21 Şubat Uluslar arası Anadil günüdür. Bugün dünyanın her köşesinde kendi dilini öğrenenlerin, seve seve konuşanların, başkalarına öyretenlerin günüdür.Bugün aynı zamanda bizlere dilin milli kimliklerin var olmasının temel ilkesi olduğunu hatırlatan gündür !.
Doğuda ilk Demokratik Cumhuriyetin kurucusu olan M.Ə.Rəsulzadə milli intibahın, milli vicdanın varlğını dilde görerek kendisinin "Milli dirilik" adlı makalesinde yazıyordu: "Dil hemen millettir. Milliyyətin umde rüxnünü (varlığını) oluşturan şey dildir. Dil her bir personelin hangi beşer takımına mensup olduğunu gösteren bir plaket ... Bir milliyeti yok edip, ortadan kaldırmak qesdinde olan politikalar de asıl bunun içindir ki, temessül (assimilasiyon) işlemi yürütürken, en evvel bir milletin dilini yaddan çıkarmaya gayret ediyorlar ".
Büyük önderin uzaqgörenlikle söylediği "temessül (assimilasiyon) işlemi" nı Oğuz -Türk dil grubuna dahil olan, bugün Azerbaycan dili dediğimiz Ana dilimiz komple bir yüzyılda yaşamıştı.
Azerbaycan dilinin XX yüzyılda gelişim tarihine baktığımızda son derece sefil olgularla rastlaşarıq: "Müslüman dili", "Tatar dili", "Türk Dili", "Azerbaycan dili". Fikrimce, dünyada öyle bir dil yoktur ki, bir yuzyıllıkda onun adı defalarca değişikliğe maruz kalsın. Bir birbiri ardına yaşanan bu addeyişmeler sonucunda dilimizin ictimia-kültürel işlevinin belirlenmesine ve nihayet devlet dili statüsünü almasına büyük engeller oluşturmuştu.
Dilimizin sıkıştırılması siyaseti yakın geçmişimizde-Sovyetler döneminde daha geniş kapsamı almıştı. Ve bu süreç çok büyük ustalıkla yapılırdı. Ülkemizde Ana dilinden bir devlet dili olarak uygulama ve kullanım olunduğu alanlarının sınırlandırılması, Rusça kullanımının genişletilmesi fonunda baş verirdi. Öyle bir durum ki, şehirlerde kargüzarlık işleri tam olarak Rusça yapılıyordu ve bu durum giderek illeri sirayet edirdi.Anadilli okulların sayısının giderek azalarak yerini rusdilli okullara vermesini, universite kabulde rus bölümüne üstünlük verilmesini, tüm bilimsel ve teknik literatürun rus dilinde olması vb. yönlerde imparatorluğun yaptığı düşünülmüş, seri politikasını bizim kuşak iyi hatırlar.
80'li yılların sonunda yaşanan sosyo-politik olaylar burulğanında halkımız her sayfası mücadele dolu bir tarih yazdı: milli kimliğimiz, milli devletimiz, milli gurur ve vicdanımız tesis oldu. Bu değerleri yaşatmak hepimizin görevidir. Ana dilimizi (milli kimliyimizi) yabancı kelime, ifade, şəkilçilərlə yükleyerek dilimizin "ekologiyasını" çöplüye döndermemeliyik. "Muallim" kelimesinin kullanılması ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Arap kökenli bu söz artık bizim dilimizde "oturmuş, vatandaşlık" almış bir kelimedir. Ama bizler kadın mualleme muracaatedince bu söze bir "e" eki ek edrek "muallime + e" diyoruz. Dilimizin kural kanunlarına aykırı olan bu durum son zamanlarda kitlesel bir karakter aldı. Öyle ki, Türk dillerinin güzelliği şu ki, şahıs zamirinin III şahıs tekinde cins farkı yoktur: yani, ister erkek olsun, ister kadın cinsel olsun "O" değiştirilmeztir. Ama İngilizce ve Rusça III şahsın tekinde bu fark vardır. Yanı, İngilizce III şahsın tekinde kadın cinsinde SHE, erkek için He, Rusça ise benzer olarak On ve O'na işletiliyor. Ancak şunu söylemekte amacım hiç de son yıllarda bilimin ve teknolojinin gelişmesi ile ilgili dilimize getirilmiş alınma sözlere karşı çıkmak değildir. Dilin değişiminin, yeni sözcükler alması küreselleşen dünyamızda doğal bir süreçtir.
Benim söylediğim ihtiyaç olmadan yapılan ek ve deyişiliklerdən, sözlerden bahsediyor. Karşılığı olduğu halde "papa", "mama" sözleri ile velilere muraccat edilmesi, ya da çeşitli şirketlerde, hatta devlet kurumlarında, bazı bakanlıklarda çalışanların Rusça konuşması şaşırtıcı bir durumdur. Dilimizi korumalıyız, çünkü o bizim bir millet olarak var olmamızın temelidir. Anadil gününüz kutlu olsun!