Müsteşar imzalı bir yazıyla öğretmenlerin sağlık kontrolünde geçmeleri isteniyor. Elbette sağlık önemlidir. Ancak bu sağlık taraması öyle Sağlık Ocakları eliyle çözülecek gibi görünmüyor. Özel hastaneler uçuk ücretler isterken Devlet Hastahaneleri ise bu tür bir uygulamamız yok diyerek tüm istenen tedgikleri aynı anda yapmıyor. Ya öğretmen günlerce ayrı ayrı randevular alarak hastanenin yolunu tutup eğitim öğretimi aksatacaktır, ya da cebinden yaklaşık beş yüz TL yi özel hastanelere verecektir. Daha ucuza getirmeye çalışan öğretmen ise Özel Hastahanelerin kampanyalarını beklemek durumundadır. Oysa bakanlık bir ay içerisinde bu işlemleri bitirin diye talimat vermiştir.
Yine bir deli sonunu düşünmeden bir kuyuya taş atmış ve haydi çıkartın diye talimat vermiştir. Kardeşim devletin memuru, sigortalı sağlık giderlerini devlet karşılamakta mecburi değil mi? O zaman sağlık bakanlığıyla bir protokol yapacaksın. Öğretmenden ne istiyorsan hastaneye talimat gidecek öğretmen o gün izinli sayılacak ve çağrılacak. İşlemleri bir gün içinde bitecektir. Bu kadar kolay olan bir işi yokuşa sürmek karmaşık hale getirmek ancak Milli Eğitimi yöneten müsteşar ve ekibiyle mümkündür. Devlet tecrübesi olan asla bu kadar acemi davranmaz.
Milli Eğitim yönetimindeki keyfiyet yalnız bu tür emri vakilerle sınırlı değildir elbette. Bu anlık kararlar eskiyi mumla aratır oldu. Geçmiş yıllarda bir uygulama yapılırken önce pilot bölgeler oluşturulur buradaki uygulamalar analiz edilirdi. Gerekli gözlemler yapılır ve bunların istatistikleri çıkartılırdı. Neticeye göre ya tamam ya da devam denilirdi. Oysa bugün yaptım oldu bitti mantığı tüm hızıyla sürdürülmektedir. Bir değişklik yapılırken ne millete ne de geleceğimize ne maliyet çıkacağı asla hesap edilmektedir. Bir ev hanımı bile evine yeni bir eşya alırken önceden alacağı eşyayı nereye koyacağını hesabını yaparken milyonları ilgilendiren konularda hiçbir hesap kitap yapılmadan, hiçbir hazırlık yapılmadan haydi kaldır deniliyor ve yerine ne konulacağı sonradan tartışılmaya başlanıyor. Yedi kocalı Hürmüz’e d önen Milli Eğitimin akıl babası kim, yöneteni kim gerçekten hiç kimse bilmiyor.
Sınıfında bir tek Suriye kökenli öğrenci bile bulunan öğretmeni oryantasyon adıyla seminere çağıran Milli Eğitim sokaklarda binlere varan Karabağ göçmeni çocuklara okulların kapılarını kapatarak büyük ayba daha imza atmaktan geri kalmıyor. Sorunu İl Milli Eğitime ilettiğimizde aldığımız cevap devlet Suriyeliler konusunda yönetmelik çıkartmıştır. Ancak bu konuda herhangi bir düzenleme yapmamıştır. Bir başka sorun ise Mısır’a göçen Doğu Türkistan li kardeşlerimiz için çözümsüzlüğünü korumaktadır. Çin yönetimi Mısır yönetimine baskı yaparak buradaki Doğu Türkistanlıları sınır dışı etmesini istemiştir. Buradaki kardeşlerimiz sınır dışı edilince gidecekleri tek yer olarak Türkiye yi görmüş ve buraya gelmişlerdir. Ne yazık ki Suriyelilere verilen imkanlardan bu kardeşlerimiz de istifade edemiyorlar.
Sonuç olarak; Yüce Allah’ın akrabaya yardım edin emrine de kulak tıkayan Milli Eğitim de hiçbir ölçü ve değer dikkate alınmıyor. Keyfe keder bir anlayışla yaptım oldu bitti anlayışı tüm hızıyla sürdürülmektedir. Bu keyfi anlayış ne Eğitim ve Öğretime, ne de millet olma şuur ve bilincine hiçbir değer katmamaktadır.