Son günlerde Türkiye nin çeşitli illerinde Valiler veya İl Milli Eğitim Müdürlükleri vasıtasıyla değerler eğitimi verilmek üzere artan oranda bir takım vakıf ve derneklerle protokoller yapılmaktadır. Bu işin ne psikolojisi ne de sosyolojisinden haberdar olanlar ne yazık ki keyfi tasarruflardan vazgeçmiyorlar. Esas itibariyle böyle bir adım atmak dahi değerleri değersizleştirmenin başlangıcıdır. Bu da gösteriyor ki Milli Eğitim kıskaç altındadır. Arpalığa dönüştürülmek isteniyor ve güç gösterisinde bulunmak isteyenlerin podyumuna dönüştürülmüş bir durumdadır.
Veli çocuğunu devletin okuluna gönderdi ve dedi ki çocuğum devletin göndereceği öğretmenlerin elinde ya da gözetiminde eğitim görecek. Okul kurum yöneticisi her sınıfa bir sorumlu öğretmen görevlendirdi. Siz devletin atadığı bu kişilere güvenmediniz ve öğretmen olmayan dışarıda aslında siyasal faaliyetler içerisinde aktif görev alan ve tek dertleri de devlete yerleşip onun nimetlerinden istifade etmek olan bir takım vakıf ve cemaatleri okullara soktunuz. Bunların eliyle bu çocuklara değerlerimizi vermeye çalışıyorsunuz, garip değil mi?
Ne var bundan, niçin hizmet vermekten rahatsız oluyorsunuz diyenler de mutlaka olacaktır. Bu işin öğretmen, veli ve öğrenci boyutu vardır. Çok iyi biliyoruz ki bu üç etken de idari tasarrufla baskı altına alınmaktadır. İş bazen pazarlamaya dökülmekte, bazen okul yöneticilerine ayar vermeye ve bazen de gönülsüz bir şekilde öğrencilerin vakitleri alınmaya varmaktadır. Kabul edin veya etmeyin toplumun büyük bir bölümünde bu eğitimi veren vakıf ve derneklere karşı bir ön yargı vardır. Bu ön yargı kendiliğinden oluşmadı, mutlaka bir takım işlevler ve yaptıkları bu yargıya dönüştü.
Bunlardan birincisi; Çocukları emanet ettikleriniz sicilleri pek parlak değildir. Başta idareci atamalar olmak üzere hak gaspı konusunda sabıkaları oldukça kabarıktır. Dolaysıyla en azından bazı kesimler için bunların vereceği eğitime girilirken baştan kulaklar kapatılıyor ve bu eğitim ciddiye alınmıyor.
İkincisi bunu gören öğretmen ve idareci bana güvenilmiyor ancak en azından yöneticilik atamalarında çatır çatır kul hakkı yiyen bu kişilere güveniliyor diyerek hayal kırıklığı yaşıyor, moral ve motivasyon açısında önemli oranda etkileniyor.
Üçüncüsü velilerin bir bölümünün güvenmedikleri bu tür kişiler eliyle verilen eğitime tepkileri olağan hale gelirken okula karşı olan güvenleri azalıyor. İster istemez şu soru kendiliğinden sorulmaya başlanıyor. Peki kardeşim; siz devlet olarak emanet edilen çocukları tutup başkasına teslim etmekle ahdinizi bozdunuz ve size emanet edilen çocukları farklı kişilere yönlendirdiniz, buna hakkınız var mıdır? Böyle yaparak zaten siz değerlere aykırı davranmadınız mı, nasıl olur da değerler eğitiminden bahsediyorsunuz, diye sorula bilir.
Sonuç olarak ne yazık ki, bundan önce malum cemaat şimdi de son beş yıldır okullarımız sendika, vakıf ve diğer cemaatlerin nemalandığı beslendiği, büyüdüğü serpildiği alanlar haline dönüştürülmüştür. Öğretmene güvenmeyenler ne yazık ki çoğunluğu devlet memuru dahi olmayan kişileri eğitim kurumlarına sokarak eğitimde geri gidişi hızlandırmışlar. Velinin ve öğretmenin müsaadesine bakılmadan öğrenciler derslerden alınmış değerler eğitimi adıyla bu yapılara teslim edilmişlerdir. Kumbaralar vasıtasıyla yavrularımızın bir veya iki liralık harçlıklarına göz dikilmiştir. Çoğu zaman gönüllülük adına aslında psikoljik baskının alası yapılmıştır. Netice olarak bütün bunlardan hareketle değerlerimizin içini boşaltanlarla değerler eğitimi verilemeeez!..Devlet devletliğini cemaat, vakıf ve dernekler de kendi işlerini yapmalıdır!..