Ülkücü katili ve Türk düşmanı birisinin bir Avrupa Ülkesine büyükelçi atanması üzerine o karlı havada taşınan şehit Mustafa Erol’un şehadeti tekrar gündeme geldi. Bu sebeple yaptığımız inceleme ve araştırmalarda Ülkücülerde vefanın zamanla azaldığını fark ettik. Bazı bilgilerimizin ise doğru olmadığını fark ettik. Ve en acın olan durum ise o karlı havada taşının Şehit Mustafa Erol hakkında bilgilerin eksik ve yanlış olduğunu gördük….
Mustafa Erol’u ve onunla ilgili ayrıntıyı bilememek olabilir ama Ülkücü Hareket şu ana kadar bunun hakikatini ortaya koyamıyorsa ve Mustafa Erol tam tanımadıysa şehidimizin hakkını nasıl ödeyeceğiz?
Eski Dev-Yol Militanı, Türk Düşmanı Almanya ve Avrupa Parlamentosunda Ermeni Soykırım tasarısını sunan ve savunan bir kişi olan Ozan Ceyhun’un yine Asala militanları tarafından şehit edilen Viyana Büyükelçimiz Danış Tunalıgil’in makamına atanması büyük infial meydana getirmişti. Çünkü Ozan Ceyhun bütün ülkücülerin ve ülkücü gençlerin simgesi haline gelmiş Mustafa Erol’un katili olarak ta biliniyordu. O tipi ve karlı havada şehidimizin naşı tabutsuz olarak omuzlarda taşınken fotoğraflanmış bu hal bütün Ülkücü Camiada büyük etki yapmıştı. Ve bu fotoğraf Ülkücü Hareketin en samimi ve en yürekten kardeşlik bağının çözülmez halkası olduğunun tesciliydi.
Ülkücüler olarak ayağa kalktık. Sosyal medyalardan, televizyonlardan, radyolardan, gazete ve dergilerden tepkilerimizi en yüksek sesle dile getiriyorduk… Ama azda olsa şu ne der; bu ne der düşünceli arkadaşlara bir yerlerden mesaj bekledikleri için olumlu ya da olumsuz hiçbir tepki vermediler. Hesapları neydi, neyi düşünerek gönüllerine yerleştirdikleri o hal fotoğrafının katili olarak söylenilen kişiye tepki vermediklerin bahsetmek istemiyorum. Buna gerek te yok zaten…
Türk Milleti, MHP ve Ülkü Ocaklarından çok sert ve şiddetli bir tepki bekliyordu. Çünkü o fotoğraf bütün Ülkücü Hareketin hepsini temsil ediyor ve o fotoğrafın oluşmasına sebebiyet veren kişiye yani katil olarak bilinen Türk Düşmanı olan kişinin büyükelçi atanması akıl almaz bir hadise olarak kabul edilmişti.
İktidara desteleyen hatta Cumhur İttifakı gereği bu duruma MHP itiraz etmesinin hak ve görevi olduğuna bütün ülkücüler inanıyordu ve beklentileri de bu doğrultudaydı. Nihayetinde MHP Salı konuşmasında Ülkücülerin beğenmediği bir konuşma yaptı… 1980 öncesi teşkilatlarda görev almış 1986 yılında da MHP Genel Sekreterliği, 1997 Yılında da Genel Başkanlık yapmaya başlayan sayın Bahçeli konuşmasında bütün hesapların Cumhur İttifakını bozmak üzere yapıldığını bu karşı çıkmanın da bu sebeple yapıldığını ifade etti. Bahçeli Ozan Ceyhun’unun yargılandığı davayı Adana öğrenci yurdunda şehit edilen Mustafa Erol’un davası biliyordu. Konuyla kesin bir mahkeme hükmü olmadığını bu sebeple suçlanamayacağı kabilinden cümleler kurduktan sonra “…sosyal medyada provokasyon yapan, pusu kuran, ajitasyona yeltenen, bize dava öğretmeye, şehitlerimizi hatırlatmaya kalkmasın……..” diyerek başka konulardan bahsetmiştir.
Ülkücü katili olarak yargılanan Ozan Ceyhun ise Hürriyet gazetesine verdiği beyanatta ise: “ Sayın Mustafa Eroğlu’nun şehit edilmesi hadisesi ile bu konuda suçsuzluğum kanıtlanmış olmasına rağmen hâlâ adımın zikredilmesini üzüntüyle, esefle, hayretle karşılıyorum. Özellikle adımın anıldığı menfur hadisenin yaşandığı iddia edildiği dönemde (1977) ben 16 yaşında bir çocuktum….”. kabilinden açıklama yapmıştır.
