Eğitim, bir milletin yaşam standardını, tutum ve davranış kalitesini, bilimsel ve ekonomik düzeyini oluşturan yaşam boyu devam eden bir faaliyet sürecidir. Eğitim faaliyetleri, bir milletin istikbaliyle yakından ilgilidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, eğitimin millet hayatındaki hayati önemini, “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” sözleriyle ifade etmiştir. Bunun için eğitim milli ve siyaset üstü olmalı, sık sık değiştirilmemelidir.
Milli eğitim, uygulandığı milletin milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerleri ile evrensel değerleri göz önünde bulundurarak, bilim ve tekniğin rehberliğinde hazırlanır. Şahsi ve kurumsal tercihler, duygular, dünya görüşleri ve ideolojiler milli eğitim politikasının belirlenmesine etkili olmamalıdır. Dünyanın gelişmiş devletlerinde eğitim politikaları süreklidir ve siyasi iktidarların politikalarına göre sık sık değiştirilmez. Biz de ise, özellikle Atatürk döneminden sonra, her siyasi iktidar değişikliğinde, ilk değiştirilmek istenen eğitim politikalarımız olmuştur. Hatta aynı siyasi iktidar döneminde görev yapan farklı bakanlar, bir önceki bakanı tekzip eder uygulamalar yapmışlardır. Bu sebeple, eğitim sistemleri, yönetim kadroları, okulların işlevleri, ders müfredatları ve yönetmelikler üzerinde değişiklikler yapmışlardır.
Milli eğitim sistemimizdeki bu değişiklikler, 2010 yılına kadar, öğrencilerin Türkiye Cumhuriyeti’nin “milli, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” yapısına uygun, Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı “iyi insan ve iyi vatandaşlar” olarak yetiştirilmesine yönelik yapılmıştır. Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana, laikliğin dinsizlik olduğuna, dindarların hor görülüp ezildiğine ve ötekileştirildiğine, eğitim sisteminin dine yabancı nesiller yetiştirdiğine inanan bir kesim vardır. Maalesef geçmiş siyasi iktidarların ve askeri darbelerin yanlış tutum ve davranışları da, bu kesimdeki bu algıların güçlenmesine destek olmuştur. Yıllarca iktidara gelip bu düzeni bütün kurumlarıyla kökten değiştirme düşüncesiyle yetiştirilen bu kesim, şu anda iktidar makamında bulunmaktadır.
2007 yılında Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi, 12 Eylül 2010 Referandumu sonucu yüksek yargının el değiştirilmesi ile iktidar, yıllardır oluşturduğu siyasi ajandasındaki, toplumu her alanda dini esaslara göre yapılandırmayı esas alan maddeleri, birer birer hayata geçirmeye başlamıştır. Bunların en önemlileri eğitim alanında yapılanlardır. Bu dönemde üniversitelerde türban yasağının ve meslek lisesi mezunlarına üniversiteye geçişte farklı puan uygulamasının kaldırılması, doğru kararlar olmuş ve birçok öğrencinin mağduriyeti ortadan kaldırılmıştır.
Eğitimde yapılan diğer değişiklikler, iktidarın 2011 yılında açıkça ifade ettiği kendi dünya görüşüne göre “yeni nesil yetiştirme projesi” çerçevesinde değerlendirilmelidir. Sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim sisteminden vazgeçilerek 4+4+4 biçiminde kesintili bir sisteme geçilmesi, Anadolu Liselerinin Hazırlık Sınıflarının kaldırılması, orta öğretime geçiş sisteminde sık sık yapılan değişiklikler, genel liselerin Anadolu Lisesine dönüştürülmesi, Anadolu Öğretmen Liselerinin kapatılması, İmam Hatip Ortaokullarının açılması ve İmam Hatip Liselerine pozitif ayırımcılık yapılması, dini ağırlıklı seçmeli derslerin her tür ve derecedeki okullarda okutulması, akademik başarısı yüksek okulların proje okulu seçilerek kadrolarının zorunlu olarak değiştirilmesi, deneyimli yöneticilerin kızağa çekilerek, yerlerine objektif kriterlerle değil, sübjektif değerlendirmeler yapan mülakat komisyonları ile atamalar yapılması ve yeni müfredat oluşturma çabaları, bazı yönetmeliklerde yapılan köklü değişiklikler eğitimin yapısını “yeni nesil yetiştirme politikası”na göre değiştirme amacıyla yapılan düzenlemelerdir. Son olarak bütün derslerdeki “Atatürkçülük” konularının müdredatlardan çıkarılıp yerine konan “Değer Eğitimi”nin verilmesine protokolla bazı vakıfların (Ensar Vakfı, Birlik Vakfı) ortak edilmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Eğitim Raporunun bundan sonraki bölümlerinde 2017-2018 öğretim yılından itibaren uygulanacak yeni müfredatlar ve bazı yönetmeliklerde yapılan köklü değişiklikleri ayrı ayrı inceleceğiz.