Son günlerde Türklük ve Atatürk kavramlarına karşı ciddi tehditler ve tazyikler peşpeşe gelmeye başladı. Bu sıradan insanlardan gelmiş olsaydı geçiştirilebiliirdi. Özellikle andımızın tartışılması süreci adeta toplumu kutuplaştırmıştır. Oysa Danıştay’ın verdiği karar sonrasında yetkililerden daha aklı selim açıklamalar beklenirdi. Anayasamızda belirtildiği şekliyle Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti ise sivil toplum andımız ile ilgili talebini hukuka iletmiş ve hukuk bu konuda kararını vermiştir.
Nasıl bir açıklama yapılabilirdi? Evet hukuk böyle bir karar verdi ancak bir takım hassasiyetleri göz önünde bulundurarak bizler itiraz hakkımızı kullanacağız denilebilirdi. Ne yazık ki bunun yerine sert bir uslüp kullanılarak hukuk tehdit edilmiş, yetkisi olmayan bir konuda karar vermekle suçlanmış ve ne pahasına olursa olsun andımızı okutmayacağız denecek açıklamalar ardı ardına gelmiştir.
Bu açıklamalardan cesaret alan Türklük ve Atatürk alerjisi olanlar adeta saklandıkları deliklerden birbir çıkarak kinlerini kusmaya başlamışlardır. Önce bir gazeteci Cumhuriyeti kuran iradeyi 15 Temmuz hainleriyle aynı kareye sokmuş, ardından Diyanet Başkanının Cumhuriyet-Atatürk ve İstiklal Marşımızın yazarına galiz hakaretler sıralayan kişiyi ziyaret ederek tartışmaların artmasına neden olmuştur. Boş durmayan fitne odakları Trakya Üniversitesi öğrencisinin söylemini adeta çarpıtarak Atatürk e ilah dediği için tutuklandı yalanını yaymaktan imtina etmemişlerdir.
Atatürk özelinde aslında Türklük ile problemli olan bir anlayışın öteden beri varlığı bilinmektedir. Aslında bu bugünkü mesele değildir. Türkler İslam ile tanıştığı günden beri milliyet kavramını yok etmeye çalışan bir anlayış var gücüyle uğraşmıştır. Oysa Arap, Arap olarak Müslüman olabilir, Hindu, Hindu olarak, Farisi, Farisi olarak ancak ne hikmetse Türk, Türk olarak Müslümanca yaşayamaz gibi son derece cahilce bir anlayış hüküm sürmüştür. Piri Türkistan Ahmet Yesevi bunlardan bunalarak:
Hoşlamaydur alimler sizin aygan Türki’ni,
Ariflerdin eşitseng açar köngil mülkini
Ayet hadis ma’nası Türki bolsa muvafık
Ma’nasınga yetgenler yere koyar börkini
Bilindiği gibi Selçuklu döneminde Farsça Resmi dil Arapça ilim dili olarak Türk’e dayatılmış ve bu yüzden Türkçe nin bir ilim dili olmasının önüne geçilmiştir. İddiamız odur ki bugün Güneydoğuda Kürtleşen birçok Türk aşireti de bu anlayışın ürünüdür. Nizamül Mülkün Siyasetnamesinde geçen şu ifadelerde Türk’e bakışı teyit etmektedir. “Türklerin yaradılışında nefret vardır, Türkmenlerden bize bıkkınlık geldi” diyor.
Kaldı ki Osmanlı nın en haşmetli dönemlerinde Türk kelimesine hastalıklı bir şekilde alerjisi olan hatta düşmanlığı olan çokça edip ve yazar görmek mümkündür. Bunlardan birisi Selimname nin yazarı Mustafa Celalzadedir. SankiYavuz Türk değilmiş gibi Osmanlı yı bir tarafa Türk’ü öteki cepheye koyarak çatışıyorlar görüntüsü veriyor.
“Kızıl börk başından atınca senin korkundan İran ve Türk sarsılır”
“Birkaç anlayışsız Türklerin isyanı oldu”
“Türklerin cesetleri yere serildi, Çözülüp Türklerden keş peynir döküldü”
“Saltanat tahtına oturunca uğursuz iblis şeytanın kötülükleriyle dost olmuş bazı anlayışsız Türklerle arkadaşlıkla bir araya gelip sapıklık yoluna gittiler.” Bu ifadeleri yazan kişinin kitapları ne yazık ki Kültür bakanlığı yayınlarında mevcuttur.
Yine Koçi Bey’in risalesinde Türklerden bahsedilirken “Etrakı bi idrak “ İdraksız Türk ifadelerini görürsünüz. Bütün bu dışlamalar ve ötekileştirmelere rağmen devleti ve milleti için hep bedel ödeyen Türkler olmuştur. Devlet Osmanlı ailesinin , dil Osmanlıca, ülkenin adı Osmanlı peki Türk nerde, Türkçe nerde, Türk’ün Devleti neresi soruları sorulmuş ve bu hal dönemin aydınlarınca sorgulanmıştır. Arap, Rum, Bulgar, Ermeni herkes kendi mukaderatını tayin için isyan ederken bile Türk’ü kırmaktan imtina etmemiştir. Neticede Türk aydını hakikatı anlamış ve kendi mukaderatına sahip çıkmıştır. Esasında bugün yapılanlar Türk’ü yeniden horlanan, dışlanan, kendi vatanında yalnızca ölmesini bilen ancak hiçbir hak talep etmeyen Etrakı bi idrak haline dönüştürüp efendilere hizmetkar yapma anlayışıdır.
Sonuç olarak; bunun için kullanabilecekleri ey iyi enstrüman ise dindir. Türk hem Türk hem de Müslüman olmasına tahammülleri yoktur. Bütün yaşadıklarımızın ana kaynağı budur.