Cenab-ı Hak bu yazı serimizi kitâp hâline getirmeyi bize nasibederse, orada konuyu, özellikle 23 Türkçünün biyografilerini yeterince geniş tutacak ve ayrıntılı bir şekilde kaleme alacağım.
Atsız başta, dava arkadaşlarımızın mühim bir kısmının hayatlarını, eserlerinden örnekler de vererek ayrı birer kitap hâlinde gençlerimize kazandırmalıyız. Bu yaşayan Türkçülerin vefa borcu ve vazifesidir. Bugüne kadar Atsız hakkında vefalı öğrenci ve ülküdaşları Erol Güngör, M.N. Hacıeminoğlu, Mustafa Kafalı, Osman F. Sertkaya tarafından hazırlanmış bir değerli eser, “Atsız Armağanı” yayımlanmış bulunuyor (1973). Osman F. Sertkaya bu eserin baş tarafındaki kısa ve noksan biyografi denemesini esas alarak Kültür Bakanlığının Türk Büyükleri dizisinde ayrıca bir “Nihâl Atsız” kitabı çıkarmayı da başarmıştır (1987). Genç gazeteci ve yazar, Akkan Suver'in “Nihal Atsız” kitabı da bu yolda kaleme alınmış ve Atsız'la ilgili hatıraları derlemiş bir örnek eserdir (1976). Takdirle anılacak diğer bir eser de, yine feyzini Büyük Türkçü Atsız'dan almış Altan Deliorman'ın, öğretmeni Atsız için yayımladığı “Tanıdığım Atsız” adlı tahlil ve hatıralarıdır (1978). Son olarak da değerli Türkçü Kızı Türkçü Adile Ayda Hanımefendinin bir vefa demeti: “Atsız'dan Adile Ayda'ya Mektuplar” adlı eser örnek verilebilir (1988). Bunların hepsi de değerlidir amma, hiç biri yeterli değildir. Atsız'ın büyüklüğüne, Türkçülüğe hizmetinin derecesine yakışan ciddî, muazzam bir inceleme ve araştırmaya ihtiyaç vardır. İnanıyorum ki Atsız'dan feyz alanlar bu vazifeyi de yerine getirecek yakın zamanda bu borçlarını ödeyeceklerdir.
Büyük Türkçü Atsız'ı kısa bir ansiklopedi maddesi olarak yazdım ve Türk Ansiklopedisinde yayınladım (Bk. Türk Ansiklopedisi, Ankara 1971, Cilt XIX, ss.421-22). Bunu burada tekrar verecek değilim. Yalnız yazılış hikâyesini, hatırasını anlatacağım. Önce şunu belirteyim ki, Atsız'ın mefkûre yapımdaki payı, anamın ve babamın maddî ve mânevî varlığımdaki hakları kadar büyüktür. Fikir, ideal ve iman yapımı oluştururken Atsız'dan çok şey aldım. Ebedî âleme göç etmişler de, hâlen yaşayanlar da dâhil, çağımızın diğer Türkçü Atsız'a yoldaşları gibi ben de Türklük için yekpare tarih, yekpare vatan, yekpare millet, yekpare devlet, yekpare kültür ve medeniyet fikrini Atsız'dan öğrendim, Atsız'dan aldım. O'nun en büyük düsturu şu idi: Türk Milleti bölünmez bir bütündür ! Türk töresine sonsuz bağlılığı ile ünlü Atsız, Ziya Gökalp'ın şu beyitini dergilerinde sık sık tekrarlamış başlık yapmıştır: “Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır / Yasamızda yazılı: Harpten kaçan alçaktır !”