Akla vurup mukayese yaptığımızda Ozan Ceyhun Mustafa Erol’un şehadetinin planlayıcısının beyin takımında olduğunun bir çok ülkücü medya organlarında yazılıp çizilmesi aklımızı karıştırmıştır. 1979 Yılında liseyi bitiren birisi 1 mart 1977 de yapılmış bir katliam teşebbüsünün beyin adamı ve planlayıcısı olabilir mi? Buna yaşı ve bilgisi uygun olabilir miydi diye kendi kendimize düşünmeye ve zihin yormaya çalıştık…
Haydi zekası ,bilgisi ve cesareti yaşının önüne geçmiş bu işi emrindeki militanlara yaptırmış ve ya onlarla birlikte yapmış ve ismi de bildirilmesine rağmen lisede ve daha sonra üniversitede nasıl okuyabilmiş? Nasıl yakalanmamış? Ve buna benzer sorular aklımıza çok geldi. Ama ülkücü medyalarda ve ülkücü teşkilatlarda da yöneticili yapmış dava adamları da aynı istikamette yazı ve paylaşım yapınca bizde zorlanarak ta olsa iddia edilen ve yazılanlara inandık…
Şimdi öncelikle hem Bahçelinin hem de Ozan Ceyhun’un yanlışlarını dile getirelim. Öncelikle Ozan Ceyhun 1 Martta Adana Yurdunda şehit edilen Mustafa Erol’un davasında hiç ifade bile vermemiştir. Çünkü iddia edildiği gibi olayın sanıkları arasında değildir. Hakkında bu konuyla ilgili hiçbir dava da açılmamıştır.
Ozan Ceyhun hakkında açılan ve idamla yargılandığı dava üniversitede okurken 31 Temmuz 1980 sabaha karşı İstanbul Sarıyer Yeniköy’de çalıştığı inşaatta şehit edilen 31 yaşındaki ülkücü Mustafa Eroğlu’nun cinayet davasıydı. Bu davadan diğer zanlılar tarafından adı verilince hakkında sıkı yönetim mahkemelerince dava açıldığı için oda öncelikle Avusturya’ya sonra oradan da Almanya’ya kaçmış. Alman vatandaşı olmuş. Yeşiller partisi vekil adayı iken Mahkeme hakkında kırmızı bülten çıkarttığı için tutuklanmış. Avrupa bu duruma sert tepki vermiş. Kırmızı bültenin kaldırılması için baskı yapınca o zamanki hükümetin başbakanı olan Bülent Ecevit’in hükümetince hakkında karar kaldırılıyor. Oradan benim olayla alakam yoktur ifadesi üzerine dosya delil yetersizliğinden kapatılıyor. Yoksa Ozan Ceyhun Türk Mahkemelerinin hiç birine ifade vermemiştir. Yani uyduruk bir kurtulmadır.
Ozan Ceyhun yukarıda da izah ettiğim gibi Bahçelinin konuşmasındaki şehit kardeşimiz Mustafa Erol’un davasının sanığı olmadığı gibi bu davada yargılanmamıştır. Ve ne de Ozan Ceyhun’un Hürriyet Gazetesinde iddia ettiği gibi Adana Öğrenci yurdunda şehit edilen Mustafa Eroğlu değildir.
Bahçeli Ozan Ceyhun’un 31 Temmuz 1980de şehit edilen kardeşimiz Mustafa Eroğlu’nun davasından yargılandığını bilmiyor ve ya karıştırıyor. Ozan Ceyhun da şehit ettiği ve yargılandığı Mustafa Eroğlu davasını 1 Mart 1977 yılında Adana öğrenci yurdunda şehit edilen Mustafa Erol davasıyla karıştırıyor. Savunmasında da buna göre daha 16.5 değil de 16 yaşındayım diyor.
Ve yine Hürriyet Gazetesine verdiği beyanatta ….“Sayın Mustafa Eroğlu’nun şehit edilmesi hadisesi ile bu konuda suçsuzluğum kanıtlanmış olmasına rağmen hâlâ adımın zikredilmesini üzüntüyle, esefle, hayretle karşılıyorum” diyor.
Utanmadan sıkılmadan bizle dalga geçerek şehit diyor…. Sözlükten şehit tanımlarına baktım yeniden.
ŞEHİT: -Şehit; nefsini Allah’a satıp, Allah (cc) yolunda savaşandır!
-“Allah (cc) yolunda öldürülen şehittir. Allah (cc) yolunda ölen şehittir.” (Müslim)
-Allah (cc) yolunda hayatını feda eden kimseye şehit denir. Bu kimselere şehit denmesi ya cennete gideceklerine şehadet edildiği, yahut vefat anında bir kısım rahmet meleklerinin hazır bulunup şehadet ettiği, yahut da o kişi kendisi Cenab-ı Hakk’ın huzurunda olduğu halde rızıklandırılacağı içindir. Lûgat manası ile de şehit; “şahid (hazır bulunan)” demektir. Şehadet; dinimizde fevkalade yüce bir mertebedir.
Ulan ………………..Herifi madem şehit olacak kadar mukaddes yolda neden katlettinnnn………….?
(yazı davam edecek)