Dünya Barış Kongresi Derneğinin 1929 Ekiminde Atina'da yaptığı toplantıda, kongre başkanı ve eski Yunan başbakanlarından Aleksandr Papanastasiyu devamlı bir Balkan Antantı kurulması fikrini ortaya atmış ve Türkiye dahil bütün Balkanlı delegasyonlar bu fikri kabul etmiş, 1930 Ekiminde Atina'da Birinci Balkan Konferansı açılmıştır. Atina, İstanbul, Bükreş ve Selânik'te olmak üzere her yıl tekrarlanan konferanslar sonunda, Balkan Ticaret ve Sanayi Odası, Balkan Denizcilik Bürosu, Balkan Ziraat Odası, Balkan Turist Federasyonu, Balkan Hukukçuları Komisyonu, Balkan Tıp Federasyonu gibi teşekküller ortaya çıkmıştır. 1932 de yapılan Üçüncü Balkan Konferansı ise bir Balkan Paktı tasarısı ortaya çıkarmış, bununla, siyasal ilişki alanına geçirilmiştir. Balkan Konferanslarında görülmüştü ki, özellikle Bulgaristan iş birliğinde çekingen davranmaktadır. Arnavutluk ile Bulgaristan, Balkan Konferanslarında, revizyonist gayelerini dolaylı bir şekilde belirterek azınlık meselelerinin de tartışmasında ısrar etmişler, fakat Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya buna engel olmuşlardır. Bununla beraber, özellikle Türkiye uzlaştırıcı bir politika izleyerek Bulgaristan'ın tam iş birliğini, sağlamaya çalışmış, başarılı olamamıştır.
1933 Şubatında Küçük Antantın devamlı bir statü ve teşkilât kurması ve Almanya'da Nazi Partisinin iktidara geçmesi, Balkanlıları da harekete geçmeye sevk etmiş görünmektedir. Türkiye ve Yunanistan, siyasal alanda da Balkanlarda bir iş birliği kurulmasına ve bu konuda bir paktın imzasına karar verip, 1933 Mayısında düşüncelerini Bulgaristan'a da bildirmiştir. Bulgaristan teklife yanaşmayınca, Türkiye ve Yunanistan 14 Eylül 1933 de bir Samimi Anlaşma Paktı (Pacte d'Entente Cordiale) irnzalamıştır. 10 yıl için imzalanmış olan bu Pakt ile, iki devlet sınırlarını karşılıklı olarak garanti ediyorlardı. Bu hüküm, Makedonya üzerindeki emellerinden bir türlü vazgeçmek istemeyen Bulgaristan'da tepki uyandırmıştır. Bulgaristan'ın bu şüphelerini gidermek ve Pakta almak için Türkiye Başbakanı İsmet İnönü ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Sofya'ya gitmişlerse de, olumlu bir sonuç elde edememişlerdir. Türk - Yunan Paktı, Romanya'yı harekete geçirmiş ve Romanya Dışişleri Bakanı Titulescu'nun Ankara’yı ziyareti sırasında, 17 Ekim 1933'te, Türkiye ile Romanya arasında Dostluk, Saldırmazlık, Hakem ve Uzlaşma Antlaşması imzalanmıştır. Romanya'yı bu antlaşmayı imzalamaya götüren sebeplerden biri, Bulgaristan'ın revizyonist isteklerinden çekinmesi, diğeri de kendi deniz ticaretinin, Boğazlarda serbest geçişin bekçisi olan Türkiye'ye bağlı bulunmasıydı.
Türkiye'nin yaptığı bu anlaşmalar, Bulgaristan'ı kızdırdığında, Bulgar basını Türkiye aleyhine kampanya açmış ve bu kampanya Türk basını tarafından, cevapsız bırakılmamıştır. Bulgaristan'ın bu tutumu Yugoslavya'yı da korkuttuğundan, Türk Dışişleri Bakanının Belgrad'ı ziyareti sırasında Türkiye ile Yugoslavya arasında 27 Kasım 1933'te bir Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalanmıştır. Yugoslavya'yı bu antlaşmayı imzalamaya götüren sebep, Bulgaristan'dan duyduğu endişe olduğu kadar, İtalya'nın Arnavutluk'ta kurduğu kontrolün kendisi bakımından yarattığı tehlike idi. Görüldüğü gibi, bu ikili anlaşmaların hepsinin pivotunu Türkiye teşkil etmekteydi. Bu anlaşmaların her üçü de aynı gayeyi taşıdığına ve gayelerde bir farklılık olmadığına göre yapılması gereken normal iş, dört devletin tek bir antlaşma ile birbirlerine bağlanmaları idi. İşte bu iş 9 Şubat 1934 tarihinde Balkan Antantının imzası ile gerçekleştirildi. Balkan Antantı ile taraflar, sınırlarını karşılıklı olarak garanti altına alıyorlar ve birbirlerine danışmadan her hangi bir Balkan devletiyle birlikte bir siyasal harekette bulunmamayı veya bir siyasal anlaşma yapmamayı taahhüt ediyorlardı.
Balkan Antantının ortaya çıkmasında baş rolü oynayan da, Antanta sonuna kadar sadakatla bağlanan da Türkiye oldu. Fakat bu siyasal antlaşma, dört Balkan devleti arasında amaç edinilen sıkı siyasal iş birliğini gerçekleştiremedi ve başlangıçtan itibaren bazı zayıflık unsurları söz konusuydu. Antant ile birlikte gizli bir protokol de imzalanmıştı. Buna göre, taraflardan biri Balkanlı olmayan bir devlet tarafından saldırıya uğrar ve bir Balkan devleti de saldırgana yardım ederse, diğer taraflar bu Balkanlı saldırgana karşı birlikte savaşa gireceklerdi. Fakat bu Protokol üzerine Türkiye, bir Rus-Romen savaşında Romanya'ya yardım etmeyeceğini Sovyet Rusya'ya bildirmiş ve Yunanistan da bu Protokolün kendisini İtalya ile bir çatışmaya götürmeyeceği hususunda rezerv koymuştu. Görüldüğü üzere bütün tarih boyunca olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de Türk’ün varlığı için en büyük tehlike, Rus ayısının, bütün komşuları için ve her çağda olduğu şekilde, doymayan emperyalizmidir.