Bir Anadolu köyünün delisinden alacağımız ibretler!
Anadolu'nun bir dağ köyünde yaşayan Deli! Mahmut, her sabah elinde büyükçe bir kâğıt ve bir kurşun kalemiyle köy kahvesine gelerek en köşedeki bir masaya oturur. Büyükçe kâğıdını masanın üzerine sererek kurşun kalemiyle kâğıda saatlerce hiç durmadan yuvarlaklar, iç içe geçmiş halkalar çizer ve sonra, iç içe halkalar şeklinde karalanmış kâğıdın bir yerine kalemini bastırarak çok küçücük bir nokta oluşturur. Sonrasında ise devamlı olarak gözünü ayırmadan o noktaya bakar ve iç geçirir, bazen gözleri dolarken bazen de yüksek sesle ‘’YA HAKK- YA HAYY’’ der.
Deli! Mahmut, her gün elindeki kâğıt ve kurşun kalemle köyün kahvesine gelip aynı şeyleri tekrarlarken, kahvede oturan köylülerden hiç kimse O’nun yanına giderek kendisine bir şey sormazlar. Deli! Mahmut da kimseyle tek kelâm etmez. Kaleminin ucu köreldiğinde sadece Ocakçıya gider hiç konuşmadan kalemini uzatır, Ocakçı da kalemin ucunu açıp kendisine uzatırken, Ocakçıya sadece ‘’Kendimi arıyorum, sen de bir an evvel kendini aramaya başla, yoksa kendini bir şey sanıp adam olamazsın’’ der.
Günlerden bir gün;
Kahvede oturanlardan biri Deli! Mahmut’un başına dikilip, ‘’Nedir bu çizdiğin halkalar, kağıtta çizik atacak boş yer bırakmamışsın, böyle ne yapıyorsun’’ diye sorduğunda, Deli! Mahmut, anında kaleminin ucunu iç içe geçmiş halkalarla karma karışık bir hale gelmiş olan kâğıda bastırak çok küçücük bir nokta oluşturduktan sonra, başında diklenen adama ‘’çek bir sandalye otur da anlatayım’’ der.
DELİ! MAHMUT’UN ANLATTIKLARI;
Bak efendi! Kâğıdın bütününü kaplayan iç içe geçmiş bu büyük ve karmaşık halkalar kâinatı, şu gördüğün küçücük nokta ise, kâinat içinde ki minnacık olan dünyayı ifade ediyor. Her gün saatlerce bu noktaya bakarak dünyanın içinde kendimi arıyorum ve kendi kendime soruyorum ‘’Ey zavallı Mahmut, kâinat içinde dünya bir nokta kadarken, sen nesin ki? Bak yıllardır kendini dâhi bulamıyorsun'' diye.
DELİSİZ TOPLUM OLDUK!
Ahhh bir deli Mahmut'umuz olsaydı keşke!
Bu toplum kendi içinden bir Deli! Mahmut çıkaramaz oldu!
Hâlbuki biz, delilerimizin(!) bol olduğu dönemlerde dünyayı titretiyorduk.
Öyle değil miydik söyleyin dostlar!
Ey kendini çok şey sanıp şımaran gafiller!
Ey millete tepeden bakan nefsinin maskarası zavallı erkân!
Ey her ağzından çıkan sözü Tanrı buyruğu sanan küfür ehli, sizlere diyorum ki;
''Bir an evvel tacı- tahtı- rütbeyi- makamı- sarayı- saltanatı elinizin tersiyle itip bir köşeye çekilin ve Deli Mahmut gibi kendinizi aramaya başlayın. Yoksa sonlarınız karanlık. Belâ, elektrik yüklü bulutlar gibi başınızın üzerinde dönüyor, yıldırımlar gibi beyinlerinizde çakması yakındır. Bizden söylemesi. Vallahi de HELÂK OLACAKSINIZ''
Ey toplum!
Sizlere de huzur haramdır!
Bu günlerinize de şükredin!
Topluca Allah'ın ipine sarılmadığınız müddetçe felâket yaşamanız kaçınılmazdır!
Ey Diyanet!
Ey Müftü ve Vaizler!
Ey namaz kıldırma memuru İmamlar!
Ey dünyaperst Şeyhler- Şıhlar- Cemaat önderleri!
Ey ekran ekran dolaşan akbaba kılıklı İlâhiyatçılar! Sizlere soruyorum;
Sizler ne iş yaparsınız?
Din- vatan- Namus diye endişeleriniz yok mu?
Görevlerinizi unutup, yarasalar gibi siyâsetin karanlık dehlizlerinden kirlendiniz, manadan sıyrılıp menfaate, makama meyil ettiniz. Allah'tan korkmuyor musunuz?
Yazılarımı okurken, beni siyâsi bir partinin tarafgiri kabul edenler bilsinler ki;
Benim için önemli olan, Türk milletinin ırzı, inancı, namusu, vatanı, dini ve devletidir.