Yıl 1971. Haftalık devlet dergisini, Anadolu yakasına ve Avrupa yakasına dağıtan Ayhan abimiz vardı. Ayhan abi, yurtlara devlet dergisini 4 öğrenciye 1 dergi denk gelecek şekilde dağıtırdı. Bizim yurda 270 dergi bırakırdı.
Bir gün Edirnekapı erkek öğrenci yurduna geldiğinde beni çağırdı. Dedi ki, “selamet, geçenlerde İran Azerbaycan’ından Türkiye’ye yani İstanbul’a okumak için gelen 2 Türk öğrenciyle tanıştım. Onlar da sizlerle tanışmak istiyorlar.” Ancak o zaman ki “şah rejiminin istihbarat örgütü Savak’ın kendilerini takip ettiklerini düşündüklerini bu yüzden ülkücülerin yurtlarına rahat bir şekilde ziyarete gelemediklerini, iktisat fakültesinde okuduklarını, fakülte de iletişim kurmakta zorlandıklarını söylediler. Güvendiğin iki arkadaş daha al ve onları Güngören semtindeki kaldıkları evlerini ziyaret edelim.” Dedi.
Birkaç gün sonra, ben, Ayhan abi, Kerküklü Ali Ağaoğlu ve hukuk fakültesinde okuyan Konyalı bir arkadaşla ziyaretlerine gittik. İran Azerbaycan’ından gelen bu iki arkadaştan birisi uzun boylu diğeri orta boylu idi. Uzun boylu olan 30 yaşlarında orta boylu olan 20 yaşlarında idi. Bir iki bardak çay ikram ettiler. Ve uzun boylu söze başladı.
“ ben dedi tahran üniversitesi iktisat fakültesinden mezun oldum. Diplomamı aldıktan sonra Tebriz’de bir bankaya stajyer memur olarak atandım. 3 yıl kadar Tebriz’deki bankada üstün gayretle çalıştım. Ancak Azeri Türk’ü olduğum için fars kökenli banka müdürü, bir bahaneyle görevime en fazla o da ayda yılda bir iki defa 5 – 10 dakika geciktiğimde beni odasına çağırıyor. Aşağılıyor ve azarlıyordu. Ben de üçüncü yılın sonunda bu hakaretlere dayanamadım. Ve en sert biçimde tepki koydum. Hemen arkasından hızlı bir soruşturma sonucu, İran’ın doğusunda Afganistan’a komşu olan bir ile sürüldüm. İki yılda orada çalıştım. Eşim ve küçük çocuklarım Tebriz’de kaldılar. Küçük çocuğum hastalandı ve tedavi edilemeden öldü. Ben de üç gün izin alıp Tebriz’e gittim çocuğumu defnettikten sonra ilk çalıştığım bankaya gittim. Banka müdürü henüz değişmemişti. Müdürün odasına gittim. Kötü ve art niyetli müdüre hak ettiği sözleri söyleyip onu bir vuruşta nakavt ettim. Mahkemede iktisat fakültesinden aldığım diplomam iptal edildi. Memuriyetime son verdiler. 3 ay kadar cezaevinde yattım. Sonra tahliye oldum.” Dedi. “sonra İran radyo ve televizyon kurumunda çalışan ve küçük bir memur olan amcamın oğlu mağduriyeti iletmesi sonucu İran dışında bir üniversite de okuyabileceğimi bildirdi. Sınava girdim en yüksek ikinci puanı alarak İstanbul üniversitesi iktisat fakültesinde okumaya başladım.” Dedi.
Epey bir sohbet ettik. Kerküklü Ali Ağaoğlu, onlara derslerinin nasıl olduğunu sordu. Onlarda bayağı bir zorlandıklarını ifade ettiler. Ali Ağaoğlu, iktisat fakültesinde Mehmet Eröz, Enis Öksüz, Mustafa Erkal, Alparslan Aksu gibi hocaların olduğunu, onlarla iletişim kurmalarını önerdi. Onlar da dediler ki; burada fars kökenli öğrenciler okuyor. Onlar sıkıştıklarında söz konusu hocalara gidip biz Türk kökenli İran Azerbaycan’ından öğrencileriz deyip yalan dolanla işleri halletmeyi başarıyorlar. Kerküklü Ali Ağaoğlu peki siz niye sıkıntınızı dile getirmiyorsunuz değince. Uzun boylu olan Azerbaycanlı genç sözünü şöyle tamamladı. – ben Türk’üm. Türk adamı öyle yapmaz. Bizim karakterimiz çıkar için yalan söylemeye uygun değildir. Öğle bir karaktere sahip olsaydım. O ahlaksızlığı Tebriz’de yapar bunca felaketi yaşamazdım. Bu yüzden bir Türk oğluyuz. Bize yakışmayanı ne pahasına olursa olsun asla yapmayız.” Dedi bir iki saat sonra selamlaşıp oradan ayrıldık.
Selam olsun dünyanın neresinde olursa olsun, haksızlıklara karşı çıkan Türk evlatlarına.
Selamet Yıldırım