Milli Eğitim Bakanlığında her gün yeni bir pardon duymaya devam edeceğiz. Orta Öğretim öğrenci yerleştirme işlemlerini dört kez değiştirdiler. Her yeni sistemi hayata geçirirlerken mucizevi bir sistem olarak takdim ettiler. Pardon yanlış yaptık deyip vazgeçerlerken de yerin dibine batırıp gönderdiler.
Benzer durum okul türlerinde de görüldü. Önce Anadolu liselerine kurtuluş gözüyle bakıldı, hatta öğretmenleri sınavla seçme yoluna gidildi sonra vazgeçildi, pardon deyip vazgeçtiler ve proje okulları adı altında yeni bir model geliştirdiler. Bunun gibi yüzlerce örnek verebiliriz.
2012 yılı eylülünde 4+4+4 sistemi getirilirken eğitime yeni bir karmaşa oluşmuş oldu. Önce ilkokula başlama yaşıyla oynandı. Bakıldı ki olmuyor bu konuda esnekliğe gidildi. Sonra bu minnacık ellere bitişik yazı mecburiyeti getirildi. Bakıldı ki bu da bir verim sağlamıyor pardon dediler ve bundan da vazgeçildi. Bütünden parçaya öğrenme bırakıldı ve parçadan bütüne geçildi. Bütün bu hatalar başarısızlığın hızlanmasını sağladı.
Milli Eğitimdeki başarısızlığın ana kaynağının bu istikrarsızlıklar olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu istikrarsızlığın bir diğer örneği Okul kurum müdürlerinin seçiminde yaşandı. 2001 yılında hayat geçen okul müdürlerini sınavla belirleme, sınavları kazananların üç aylık bir kursa tabi tutulması yeniden gündeme geldi. Yani on yedi yıl sonra yine eskiye dönülme yoluna gidiliyor. Bu on yedi yıl içerisinde yalnızca iki kez sınavla müdür seçen Milli Eğitim Bakanlığı 2014 yılında sınav kazansın kazanmasın kendi sendikalarına mensup olmayan tüm müdürleri görevden aldı. Böylece hem devlette devamlılık ilkesini çiğnedi, hem hukuksuzluk yaptı hem de Milli Eğitimin hafızasına son darbe vurulmuş oldu.
Yeni Bakan Ziya Selçuk akıl ve ilmi önceleme anlayışıyla okul müdürlerinin yeniden 2001 yılında olduğu gibi sınavla atanacağını söyledi. Ancak ne hazindir ki Milli Eğitimde başarısızlık olursa olsun, geleceğimiz kararırsa kararsın, ülkemize önemli katkılar sunacak donanımlı gençler yetişir yetişmez umurumda değil diyen bir dirençle karşı karşıya kaldı. Milli Eğitimi bu hale getirenlerin başında mevcut okul müdürleri hiçbir role sahip değilmiş gibi bunların kalmasını isteyen bencilce bir direnç söz konusu oldu. Oysa bu ülkenin geleceğini düşünen birileri hariç herkesimde insanın işin ehline verilmesi noktasında bir talebi vardır. O birileri müdürlere nasıl üye yaptırırım, sendika sayımı nasıl daha çok arttırırım hesabından başka bir hesap peşinde olmadığı açıkça ortaya koymuş oldu.
Sonuç olarak; bugün Sayın bakanın deyimiyle Milli Eğitimi yoğun bakım noktasına getirenlerden kurtulmamız lazım. Verimli olabilecek işin ehli insanımızı atıl hale getirenlerin söylemlerini dikkate almamak lazım. Gerçekten vatansever olanların ben demediğini biz dediğini anlamak lazım!. Yıllarca hata yaparak milletimize büyük bedeller ödeten kim olursa olsun dur demek lazım. Tecrübeyi, aklı, irfanı önceleyerek kut tanımında olduğu gibi fazileti ve hizmeti öncelemek lazım ve sonuçta ben diyenleri dikkate almayarak doğru işler yapmak lazım gelir. Yoksa hatalar sonucunda ödediğimiz bedellere yeni ağır bedeller eklemek kaçınılmaz olur. Evet hatadan dönmek erdemdir lakin bedelleri ağır olmazsa!..