Tarihin önlenemez akışı bu yöne ! İstemeyen iktidarlar bile bunu önleyemez, ancak geciktirebilirler.
Türk’ün bazen “Kızılelma” da dediği “Turan Ülküsü”, yani “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi”, “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan / Büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan !” şeklinde tarif edilir ! Her çağın, Tarım, Sanayi ve nihayet Bilgi çağlarının Turan anlayışları elbet farklı olacaktır.
Bütün insanlar gibi, Tarım Çağını yaşayan Türk insanı da, o çağın sonucu ve sebebi, yani gereği olarak tek boyutlu zaman kavramıyla ömür sürdü: Geçmiş ! Çünkü ona lâzım olan sadece ekinin ne zaman ekilip sürüleceği, harman edileceği veya hayvanın ne zaman yayılıp yaylanacağı, kırpılacağı vb basit ve ancak “tecrübe” denen geçmişten gelen bilgi idi. Dönemin edebiyatı dahi destan ve masallar olup “Develerin tellâl, pirelerin berber” olduğu zamanlarda geçerlerdi.
Sanayi Çağı insanı olarak, diğerleri gibi Türkler de yine tek zamanlı bakış tarzına sahiptiler: Bugün ! Geçmişi inkâr, geleceği anlamaya çalışmayı “ütopya, olmayacak hayal” kabul ederler ! Kapitalizmin her iki türünün, yani hem kompradorların hem de devlet adına başa çöreklenmiş zadegânın emek çaldığı, çalıp çarçur ettiği kardeş düzenlerin, insana emri: “Çalış, başla ve üret, bitir ! Ötesi nene gerek? Al sana oyuncaklar, gazete, roman, film, tv dizisi, yarışmalar ilâh ...”
Oysa şu günler tamamen Bilgi Çağı geldi geçiyor; çoktan Bilgi Toplumuna geçtik. Bu yepyeni çağ, geçmişten çok farklı ! Bir kere bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir çağ daha önce hayal bile edilemezdi. Ve artık “belirleyici (stratejik) kaynak”, öncekiler gibi ne (Tarım Çağındaki olduğu gibi) “toprak”, ve ne de (Sanayi Çağındaki gibi) “maddî sermaye yani para” ! Bunlar Bilgi Çağı öncesi değişik sınıflardan olsalar da çok küçük azınlık teşkil eden belli kişilere aitlerdi, babadan evlâda geçerlerdi; imkânsız olmasa da sınıf atlamak çok nadirdi ve çok zordu ! Oysa Bilgi Çağında stratejik (belirleyici) kaynak ne toprak ne de paradır; artık belirleyici olan, “bilgi”dir. Önceki, paranın bilgiyi satın aldığı dünyadan, bilginin, eskiye nazaran çok kolay ulaşılabilir olduğu ve en önemlisi bu konuda hemen herkesin “eşit” yerden yola çıktığı, demokratikleşmiş bir dünyaya gidiyoruz; âdeta “bizden kredi al; kullan, çoğalt, sen çok kazan, azını da olsa bana da kazandır, yoksa param bir işe yaramaz oldu” diye yalvarılan dünyaya ! Ve bu dünyanın zaman anlayışı, insanlık tarihinde bir dönüm noktası: Çok yönlü, hem de iki değil, üç yönlü bakıyor Bilgi Çağı insanı: “Geçmişi bilip, bugünü ona göre değerlendirerek geleceği anlamaya çalışıyoruz” artık. Günümüz çocuk çizgi film, oyuncak gibilerdeki “zaman”a dikkat etmişsinizdir; onlarda gelecekte, bugünün sorunlarıyla geçmiş yaşanmakta !
Bilgi Çağı ve sonrasında, modern anlamda millet, pekişecek, iç ve dış grupları tamamen eriterek tek gerçek sosyal grup olarak kalacaktır. İlişki ve iletişimin artması, eğitim seviyesinin yükselmesi, eğitimin yaygınlaşması ve tamamen millî çıkarlara uygun hâle gelmesinin mecburiyet hâlini alması, eğlence ve iş dahil hayatın her alan ve ânının bir çeşit eğitim olması, bu pekişmeyi gittikçe hızlandıracaktır. Türk düşmanları niye PKK’yı acele ettiriyor? Böyle giderse zaten yeni doğumlar ve haklar (?) ile Kürt vb soylu vatandaşlar Türk soyluları azınlıkta bırakmayacak mı? Öyleyse? Biliyorlar ki şu televizyonlar, ucuz ve her yere seyahat imkânları bile gelecekte bu “iç grupların ortak Türk kültüründe erimesini sağlayacak”tır. Artık okuyabilen bir Kürt çocuğu meselâ öğretmen olunca Egeli bir kızla evlenir de çocukları Adana’da doğarsa ne veya nereli olacak o çocuk? Hele bir de “Egeli” dediğimiz kızın subay babası meselâ İzmirli ama anacığı Rizeliyse? Ya iş uzuyorsa; İzmirli sandığımız babanın babası Rumeli göçmeni, anası Denizlili ise? Şimdi çok yaygın bu örneklerin benzeri Sanayi, hele hele Doğu ve Güneydoğu’da ne yazık ki hâlâ yaşanmakta olan Tarım Çağında sık rastlanır şeyler miydi?
Pek uzak olmayan geleceğin yeni dünya düzeni benim “Gerçek Küreselleşme” dediğim dönemde, yani hür, müreffeh, bağımsız ve demokratik, eşit millî devletler çağında, Medeniyetler Çatışmasının da, İttifakının da yeri olmayacaktır; çok zarar göreceğini bildiği için kimse kimseyle çatışmak istemeyeceği gibi, yüz göz olmakta da fayda görmeyecektir. Herkes “seninki sana, benimki bana” diyecek, dinler arası diyalog uyutmasıyla kimse kimsenin dinine karışmayacak, herkes birbirinin dinine, kültürüne, tarihine saygı duymayı öğrenecektir. Ne Nato’ya ne AB vb ihtiyaç kalmadığı anlaşılacak, bölgesel, kültürel yakınlıklar ve menfaat ortaklığının mecbur tutacağı tabiî ilişkiler artacak, bunlar için özel bir bütünleşmenin gerekmediği, zaten buna imkân da olmadığı ortaya çıkacaktır. Alt kültürler, bütünün potasında, bütüne de renk vererek pişecek, millî kültür kalıbında eriyecek; millî kültür de tek renk, tek şekilli değil ama şekilsiz de olmayan hâle gelecektir (imambayıldı, lâhmacun, hamburger; Türk kahvesi, ayran, kola...). Bu gelişmeler gösteriyor ki, menfaatleri yanında kültürleri de ortak ülkeler, aralarında, gümrük ve “belki” para birliği gibi ekonomik ve elbet kültürel yaklaşmalar dışında pek az içli dışlı olunan büyük birleşmelere yöneleceklerdir. Bu tarif bize uygulanırsa, alın size Bilgi Çağı ve onun siyasetteki kaçınılmaz, hain devlet yöneticilerinin bile asla önleyemeyip ancak geciktirebileceği Gerçek Küreselleşme, alın size “21. Yüz Yıl Turan’ı” ! Rahmetli Başbuğ’un “Türkiye hiç bir Türk devletine, hiç bir Türkiye Türk’ü, hiç bir dış Türk’e ağabeylik taslamayacak” sözünde özetlenen bir birleşme olacak bu ! Ağabeylik o kadar kesin, açık, olmazsa olmaz ki; lâfı hiç edilmeden ağabeylik yüklenilerek !