1975 Yılında Türkiye’nin ateş çemberine sokulduğu zamanlardı. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü sosyalist- komünist militanların işgali altındaydı. Okula öncelikle Ülkücülerce tanınan Namık Özer Erdoğan müdür başyardımcısı olarak atanmış ve imkanları ölçüsünde Ülkücü öğrencilere sahip çıkmaya başlamıştı. Ben o zaman Çapa Öğretmen Okulu olarak ta bilenen İstanbul öğretmen okulu son sınıfında okuyordum. Bostancı Toplum Polis Merkezinde polis olarak çalışan ağabeyimle kalıyordum. Çalıştığı günlerin çoğunu benimde 1976 yılında kayıt yaptırıp devam ettiğim İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsündeki olaylara müdahale için görevli olarak geçiriyordu. Her görev bitişinde akşam eve geldiğinde o zaman fikir ve beyin olarak dışa bağımlı olup kendilerini Marksist-Leninist olarak adlandıran komünist öğrencilerin yaptıkları yıkıcı- bölücü faaliyetlere karşı bir avuç Ülkücü öğrencinin kahramanlık mücadelesinin her güne yansıyan bölümlerini anlatıyordu.
O zaman Atatürk Eğitim Enstitüsünün Ülkücü Öğrencilerinden Ulvi Biner ve Mehmet Akıllıoğlu’nun yaşadığı ölümün mutlak olduğu ve akla mantığa sığmayan ama yalnızca Allaha teslimiyetle ifade edilebilecek hadiselerinden yalnızca küçük bir bölümünü yaşayıp anlatan Ulvi Biner ve Mehmet Akıllıoğlu’nun ağzından size aktarıyorum.
“Ülkücüler Diyarbakır Eğitim Enstitüsünde ve İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde çile çekiyorlardı. Daha sonra Diyarbakır’daki arkadaşlarımızın Atatürk Eğitime intikali ve Türk Yurdu Apartmanın açılışı sayesinde sayımız 80-90 ni bulunca Atatürk Eğitimi komünistlerden temizlemeye karar verdik. Gece saat 01.00 de Okulu terk ediyor 04.00 te tekrar işgal ediyorduk...
Aksam olunca Arvasi Hocanın evine giderdik. Hep oyle olurdu. Sabah namazını kılar, arkadaşlar ile helalleşir okula giderdik. Her arkadaşımız o bina senin bu bina benim dolaşırdı. Arkadaşlar her sınıfta bir kaç kişiydi. Her gün üç yüz, beş yüz kişiye karşı üç beş arkadaş olarak mücadele ederdik . Can pazarında can dostluğuna ulaşmıştık....
Atatürk Eğitim enstitüsü tarihinde çok önemli bir tarih olan 19 Kasım 1975 İlk boykotumuzu yaptık. Boykotu kırmak için en az beş yüz kişi okula geldi. Okul başkanıydım ve savunma ve direnme için Ülkücü arkadaşlara kantine gidiyoruz dedim. O zamanlar okul hakimiyetlerinin belirtisi kantinleri ele geçirmekti. 10 kadar Ülkücü olarak kantine girdik. Ve kantinin köşelerindeki oturduk. Kocaman kantinde kaybolmuştuk.