Kendisine çok şey borçlu olduğum Atsız'ın hal tercemesi yıllarca önce büyük ilim adam İbn-ül-Emin Mahmud Kemal'in “Son Asır Türk Şairleri”nde; Sa'deddin Nüzhet Ergun'un “Türk Şairleri”nde vardı da Hasan Ali'nin Bakanlığı döneminde Ermeni Agop Martayan Dilaçar’ın teknik danışmanlığı ve sonra başredaktörlüğünde çıkan “İnönü Ansiklopedisi”nde yoktu. Agop Efendi başta, Ansiklopedide çalışan redaktör ve madde yazarları kendilerini de bu ansiklopediye yazmışlar; fakat nice Türk kahramanına, şair, edip, ilim, fikir ve politika otoritelerine yer vermemişlerdi. 5. cildinden bu yana madde yazarı bulunduğum Türk Ansiklopedisine ben Kurul Başkanı olarak gelince, işler Ermenice değil, Türkçe oldu. İşte bu dönemde Atsız'a, hal tercemesini Ansiklopedi’ye yazmak istediğimi haber vererek, iznini almak istedim. O alçakgönüllü insan, buna razı olmadı. "Hem - A - harfi çoktan geçmiş, bunu yapamazsın" diye itirazda bulundu. "Sen Hüseyin Nihâl değil misin? Nihal'ı de bekleyemem; ne olur, ne olmaz. Ben seni Hüseyin maddesinde yazacağım. Hâlâ itirazın varsa sen de beni mahkemeye ver !" diyerek bu çok fazlasına lâyık insanı, ansiklopedi ölçü ve kaidelerine uygun bir şekilde yazmıştım. Sonra bu madde, Atsız hakkında yazılan kitap ve makalelerde güvenilir, kısa fakat yanlışsız bir kaynakça oldu.
Atsız'ın ölümünün 10. yılında, çıkardığı Boğaziçi dergisinin Aralık 1985 sayısını hocasının aziz hatırasına ayıran vefalı dost Altan Deliorman, bana da “Bir Üstün Karakter Adamı” başlıklı yazımı yazmak fırsatını vermişti (Boğaziçi, S. 42, s. 19-21). Araştıranlar, bu yazımda da 1931'den 1975'e kadar sürmüş 44 - 45 yıllık ağabey kardeş, usta-çırak ve dostluk-arkadaşlık devresinin bir büyük kitap olacak hatıralarından birkaçını bulacaklardır. Bu yazının son paragrafını almakla yetineceğim: “11 ay 20 gün Sıkıyönetim mahkûmlarıyla birlikte yatırıldığım Askerî Tophane Zindanlarından çıktıktan sonra da, büyük denemeyi yiğitçe, mertçe aşanlar arasında, yine Üstad İbn-ül Emin Mahmud Kemal'in, sert kalemi için: ‘Atlıyı atından indirir’ diye vasıflandırdığı ‘bir üstün karakter adamı’ yükselmiş, büsbütün devleşmişti ki bu: ‘Ebedîleşen Atsız’dı !”
Hayatta tanıdığım, sayılan üçü - beşi geçmeyen en cesur, en mert, en dürüst, asla yalan söylemez, yüksek ahlâklı karakter adamlarından biri, hattâ birincisi Büyük Türkçü Atsız’dır. Atsız, hayatımda şahsen tanıdığım en büyük mefkûrecidir. Maddî menfaatle, şahsî çıkarla hiç ilgisi olmamıştır. Yalnız Türklük için yaşamış, Türklük için savaşmış ve Türklük için ölmüştür. En çok sevdiği Namık Kemal'in:
“Bu vatandır, dağıtır âleme ilm ü edebi / Ne belâ çektik ise hep bu vatandır sebebi” beyiti, sanki çilekeş Atsız için yazılmıştır. Bana göre, Türk'ün yüce hiciv ustası şair Eşref'in şu eşsiz mısraı da, Türklük için her belâya göğüs germiş Büyük Türkçü Atsız içindir: “Herkese gitmez belâ, erbab-ı istihkak arar”*
Mekânı “uçmağ”, kabri “nur” olsun !
Dr. Fethi Tevetoğlu
(Yeni Orkun, Ekim-Kasım 1989 / S. 19.)
__________________
(*) Günümüz diliyle “Belâ herkese gitmez; hakkeden kişileri arar” (M. Yazar’ın notu).