Ankara’da 3 gün görüşmeler yapan İran Genelkurmay Başkanı Bakırî, birlikte Sincar ve Kandil’e yönelik ortak operasyonu görüşmüş; yandaş medyaya göre Sri Lanka ordusunun “Tamil Kaplanları” adlı terör örgütüne karşı verdiği mücadeledeki yolu izleme, önce örgütün elebaşlarını yok edip PKK’yı tamamen bitirme kararı alınmış.
2008 Aralık başında Sri Lanka devlet başkanı Ankara’ya gelmiş, yalaka medyaya göre A. Gül’den Açılım Süreci dersi almış idi. Adam ülkesine dönüp öyle bir süreç (?) başlattı ki, galiba bizim sürecin fecaatini görüp anlamıştı. Ülkede 27 yıl kan döken ve 100.000 sivilin hayatına mal olan ayrılıkçı Tamilleri bitiren Devlet Başkanı Rajapaksa, ABD ve AB’nin telkinlerine kulak tıkamış, ordunun arkasında durmuş ve elebaşı dahil son 250 militanı topluca katledilince bölücü örgüt çökmüştü. Bizde daha çok Seylân olarak bilinen ada devlet Sri Lânka’nın 1983’ten itibaren baş belâsı olan, PKK ile neredeyse tıpa tıp benzeyen şartlarda ve şekilde hareket eden terör örgütü Tamil Kaplanlarının, lideri Praphakaran dahil üst kadrosu 19 Mayıs 2009’da öldürülmüş, iş bitmişti.
Sri Lânka işe ordusunu en modern hâle getirmekle başlamış, kararlı yönetim, terörden bıkmış halkını hazırlamış, önce bölücülerin baş hâmisi Hindistan’ı, dünya kamu oyu nezdinde sıkıştırıp desteğini kestirmiş, ülkenin kuzeyindeki Tamil aşiretlere, bölücülerin kendilerine bağımsız devlet getirmekten çok Hindistan’ın bu ada devlete sarkmasına yol hazırladıklarını anlatmış, bölücü teröristlerden korkmaları için sebep bırakmayacak şekilde asayişi, zor da kullanarak, sıkıyönetimle sağlamış, onları huzur ve refah içinde yaşamalarının ancak birlikte mümkün olabileceği konusunda ikna etmiş, sonra da ordu bütün gücü ile, arkasında halkın, hattâ çok geniş çapta bölge halkının desteğiyle bindirmişti. Eli kanlı bölücübaşı dahil üst kadro da tamamen gebertilince “terör meselesi”” bitmişti. Bu işin başka yolu da yok. Gül uzatarak teröristin silâh bıraktığına tarih hiç şahit olmamıştır. “Bıraktık” diyenlerin bile hepsinin, kısa süre sonra daha büyük isteklerle yeniden silâha sarıldığına tarih şahittir. Üstelik karşımızda “Silâh bırakabiliriz” diyen de yok. Bölücülerin Mersin – Sinop hattının yalnız doğusunu değil, batısında İstanbul’u bile isteyerek silâha sarılacaklarına emin olabilirsiniz. Kasten veya “iyi politika yapayım” diye “terör meselesi” olarak yutturulan ve “altında Kürt Sorununun yattığı” iddia edilip palamutlara kabul ettirilen “bölücülük belâsı”, bütün dünyada olduğu gibi, teröre bulaşmasa da bölücülerin, kanunların öngördüğü yerlere konmaları ardından, teröristin insafına terk edilmiş bölge insanını yeniden devletinin güçlü kanatları altına almakla kısa zamanda kendiliğinden hallolur.
Politikacı, iç siyaset için dış siyaset yapar. Bunu iyi yapana da iyi politikacı denir. Dış politika için iç siyaseti ayarlayan ise “devlet adamı”dır. Şu kaht-ı rical (gerçek devlet adamı yokluğu) döneminde dış siyaseti iç siyaset için ayarlayanlar, bununla yetinmiyor, iç siyaseti de sadece oy pusulası sayısıyla, karşılarındaki hayran palamut bakışlıların artıp azalması olarak ölçüyorlar. Terör meselesini önce azmasına izin vererek, hattâ azmasını sağlayarak karşımıza heyulâ gibi dikenler, sonra da “Siz olsanız ne yaparsınız; işte terör bitmiyor, kan akmaya devam ediyor” der, “gelin, siz de omuz verin, karşılıklı anlaşalım” demek isterler. Oysa terör biter. Hemen biter.