Bu başlık. 3 Mayıs 1944 olayları ve bunları izleyen tutuklamalar üzerine, benim Samsun'da yayımlanan Kopuz dergimin Haziran sayısında çıkacak yazımı, Mayıs 1944 sonundaki derginin arka kapağında haber veren bir ilândı. Kızılların ve Türkçülük, milliyetçilik düşmanlarının haksız saldırısına uğrayan dava arkadaşım, Türkçü ustam Atsız hakkındaki bu başlığı taşıyan savunma yazım kaleme alınmış, muayenehanemdeki masamın üzerinde bulunuyordu. 17 Mayıs 1944 Çarşamba günü Samsun'daki evim ve muayenehanem askerî hâkimlerce arandığında, bu yazının müsvetteleri de "en ağır suç belgesi" sayılarak alınmış ve dava dosyama konularak bir daha geri verilmemiştir. Adı geçen makalede o günün heyecan ve kızgınlığı ile Atsız'ın büyüklüğünü ve Türkçülükteki büyük rolünü nasıl ifade etmiş, belirtmiştim bilemiyorum. Benim için "tarihî" sayılan bu değerli belgedeki satırları 45 yıl sonra aynen hatırlamam mümkün değilse de, bugün (Bin dokuz yüz kırk dörtlüler) yazı serimde konuyu aslına yakın cümlelerle –daha sonraki duygu ve düşüncelerimi de ekleyerek– günümüzün genç Türkçülerine aktarmaya çalışacağım.
Her şeyden önce şunu belirteyim ki Türkçülük Tarihini inceleyenler şu gerçeği bulacak, görecek ve öğreneceklerdir: 25 Ekim 1924’te Büyük Türkçü Ziya Gökalp’ın ölümünden, 10 Nisan 1931’de Türkçülüğün doğuş ve yayılış mabedi Türk Ocaklarının ve Türk Yurdu’nun kapatılmasından sonra Türk milliyetçiliğini – Türkçülüğü cumhuriyet nesillerinin yüreklerinde bir ulu mefkûre, bir ebedî ülkü hâlinde dipdiri yaşatmayı başaran Büyük Türkçü Atsız olmuştur. Soyumuzun doğduğu ve dünyaya yayıldığı Orta Asya'daki, Uzak Doğu'daki anayurtta bugün de yükselen Orkun Abidelerinin yazıldığı günlerden zamanımıza ulaşmış, nesillerimize erişmiş Türk Milliyetçiliğini, Türkçülüğü, şahısların oyuncağı, kuruluşların propaganda aracı olmaktan kurtararak bir "Millî Mefkûre" hâlinde yükselten ve ebedîleştiren, Büyük Türkçü Atsız olmuştur. Atsız Mecmua'yı çıkarmaya başladığı 15 Mayıs 1931'den, ebedî âleme göç ettiği 11 Aralık 1975 tarihine kadar ki 45 yılı aşkın dönemde sohbetleri, dersleri, konferansları, açık mektupları, şiirleri romanları, makaleleri; tarihî, edebî, ilmî eserleri ve hepsinin üstünde Türklüğe adanmış, mahkemeler ve zindanlarda geçmiş "Çile Destanı" mücadele hayatı ile Büyük Türkçü Atsız, Türk nesillerine örnek olacak, çağımızın unutulmayacak bir mefkûre kahramanıdır. Bir fırtına gibi esmiş, bir bora ve tayfun gibi gelip geçmiş bu cesur, mert ve korkusuz mücadele kahramanı, tarihî romanlarında canlandırdığı "yılmaz, yanılmaz, yurtçu, yenilmez" yiğitlerin yaşayan timsali, örneği idi. İç ve dış kaynaklı Türk ve Türkçülük düşmanlarının gaflet içindeki idarecilerle birleşerek Türk milliyetçilerine karşı tertipledikleri devlet saldırısının başlıca hedefi Türk maarifinde çöreklenen komünistleri, vatan hâinlerini zamanın Başvekili Saraçoğlu'na yazılmış iki açık mektupla Türk milletine açıklayan cesur korkusuz, vatansever insan, Büyük Türkçü Atsız'dı.
Irkçılık-Turancılık, ödleklerin cesurlardan "öç alma davası”dır. Irkçılık- Turancılık Davası, Türk komünistlerinin, milliyetçi ve komünizm düşmanı Atatürk'ün ölümünden sonra fırsat ellerine geçen milliyetsiz kadrocuların, Türk milliyetçilerinden öç almak için uydurdukları bir kundaktı. Atatürk'ün yürekten "Ne mutlu Türk'üm !.." dedirtemediği. başka soydan olmak aşağılık kompleksi ile kara yürekleri mühürlü Türk düşmanları, kuşku, kâbus içindeki Şeflerinin "Moskoflara yaranmak" hülyasını da körükleyerek, bu uydurma davanın senaryosunu Çankaya'da hazırlamışlardı.
Irkçılık-Turancılık diye açılacak davanın iddianamesinin bizzat Falih Rıfkı Atay'ın kaleminden çıktığını, Çankaya'da Millî Şef İnönü'nün sofrasında bu iddianamenin son şeklini aldığı toplantıda Falih Rıfkı Atay, Hasan Âli Yücel, Vâli Nevzat Tandoğan, Sabahattin Ali, Şevket Süreyya Aydemir, Askerî Hâkim Albay Osman Cevdet Erkut ve Askerî Hâkim Yüzbaşı Kâzım Alöç'ün hazır bulunduklarını 1963'de bizzat Kütahya Senatörü Emekli Hâkim General Cevdet Erkut, arkadaşları Kocaeli Senatörü Amiral Rıfat Özdeş ile Kayseri Senatörü Hüsnü Dikeçligil'in yanında, şahsen bana açıklamıştı. Dört yıl kadar sonra, davanın savcısı Kâzım Alöç de, bir günlük gazetede (İfşa Ediyorum !..) başlığı altında, Hasan Ali ve ortaklarının Atsız'a karşı dava açtırdıkları "Vatan hani Komünist Sabahattin Ali" ile üst düzeydeki zevatın ilişkilerini ortaya seren açıklamalarda bulunmuştu (Yeni Gazete, 15 Nisan - 19 Mayıs 1967). Belirlenmesini yararlı ve lüzumlu gördüğümüz bu kısa açıklama ve değinmeden sonra şimdi, “Bin dokuz yüz kırk dörtlüler”in õncüsü, bayraktarı olan Büyük Türkçü Atsız hakkındaki bilgi, duygu, düşünce ve hatıralarımı özetleyebilirim.
Dr. Fethi Tevetoğlu