Marksist Leninist öğrenciler ve sol militanlar kantine girdiler. Kantinde çizdiğimiz Ergenekon’dan çıkış, Kürşat ve kahramanlık resimleri ve hazırladığımız çeşitli panolar vardı. Hakimiyet alanı kantin olduğu için kantine mührümüzü böyle vurmuştuk. Resimlerin silinmesi bizim silinmemiz demekti. 500 yakın Komünist kantine girince aralarında kaybolduk. Fatihalar okuduk, içimizden evliyalardan himmet diledik ...Onlar komünist enternasyonal marşı söylemeye, tablolara el uzatmaya ve hey devrimci hey devrimci diye başlayıp Mahir, Deniz devrim için öldüler diye başlayınca cenk koptu. Bozkurtların çakallara dalması gibi, Kursad in naraları ile.... Nazan Tuğcu ve geçenlerde Rahmetli olan Kevser Sofuoğlu da bizlerle beraber çatıştılar.. Ben bu arada Nazanın çantasını da fırlatmışım.... Düşmanın kalabalığa ne atarsam boşa gitmiyordu.... Kafasında kolun arasında gizleyen kantin camına olanca gücüyle atlıyordu. Onlara kantin Cehennem olmuştu. Dar geldi kantin onlara dar....kapıyı pencereyi kıra kıra kaçtılar. Dışarı çıktığımızda Pol Der’li polisler bizi copladı..... Saldıranları değil de bizi Karakoka götürdüler. Allah razı olsun Namık Özer Erdoğan Hocamız gelip bizi çıkarttı. Her aksam olduğu gibi o akşamda Arvasi Hocamızın evine gittiğimizde sordum. Hocam,benim fiziki gücüm belli....Uç beş komünist gelse beni döver. Sizde biliyorsunuz ki her gün az sayıda arkadaş en az beş yüz kişiyle kapışıyoruz. Bunun sebebi hikmeti nedir diye sorduğumuz da aldığımız muhteşem cevap: Evladım! Evladım! bu topraklar İslâm için çok şehid verdi...Sizin her birinizin üzerinde bir evliya ruhaniyeti vardır..
Ertesi gün okula kafası gözü kırık gelenleri saymaktan yorulmuştuk...Komünistler için Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ankara'da ne ise İstanbul’da da Atatürk Eğitim Enstitüsü öyleydi..... Ama hevesleri kursaklarında kalmıştı. 19 Kasım 1975 İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde'deki ülkücülerin Zafer günüdür.”
O günler sevmekten utanırdık ..Sevdalarımızı gizlerdik. Ne yazık ki masum olduğumuz halde darağaçlarına çekildik. Ülküdaşlarımızın hesabını siyasiler sormadı.....12Eylul öncesi bütün emperyalizme karşı **Anadolu gençliğinin şahlanış ruhunun kayboluşunu sessizce izlediler.. Hasan Kayıhan Gurbet romanında Avrupa bizim kanımıza girdi diyor. Bizde diyoruz ki Dünya bizim kanımıza girdi.....Geçenlerde Ülkücü kardeşlerimle ile sohbeti yaparken eskileri andığım için bana hitaben: Ohoooo sen 12Eylül öncesinde kalmışsın dediler. Bende hiç bir zaman bu yüzyılda yaşamadım ki dedim......"
Kardeşlerimizin bu yaşanmış olayları ancak yaşayanlar anlar. Şimdiki gençliğe bu mücadeleyi anlatmak çok zordur. Atatürk Eğitim Enstitüsünde büyük mücadele vererek Türk Milli Eğitiminde bir çok Ülkücü öğretmenin görev almasında emeği geçen başta Cennet Mekan Seyyid Ahmet Arvasiy’e, Efsane Müdürümüz Namık Özer Erdoğan’a, Osman Kemal Kayra’ya, Sakin Öner’e, Ceyhan Murathanoğlun’a, Rahmetli Gavsettin Koçak’a, Müslüm Ergül’e, Recep Ali Küçük’e, Osman Nuri Ekiz’e, Bozkurt Yaşar’a ve bu mücadeleyi anlatarak hafızalarımızı tazeleyen Ülvi Biner ve Mehmet Akıllıoğlu kardeşlerimize ayrıca mücadelede var olan herkese teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Allah’ım sizden razı olsun.
Hayatlarının baharında vatan ve Allah davası için canlarını veren Atatürk Eğitim Enstitüsünün Ülkücü Şehitleri olan hemşehrim ve çocukluk arkadaşım Ömer Bilgen’e, Yurt Başkanı Aydın Demirkol’a, Çetin Koçoğluna, Hayati Dağarslana, İrfan Öğütçüye Rabbim’den rahmet diliyorum. Rabbim mekanlarını cennet eylesin….Amin.
Nizam ı alem davasına gönül veren ve Hakk'a teslim olmuş yiğitler. Olayları yaşamış birisi olarak samimiyetiniz ve teslimiyetiniz önünde saygıyla eğiliyorum. Rabbim mücadelemizi kurtuluşumuz için vesile kılsın inşallah....amin