Vatan toprağının üzerinde huzurlu yaşamın ilk ayağı halkın devlete tam güveni, ikincisi ise milletleşme sürecini tamamlamasından geçer. Bir anlamda kederde, tasada, sevinçte yüreklerin birlikte çarpmasından geçer. Peki bunu başara bildik mi? Ne yazık ki başarmak bir yana tehlikeli bir şekilde güvensizlik her geçen gün biraz daha artmaktadır.
İmalı şekilde söylenen “Ver mehteri” sözü neredeyse bir tekerleme haline dönüştü. Her can alıcı olaydan sonra sosyal medyada benzer ifadelerle karşılaşıyorsunuz. Ne mi demek istiyorlar. Diyorlar ki; ülkede olup biten her olumsuzluğu vatan millet Sakarya nutuklarıyla geçiştiriyor halkı bu duygularla uyutuyorsunuz. Hiçbir olayda sorumluluk almıyorsunuz. Bu ülkede kimin ayağı taşa değse kendinden bilmiyor ya dış güçler ya da iç düşmanlara bağlıyorsunuz.
İşin gerçeği ver mehteri ifadesi beni oldukça rahatsız ediyor. Çünkü bir değerimiz alaya alınmış olmaktadır. Öte yandan devletin hamasetle halkı uyutmakta olduğu düşüncesi kabul görür olmaktadır. İkinci düşünce birincisinden de tehlikelidir. Diyeceksiniz kardeşim halkın yüzde ellisinden fazlası bize desteklemektedir, gerisi varsın hikaye anlatsın.
İkinci güvensizlik; bilmem farkında mısınız o öteki yüzde elli kendisini yalnızca yüzde elli olarak görmüyor. Çünkü onlardan en azından bir kısmı çok daha fazla olduklarını düşünüyorlar. Gerekçeleri ise seçimde hile yapıldığı yönündedir. Bir başka tehlikede burada yatmaktadır. Böyle düşünmeyenler yani seçimler adil yapılıyor fakat propaganda süreci adil yapılmıyor, çünkü basın muhalefete kapatılıyor. Ya da salon toplantıları yasaklanıyor, muhalefet devlet eliyle baskılanıyor diye itiraz edenler de vardır. Kuşkusuz bu da demokrasimiz ve geleceğimiz adına bir başka tehlikedir.
Üçüncü güvensizlik hukuk konusunda yatmaktadır. Kabul edin etmeyin toplumun büyük bir bölümü bu ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin rafa kalktığını, hukukun siyasallaştığını, adamına göre muamele yapıldığını düşünüyor. Bunu düşünenler arasında iktidarı destekleyen kişilerin de olduğunu belirtmek isterim. Hakkını hukuk karşısında ara kardeşim dediğinizde bir vatandaş size dönüp “ kardeşim memlekette hukuk mu var” diyorsa orada başınızı avuçlarınızın arasına alarak uzun uzun düşüneceksiniz. Bu konuda da itiraz edenler olacaktır. Hukuk sanki eskiden siyasallaşmamış mıydı gibi!.. Biz ideali yakalamış olsaydık zaten bugünleri yaşamazdık, demek ki arayışımız ideal bir devlet anlayışını tesis etmektir. Görüyoruz ki ondan da eser yok!..
Dördüncü güvensizlik yaratan etken ise hiç kuşkusuz kamuya alımlar ve mülakatlar konusudur. Mülakatta kazanan da kaybeden de hakkına razı değildir. Kazanan eğer KPSS de yüksek puan almışsa kendisinden daha çok puanın başkasına verilmesinden şikayetçidir, kaybeden zaten bu ülkede adalet mi var diye feveran etmektedir. Çünkü kaybeden de KPSS den aldığı puanın çok altında bir puan almanın verdiği hüznü yaşamaktadır.
Beşinci güvensizlik yaratan konu FETÖ den ihraç edilen ve açığa alınanlarla ilgilidir. Bu yapıya uzun yıllar hizmet ettiği halde kendisine dokunulmayan birçok insanın varlığından söz ediliyor. Fakat hasbelkader müdür baskısı, hal hatırla sendika üyeliğinden ya da tesadüf sonucu bankaya para yatırmaktan sorup soruşturulmadan ihraç edilenler vardır. Bu çifte standart devlete güvensizliği tetikleyen bir başka faktördür.
Sonuç olarak bir olmak, iri olmak, diri olmak için vatandaşın çabası, iyi niyeti yetmez. Bunu yapacak yegane güç devlettir ve mutlaka vatandaşın devlete güvenini tam olarak tesis etmek durumundadır. Bunun yolu da güvensizlik yapan icraatlardan süraatle kaçınmaktır.