Irak ver Suriye bölgelerine 7. Yüzyıldan itibaren Oğuz Boyları akıncılarının Irak ve Suriyede görünmeye başlandığı ve yoğun Türk Göçlerinin 10 ve 11. Yüzyıllarda gerçekleştiğini bilinmektedir. Tolunoğulları ile Türklerin yerleşimi 11. Yüz yılda Selçukluların bölgeye gelmesiyle devam etmiştir.
Bu gün Suriye’de ve Iraktaki Türkmenlerin sayısı yaklaşık 6 milyona yakındır. Bu gün Irak ve Suriye’deki çatışmalarda en büyük zararı gören Türkmenlerdir.
Çünkü bu Ortadoğu’da bütün grupları silahlandırıp kuvvet haline getirenler Türklerin kuvvet haline gelmesini istemedikleri gibi önlerinde kesmek için her türlü önlemi almışlardır.
Misakı Milli sınırları içerisinde olmasına rağmen batılı emperyalist devletlerin gayretleri ve baskıları sonucunda Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehir ve bölgeler Irak ve Suriye hükümetlerine bırakılmak zorunda kalınmıştır.
Iraktaki Türklüğünün yoğun olarak yaşadığı Musul- Kerkük- Talefar, Erbil, Diyale, Selahattin Vilayetleri ve Altın Köprü ilçesinde bir çok Türkmen yaşamaktadır. Iraktaki Türkmen kardeşlerimizin sayıları kesin olarak bilinememektedir. Çünkü Irak yönetimi Türkmenlerin nüfusunu, devletin asimilasyon politikası doğrultusunda diğer etnik gruplar gibi gerçek ve tarafsız bir sayımla ortaya koymamıştır. Ama 3.000.000 dan fazla olduğu kesindir.
Suriye’deki Türklerin yaşadığı bölgeler ise Halep Türkmenleri, Bayır Bucak ( Lazkiye ) Türkmenleri,Hama Ve Humus Türkmenleri,Kunteyra Bölgesi Türkmenleri, Şam ve Draa Türkmenler, Rakka Türkmenleri, İdlip Türkmenleri, 3-3.5 milyon(Bu rakamlara tamamen Araplaşmış ve Türkçeyi unutmuş ama Türkmen kimliğinin bilincinde olan Türkmenler de dahil edilmiştir.) Suriye Türkünün genelde kırsalda yaşayan 1.5 milyonu Türkçeyi anadili olarak kullanıyor. Türkçe bilmeyenlerin Araplaştığını zannetmeyin dedeleri hala Türkçe konuşuyor 20'li yaşlardaki torunları Türkçe bilmese de Türk olduklarını biliyorlar. Önlem alınmaz bir nesil daha böyle giderse maalesef 3.5 milyon olan Türkmen nüfusu 1.5 milyona düşecektir.
Suriye’de Toplam 523 Türk köyü vardır (büyük şehirler harlarından başka) . Suriye hükümeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça’ya çevirmiştir. Havahüyük(Hava Köy) “Tel hawa ”,Taşlıhüyük “Tel Hajar ”İsabeğli “İseviye”, Kabamazı “Belutiye”, Tırınca “Ümitüyur”, Karınca “Behlüliye” olmuştur.
Maalesef Irak Türklüğü ve Suriye Türklüğü ile ilgili Türkiye’nin ne mazide ne de bugün için aldığı bir tedbir söz konusudur. Şu anda Türkiye Irakta ve Suriye’deki Türk unsurlarıyla değil de İslami gruplarda olarak adlandırılan görüştüğü basında dillendirilmektedir.
Irak Türklüğü İran-Irak Savaşında İran’ın ön cepheye zorla sürdüğü Azeri Türklerle yine Irak’ın ön cepheye zorla sürdüğü Türkmenler gereksiz bir savaşta bilinçli olarak kırdırılmıştır. Bir çokları geri dönememiştir.
Suriye’de ve Irakta IŞID,PKK, El Nusra, El, Rusya, Kaide, Haşdi Şaabi, Barzani ve Talabani’nin Batı destekli Peşmergeleri, İran ve hükümet güçleri arasında sürekli katliama maruz kalan Türkmen kardeşlerimiz her zaman sahipsiz olmuşlardır.
En son Talaferde IŞID militanlarının 200 Türkmen kardeşimizi katletmesi üzerine ilgisiz kalan Türk Milletine ve yönetenlere seslenmek istedim.
Bu kaderlerine terkedilişi ve sahipsizliği “Irak Çok mu Irak” şiiriyle en güzel şekilde ifade ederek Türkmen davasına katkıda bulunan Şair Ali Yaşar Beyin meşhur şiiriyle başbaşa bırakıyorum
OY MEN ÖLMÜŞEM GAVİM GARDAŞ NERDESEN?
