Bilindiği üzere 2007 yılından itibaren ülkemizde bazı kavramlara karşı ciddi tazikler yapıldı. Bunlar malum yapının önderliğinde askerlere karşı başlatılan itibarsızlaştırma süreci –çözüm süreci ve daha dillendirmek bile istemediğimiz bir takım hatalar yapıldı. Hiç kuşkusuz ki bunlardan biri de andımızla ilgili tartışmalardı. Bu tartışmalar 8 Ekim 2013 tarihinden beri sürdürülmektedir. Türk Eğitim Sen’in mayıs 2014 te açtığı dava nihayet şu gerekçelerle iptal edildi.
"Anayasamızın başlangıç kısmında ve 1739 sayılı yasada belirtilen konular doğrultusunda, Türk devletini ve milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ve medeniyetin ortağı, öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak yeni nesillerin yetiştirilmesi olan milli eğitim sistemimizin temel amaçların gerçekleştirmesini içeriği itibarıyla sağlamaya yardımcı olabilecek nitelikteki öğrenci andının yasal ve hukuksal gerekçeleri iradece ortaya konulmaksızın kaldırılması üst hukuk normlarına aykırılık teşkil etmektedir. Bu nedenlerle dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulması gerektiği görüşüyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz."
Kararı olumlu bulanlar bulmayanlar oldu.
Olumsuz tepkilere bakalım:
Adalet eski bakanı Bekir Bozdağ ve yeni bakan Abdülhamit Gül Danıştay’ın yetkisini aştığını böyle bir konuda karar verme yetkisine sahip olmadığını iddia etmekteler. Oysa Danıştay’ın görevi de tam da yürütmenin kararlarını denetlemektir. Hukuka uygun olup olmadığını kontrol etmektir. Denilebilir ki efendim idare bu konuda tasarruf yetkinse sahiptir. Hayır efendim özellikle Anayasaca belirtilmiş hususlarda yürütmenin böyle bir yetkisi yoktur. Danıştay’ın kararı açıktır ve nettir. Milli Eğitimin görevi milli vicdana, milli ahlaka ve milli şuura hitap etmektir. Andımızda geçen hiçbir ifade yasalarımızda suç teşkil etmez iken yürütme hangi yetkiyle bunu kaldırmaktadır diye sormak lazım gelir.
Fatih Altaylı, yıllardır Türk’üm doğruyum diyoruz ama hiç doğru olamadık. Sayın Altaylı müslümanız diyoruz gereğini yapmıyoruz, özgürlükçüyüz diyoruz gereğini yapmıyoruz. Bu kavramların değil insanların hatasıdır. Fakat yürekten Türk’üm doğruyum diyenler hiçbir zaman münafıklık yapmadılar. Oldukları gibi göründüler, göründükleri gibi yaşadılar ve hep isimsiz kahraman olarak isimlerini mezar taşlarına yazdırdılar.
Engin Ardıç; efendim beş altı yaşındaki çocukları askere gönderelim şehit olsunlar demiş. Ne ilgisi olduğunu söylesek de meseleyi sağa sola çekmekte, çamura bulaşmakta oldukça mahir olan bu anlayışı artık tanımış bulunmaktayız. Merak etme ardıç kuşu gitse yine andımızı okuyan çocuklar gidecek. Sen ve senin gibiler on yaşında da askere gitmezler otuz yaşında da!..
Ali Yalçın ve Memur Sen’in karşı çıkış gerekçeleri; Andımız ırkçı ve faşist bir söylemdir. Andımız putları geri getirmektir. Daha ileri gidip Türk demenin anlamsız olduğunu iddia edenler de vardır. Fakat aynı zihniyet Cumhuriyet ve onun değerlerine düşmanlık edenlerin hamisi olmaktan geri kalmamıştır. Çözüm sürecine var güçleriyle destek vermekten geri kalmamışlardır.
Bütün bu abuk sabuk söylemlerle andımıza karşı tavır geliştirenlerin esas amaçlarını gizledikleri aşikardır. Dillendirmeseler de öncelikle Atatürk- Cumhuriyet ve dolaysıyla Türklükle problemli bir anlayışa sahip olduklarını idrak sahibi olan herkes anlayabilir.
Sonuç olarak Danıştay aslında gerekçesine son derece anlaşılır ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Asabiyet İbni Haldun’un deyimiyle bir devleti ayakta tutan yegane kuvvettir. Asabiyet bilinci ancak adı Milli Eğitim olan kurumlarda verilebilir. Bunun karşısında durmak aslında milli şuura ve milli bilince karşı çıkmakla eş değerdir ve gerçekten andımızı tartışmak acı vericidir!..