Eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir köşe yazarının “Cumhuriyet döneminin en gevşek öğretmenleri” diyerek öğretmenleri adeta aşağılama gayretine düşmesi dikkatleri yeniden bu konuya çekti. Bu düşünce sadece bir gazeteciye ait olsaydı pek dikkate alınmazdı, alınması da gerekmezdi. Ancak ne yazık ki her kusuruna bir kılıf arayanlar, her hatasını başkasına yükleyenler, her beceriksizliklerini başkasıyla temize çıkartmaya çalışanların çoğaldığı bir süreçteyiz. Dolaysıyla bütün başarısızlıkların faturasını öğretmene çıkartmanın fitilini bu gazeteci ateşledi diyebiliriz. Bundandır ki bu çıkışı görmemezlikten gelmek suçlu muamelesi görmekle eş değerdedir.
Öğretmeni her anlamda etkisizleştiren adeta elini kolunu bağlayıp meslek adamı olmaktan çıkartıp memurluğa indirgeyen anlayış hiçbir başarısızlıkta kendini sorgulamazken, kalemşörlerin öğretmeni hedef tahtasına oturtması son derece anlamlıdır. Tabiri caizse davulu yapıp başkasının boynuna asan ve tokmağı kendi sallayanlar çıkan sesin sorumlusu olarak başkalarını görüyorlar.
Öğretmeni adeta velilerin şamar oğlanına çeviren, veliyi Alo 147 ve Bimere şikayete teşvik ettiler sineye çekildi.
Bugüne kadar veli saldırısına uğrayan, gururu incinen, öğrencileri karşısında küçük düşürülen binlerce öğretmen ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı ve ceza alan bir tek veli olmadı!..
Çocuğuna bağırdığı kadar öğrencisine bağıran onlarca öğretmen soruşturma geçirdi, okullarda disiplin namına bir şey bırakılmadı.
Garip bir aday öğretmenlik dönemi getirildi. Adaylık iki yıla çıkartıldı ve hem yazılı hem de mülakat sınavları getirildi, öğretmene adeta ecel terleri döktürüldü.
Öğretmenler arasında ayrım yapıldı, benim sendikamdan öteki sendikadan diye ikilik yaratıldı.
Yönetici atamalarında liyakat değil de sendikasına göre ayrım yapıldı!..
Öğretmeni eğitim ve öğretimde gösterdiği başarıya göre değil de hangi vakfa veya derneğe daha büyük hizmetler sundu buna bakılarak ödül ve ceza verildi!.
Başarı belgeleri dağıtılırken öğretmenin çalışmasına göre değil de sendikasına göre peynir ekmek gibi belge dağıtıldı!..
Günlük müfredat değiştirip öğretmeni öğrenciyi sürekli oraya buraya taşıdılar yetmedi ne kadar motivasyonu azaltıcı, moralleri bozucu iş ve işlem varsa öğretmene yaptırıldı!..Bütün bunlar yapılırken öğretmen yılmadı yine görevini en iyi şekilde yapmaya çalıştı.
Milli Eğitimi artık kimsenin inkar edemeyeceği kötü bir noktaya getiren öğretmen midir yoksa altı bakan değiştiren, on üç idarecilik yönetmeliği, onlarca sınav sistemi değiştiren, okulları sürekli kategorilere ayıran, öğretmenlere çeşitli sınavlara sokan sonra bu sınavları anlamsızlaştıran, bir türlü liyakat ehli birilerini müsteşarlığa getirmeyen, ya da bakanları etkisizleştiren yetkisizleştiren siyaset midir?
Milli eğitimin kurumsal hafızasını yok eden, yıllarını Milli Eğitime vermiş ne kadar tecrübeli eğitimci varsa kapının önüne koyan öğretmen midir, yoksa Milli Eğitimin şımartılmış üst düzey bürokrasisi ya da onları o makamlara getiren sendika ağaları mıdır?
Okullara yetersiz kitaplar gönderen öğretmene zinhar bu kitapların dışına çıkmayacak kaynak kitap almayacaksın diyen, hatta kitap gönderip sonra da hatalı diye yırtan, milyonlarca ders kitaplarını hazırlayan suçladığınız öğretmenler midir, yoksa paralel yapınızın tavsiye ettiği kişiler midir?
Sonuç olarak yukarıda yalnızca birkaç beceriksiz tavrını yazdığımız Milli Eğitimi bilmeden gevşek gevşek yazıp öğretmeni suçlayacağınıza bir de Milli Eğitim deki istikrarsızlığı yazsanız bir şey biliyorsunuz sanacağız. Anadolu da güzel bir söz var. Biliyorsan konuş alim sansınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar. Ne yazık ki biz de çoğu kimse ne adamlığa ne de alimliğe talip olmuyor. Çünkü ikisi de pek geçer akçe görülmüyor ve ağzı olan bilse de bilmese de konuşuyor!..