Oğuzam
Türk menem…
Bayatlardan Türkmenem…
Damarlarındaki asil kan
Aslına çektiğin ırk menem…
Aprağın asılı dallar
Gövdeni taşıyan kök menem…
Yolunu gözleyen yar
Aşkınla çarpan ürek menem…
Can içre canan bilmişem gavim gardaş, nerdesen…
Yedi koldan
Yirmidört boydan gelmişem Orta Asya’dan…
Yayından fırlayan ok
Huduttan hududa atılan mızrak
Deli havalar soluyan kısrak gibi esmişem…
Az gitmişem, uz gitmişem
Dere tepe düz gitmişem…
Kuş uçmaz kervan geçmez dağları
Göçebe adımlarla gezmişem…
Irağı yakın, yurdumu Irak eylemişem…
Tırnaklarımla oymuşam tortu kayaları
Kıraç toprakları gözyaşlarımla sulak etmişem…
Kızgın tohumlar serpmişem
Emek vermişem
Aşa getirmişem…
Türk illerine haber salmışam gavim gardaş, nerdesen…
Selçuklu şah-ı sultanlarım adım atmış otağıma
Kapıda karşılamışam civan mert erlerimi
Başım gözüm üstüne berhudar ağırlamışam…
Musul’da Zengiler
Kerkük’te Kıpçaklar
Erbil’de Beg Teginliler
Yiğit yatağı Atabegler kurmuşam...
Dokuz başlı tuğlar aparmışam yad ellere
Türk’ün adını âlemlere duyurmuşam…
Bayındır Kızanı torunlarımı kucaklamışam
Bahar coşkusu Akkoyunlar gibi ovalara yayılmışam…
Sultan Cined’in emaneti
Şah İsmailimle pişirmişem ham yanlarımı
Ocağımda tüten Safevi ateşiyle alev alev yanmışam…
Genç Osmanlıyla açmışam Bağdat’ın kapısını
Cahiliye devrini hepten kapatmışam…
Dil, din ve ırk özgürlüğüyle donatmışam halkları
Çıra gibi aydınlatmışam kör karanlık tarihi
Çevreme ilim, irfan, ışık saçmışam…
Derin hülyalara dalmışam gavim gardaş, nerdesen…
Ne zaman ki
Türk birliğine diş bilemiş düşman
Çapraz fişek silahıma davranmışam…
Zırnık ödün vermemişem haa sevgimden
Korkmamışam heç
Ölümleri kuşanmışam…
Yalın ayak koşmuşam Kafkas cephelerine
Sarıkamış harekâtına katılmışam…
Buz kesmiş yüreğim Allah-u Ekber Dağlarında
Katmer katmer kefensiz donmuşam…
Çanakkale’de etten duvar olmuşam
Göğüs göğüse çarpışmışam Allah vekil
Bir adım geçirmemişem gâvuru öteye
Üst üste cansız yığılmışam…
Nasıl ki
Harb-i cihanlarla zayıflamışam
Güçten kudretten düşmüşem heyhat
Yeraltı kaya yağlarım sulandırmış ağızları
Hemhal manda manda paylaşılmışam…
Öyle ki
Et ve tırnak misali ayrılmışam
Süt kuzu yavru gibi koparılmışam Anadolu’dan
Yılanlar tıslamış
Köpekler hırlamış ardımdan
Sahipsiz kalmışam gavim gardaş, nerdesen…
Lord planları tayin etmiş kaderimi
Misak-i Milli sınırlar dışına çıkarılmışam…
İtilmişem, kakılmışam, horlanmışam külliyen
Tekme tokat yerlere yatırılmışam…
Dağ ayılarının önüne atılmışam yaralı
Çöl develerinin hörgücüne tepe taklak asılmışam…
Türk menem demişem
Türkçe söylemişem
Eskiyaka’da kurşunlara dizilmişem…
Emeğimin hakkını istemişem
Gavurbağ’da linç edilmişem…
Adalet beklemişem
İplere gerilmişem…
Eşitlik yeğlemişem
Zab suyu kana bulanmış
Altunköprü’de ekin gibi biçilmişem…
El insaf vicdan dilemişem
Zindanlara sürülmüşem…
Çığlıklarım katlimin sâlası
Diri diri gömülmüşem gavim gardaş, nerdesen…
Duy hele
Kimliğim değiştirilmiş
El-Temim olmuş Türkmen Kerkük
Hafızalardan kazınmışam…
Baas Baas bağırmışlar partizanca
Kin kusmuşlar yüzüm barabarı
Evimden yurdumdan göçe zorlanmışam…
Kollarım kırılmış omuzlarımdan
İşkencelerle yoğrulmuşam…
Gözlerim kan çanağı
Fincan fincan oyulmuşam…
Ölmem yetmemiş kâfire
İp sarılmış cesedime
Sokaklarda dolaştırılmışam…
Cıncık gibi ortalığa saçılmış cism-i bedenim
Lime lime dağılmışam gavim gardaş, nerdesen…
Beterin beteri var…
Biri getmiş, ötekiler gelmiş…
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşam…
Mavzerler çevrilmiş üzerime
Tetiklere sarılmış Puştlar
Merhamet beklerken, zulüm bulmuşam…
Böyük devletlerin böyük oyunu
Yok etmek Türk’ün soyunu
Çoraplar örülmüş
Çuvallar geçirilmiş başıma
Aslanım; kediye boğulmuşam…
Okumak yazmak yok…
Dilim damağıma bağlanmış
Düşünmem, konuşmam, kızmam yasak…
Başın kaldırıp bakmak
Gözün ucuyla süzmek ne cüret…
Elim ayağıma dolanmış
Oturmam, yürümem, gezmem yasak…
Taş kesilmişem gavim gardaş, nerdesen…
Di gah gel…
Di gel ölem di gel…
Adına gurban olam di gel…
Alnına kanım çalam di gel…
Bayrağım göğün mavi gülü, ay yıldızım sen…
Yurdum Türkmen eli, can özüm sen…
Soyum sopum Türkoğlu, yüzüm sürdüğüm izim sen…
OY MEN ÖLMÜŞEM GAVİM GARDAŞ, NERDESENNN