Aşağıda resmini koyduğum bu kitap konusuyla ilgili bir çok makaleden elde ettiğim sonuçları aşağıda ifade ettim.
Yeni bitirdiğim 1971 baskılı bu kitap bütün yanlı anlatmalarına karşı Mustafa Kemal Atatürk'e karşı bir kaç kişi tarafından planlanan bu suikast teşebbüsünde Hukukçu olmayan CHF üyelerinin mahkeme üyelerinin jet yargılamaları sonucu bir çok insan darağacında asılmıştır. Mahkeme başkanı Kılıç Ali'nin “Biz delile bakmayız; vicdanı kanaatimiz ne ise ona bakarız” anlayışı gereği ne avukat tutmaları ne de hükme itiraz etmelerine izin verildi.
Kazım Karabekir'in ve Milli Mücadeleci Paşaların tutuklanmasına karşı çıkan başvekil İsmet Paşa hariç bütün CHF yetkilileri ve devleti yönetenlere göre bu suikast, birkaç kişinin eseri değil İttihatçılar ile TCF paşalarının ortak hareketidir.
Hatıralarında, İzmir’e giderek Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek Paşalar ve TCF liderlerinin adaletli yargılanmasını, talep ettiğini ve bunu sağladığını İnönü gayrı resmi anlatımla ifade etmiştir.
Tutuklanan Kazım Karabekir, trenle İzmir’e götürülürken ve İzmir’de karakoldayken durumunu anlatan şu şiiri yazmıştı:
Tam yüz kişiyle sarılmıştı evim
Suç neymiş henüz yoktu haberim
Jandarmalar, memurlar, kamyonlar, polisler
Etrafı sarmışlar köşkümü gözlerler
Nihayet aldılar köşkümden bir sabah erken
İki kere yapıldı bu merasim iki gün arayla bana
Acısını sormalı köşkte ağlayana
Gidiyor İstiklal Harbini kuran, özel törenle
İzmir İstiklal Mahkemesi’ne bir çift polisle…
Yerim İzmir polis dairesi
Her odada bir tutuklu, her kapıda çift polis
Etrafa da süngüler dizilmiş
Odam pek loş ve bana bomboş
Bir hasta yatağı bir demir sedye
Bilmem hangi hastaneden hediye
Bu ikrama çok şaşmışım
Çünkü Ankara polisinde yerde yatmışım.
Mahkeme heyeti daha Ankara'dan yola çıkarken hedeflerinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını suçlu ilan etmişlerdi ve tek inandıkları Cumhuriyet’in sadece CHF ile güvende olacağıydı. Bu durumu duruşmalarda Kılıç Ali’nin “Memleketin partilere tahammülü yoktur.” sözü ifade ediyordu. Onlara göre gerçekten de şiddetli devrim fırtınaları arasında başka bir partiye tahammül pek söz konusu değildir. Devrimlerin engellenebileceği endişesiyle “pasif direnişi” ve oluşan negatif havayı sonlandırmak, meclis içerisinde muhalefete son vermek için fırsat olarak görüldüğü bir çok tarihçi ifade etmektedir.
Bu mahkemeden sonra mecliste hiç bir muhalefet edecek mebus girememişti. Meclis tek seçicinin seçtiği mebuslardan oluşan aynı düşünce yapılı yapıya kavuşmuştu.Ne vatan kurtuluşu için her şeyini feda ederek cansiperhane mücadele eden ittihatçılardan, ne de Birinci Meclis’teki muhalefetten ne de eski TCF üyelerinden kimse meclise seçilemedi. Bu süreçler içerisinde askerlikten emekli olan paşalar siyasi hayattan da emekli edildiler.
Suiksat sorulduğunda Karabekir şöyle diyordu: “Evet… Bir suikast teşebbüsü vardı. Fakat benim gibi evinini ekmeğini fırından alıp koltuğunun altında getiren ve köşesine çekilerek memleketin refah ve saadetini dilemekten başka bir düşüncesi emeli kalmayanların değil, asıl bize o müthiş isnadı yapanların suikastı vardı” der.
İdam edilenlerden bazılarının idamdan önceki son sözleri:
Trabzon Mebusu Hafız Mehmet Bey " Zulüm ile yapılan bina payidar olmaz".
Saruhan Bey: Söyleyecek şeylerin hepsini söyledim ama anlatamadım. Şimdi ne istiyorsanız yapın.
Emekli veteriner Albay Rasim Bey: Yolcu yolunda gerek, haklı haksız gidiyoruz işte.. Ne diyeyim mukadderat. Memleket selamet bulsun..
Sivas Mebusu Halis Turgut: Çocuklarıma söyleyin katiyen siyasetle uğraşmasınlar. Okusunlar çalışsınlar fikir adamı olsunlar. ve birden bağırır: “Yaşasın mefkûrem, payidar olsun Türklük! Bir Türk, Türklüğe nasıl fenalık yapar.” olmuştur.
Bu davanın devamı olan Ankara İstiklal Mahkemesin de idam ve çeşitli mahkumiyet kararları verilmiştir.
Kendimi yargılananların, ve yargılayanların yerine koyarak ayrı ayrı düşündüm ve dedim ki:
Emirle kurulan mahkemelerde hukuksuzluk her boyutuyla zirve yapıyormuş...