydim, çünkü ilk 72 öğrencinin arasında ben de vardım. Gagauzlar’ın Moldova üniversitelerini kazanması çok zordu ve üniversite bitiren Gagauz azdı. Bu yıllarda SSCB’nin dağılmaya başlaması ile birlikte demirperde dağıldı ve yeniden Gagauzlar Türkiye Türkleri’yle görüşme şansını elde ettiler.
(Devam edecek)