Bugün Türkiye Atatürkün bizlere ermağan ettiği 24 Kasım Ögretmenler gününü kutluyor. Bayram günü olsa da bir zaman bizimle bir sırada addımlayan, büyük Atatürk'ün her zaman için değerli olan: "Ögretmenler! Yeni nesil sizlerin eseriniz olacak "müracietini çalışmalarına programı kabul eden ögretmen arkadaşlarımızın bugün aramızda olmaması çok üzücüdür. Onları hatırlamak bir borctur.…
1998 yılının 20 Ocak anma gününün hüznü henüz bitmemişti ki televizyondan duyduğumuz bu acı haber hepimizi derinden sarstı: “Bakü’den Türkiye’ye giden otobüs Gürcistan sınırında kaza yaptı.” Bu otobüste lisemizden 30 öğretmen kış tatilini geçirmek için vatanlarına gidiyordu. Lisenin bahçesinde öğretmenler ile birlikte yüzlerce öğrenci ve veli toplanmıştı. “Acaba, ölen var mı?” şüphesi hepimizi rahatsız ediyordu. Çok geçmeden korktuğumuz acı haber geldi. Öğretmen arkadaşlarımızdan müdürlük görevini üstlenen Sait Serdaroğlu ve matematik öğretmenimiz Mahmut Bey ölmüştü. Yapacak hiçbir şeyimiz yoktu. Gözyaşlarımız içinde Allaha şükürler olsun ki, çocuklara ve diğer öğretmenlere bir şey olmamış, diyerek birbirimize teselli veriyorduk. Olayın 4. günü lisemizde şehit öğretmenlerimizi anma töreni geçirildi. Programa Azerbaycan Eğitim Bakanlığı’ndan, Bakü Valiliği’nden çok sayıda temsilci katıldı. Programda bir konuşma yapacaktım. Lakin çok heyecanlıydı idim. Kürsüden salona baktım, arka sıralarda oturmuş öğrenciler Sait Bey’in ve Mahmut Bey’in fotoğraflarını ellerinde tutuyorlardı. İki yıla yakın bir süre boyunca tanıdığım bu iki değerli meslektaşımız hakkında geçmiş zamana ait cümleler kurmak benim için çok zor oldu. Yıllar geçmesine rağmen unutamadığım bu konuşmayı olduğu gibi sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Bugün bizim lisemizde olağanüstü bir tören yapılıyor. Sait Bey ve Mahmut Bey’in anma töreni. Böyle bir törende konuşmak şüphesiz herkese ağır gelir. Ben de şuan bu ağırlığı hissediyorum. Sait Bey ve Mahmut Bey bizler için kimdir? Onlar sıcak ocaklarından anavatan Azerbaycan’a niçin geldiler? Bana öyle geliyor ki, bu sorulara cevap vermekle ben tüm bu salonda oturan meslektaşlarımın, öğrencilerin ve velilerin hissiyatını ifade etmiş olacağım. Her iki meslektaşımız bizler için her şeyden önce son derece değerli, hassas insanlardı. Kendilerine verilen vazifeyi hakkıyla yerine getirmeye çalışan onurlu Türk övlatları idi. Her ikisi de Azerbaycan’a büyük arzularla gelmişlerdi. Onlar buraya Azerbaycan’ın bağımsızlığını koruyacak, ileri görüşlü vatandaşlar yetiştirmekle gazilik rütbesi almaya gelmişlerdi. Ama ömürleri ancak bu kadar müsaade etti. Soğuk bir ocak ayında trajik ölümleri ile Hakk’ın rahmetine kavuştular.”
Gözlerim dolmuştu, sesim titriyordu, kendimi toparlayıp devam ettim: “Bununla da kendilerine ölümsüzlük kazandırdılar. Bence onlar herkesin gıpta ile bakacakları bir ad aldılar- Şehid. Evet,onlar “şehit” oldular. Bugün onlar aramızda cismen yoklar, ancak ruhen bizimledirler, her birimizin kalbinde, yanındadırlar! Başın sağ olsun, Bakü Türk Anadolu Lisesi!
Ölüm sevinmesin koy! Ömrünü vermiyor bada
El kadrini canından daha aziz bilenler
Tatlı bir hatıra gibi kalacaktır dünyada
Severek yaşayanlar, sevilerek ölenler .....”
Ünlü şairimiz Samet Vurgun’un bu mısralarını gözyaşları içerisinde okuyarak konuşmama son verdim ve kalbimde “Allahım, bir daha bana belə konuşma nasib etmə” diyerek kürsüden indim