1969 Genel Seçimlerinin iki veya üç gün sonrası ! Adı yeni MHP olmuş ve koca İstanbul’dan sadece 11.000 oy alabilmiş partimizin il seçim komisyonunda Beykoz İlçe Teşkilâtı temsilcisiyim ve 21 yaşımı yeni doldurmuş, Kurucu Gençlik kolu başkanlığından İlçe Sekreterliğine yeni geçmişim. Kurulları ancak eşi dostu rica minnet zorlayıp teşkil edebilmişiz.
İstanbul listemizin başında rahmetli Dündar Taşer var. İl Başkanımız da rahmetli bir başka büyük insan Bahattin Bey. Seçim öncesinde haftada 3 gün, Nuruosmaniye’de o zamanki Milliyet gazetesi yeni binası çapraz karşısındaki üç katlı dar ve ahşap İl Merkezi binasında gerçekleştirdiğimiz toplantılara beraber başkanlık ediyorlar, strateji belirliyoruz. Ümitsiz değil ama uçmayan tahminlerim üzerine olsa gerek, rahmetli Taşer ne olup bittiğini hemen her toplantı bitişinde bana bir daha soruyor. Cevaplıyorum ama İl Yöneticilerimizden beni karamsar bulup kızanlar bile var. Ve sonuç !..
İşte bu yenilginin acısını fena yaşadığımız ortamda, seçimin ertesinde son bir toplantıda “ümitsizlik yok, aynen devam” mealinde konuşan rahmetli Dündar Bey diyeceğimiz olup olmadığını soruyor. Gençliğin cesaretiyle atılıyorum ve rahmetli İl Başkanımızın değer, fedakârlık ve dolayısı ile başarısını belirttikten sonra, açık açık kendisine, MHP Genel Başkan Yardımcısı olan Dündar Taşer’e İstanbul İl Başkanlığı teklif ediyorum. Sözüm itirazlarla karşılanınca dönüp “Niye olmasın? İsmet Paşa 14 Mayıs 1950 yenilgisi ardından Başbakanı olan Prof. Şemsettin Günaltay’ı İstanbul’a il başkanı yapmadı mı? Burası İstanbul ! Ankara dahil, orada Genel Merkez ve Başbuğ var, hiç bir yere benzemez; yalnız iş hayatı ve paranın değil, basının, bilimin, kültürün de merkezi burası. İddialı partinin il başkanı öyle olmalı ki, görüşmek istediği kişi salavat getirip önünü ilikleyerek buyur etmeli !” gibilerden konuştum.
Rahmetli Taşer “Genç çok doğru söylüyor ve haklı ama …” deyip şahsî, ailevî ve malî durumunun bile İstanbul’da olmasına imkân vermediğini söyledi. Ayrılırken elimi sıkışı sırasında öyle bir gülümsedi ki, unutamam.
Bir de 2002 seçimleri öncesi, Beykoz DSP ilçe teşkilâtına yaptığımız ziyaret sırasında öğrendiğimiz parti yönetim tarzından bir hatıramı nakletmemin yeri ve tam sırası: DSP ilçe başkanı arkadaşımız “Bizim kira, elektrik, doğalgaz, telefon vd sabit masraflarımızla belli faaliyet ödeneklerimizi Genel Merkez yüklenmiştir. Hesap numaralarını verdik, yatırıyorlar. Biz işimize bakıyoruz. Para derdimiz olmaz ve dolayısıyla yönetime liyakat ölçüsü yansır; galiba yalnız bizde parayı bastıran düdüğü çalmıyor; bizde herkes, kendini figüran hissetmeden göreve koşuyor” demişti. Hayran olmuştuk.
Bu iki hatıra ardından bir de tespitim var:
Lütfen İstanbul’a il ve ilçe çapında yönetici atanırken, komünistlik dahil her tür beynelmilelcilikten ve PKK’nınki dahil her tür bölücülükten çok daha ilkel, ahmakça ve tehlikeli bir yaklaşım, milliyetçiliğin baş düşmanı olan şu bölgecilik – hemşehricilik belâsı teşkilâtların kapısından sokulmasın !