Son Anayasa değişikliği bir kez daha Türkiye nin sosyolojik gerçeklerini ortaya çıkartmıştır. İtaat kültürünün her alanda yaygın olduğu fikirlerin tartışılmadığı ya da bireyin kendi hür iradesini kullanamadığı hatta açıklama cesaretini gösteremediği bir ortamda milliyetçi-ülkücü kanaat bu konuda farklı düşünebileceğini bu farklılıkların olgun bir platformda tartışılabileceğini göstermektedir. Sonuç itibariyle halk oylamasında bireysel tercihlerin öne çıkacağı gerçeğini kabullenmek ve bu tercihlere saygı duymak her vatan evladının görevidir.
Tartışılan durum bu değişiklik daha iyi olacak diyenlerle daha iyi olmayacak diyenlerin tartışmasıdır. Normal olanı ve olması gereken en ideale yakın olanı budur. Konuya bu zaviyeden baktığınızda ne kimseyi hainlikle suçlayabilirsiniz ne de düşmanlıkla. Her iki durumda da ülkenin geleceğiyle ilgili olanların, düşünenlerin ve sorumluluk duyanların tartıştığı bir konudur. Ancak bunun yanı sıra benim bir fikrim yok öyle diyorlarsa doğrudur, ya da o diyorsa yanlış diyor gibi daha sığ bir düşünceyle de karşı karşıya kalıyoruz. Bu yüzden kampanyaları suçlamalar ve düşmanlıklar üzerinde kurmak cahilce bir yaklaşım olur. Olması gereken olgunluk içerisinde bu paketin ne getirip ne götürdüğünü tartışmaktır. Şahıslar ve partiler üzerinde de tartışmak bize göre sığ bir yaklaşım olur.
Anayasa değişikliğinin mimarı olanların aslında meseleye on beş yıldır yaptıklarımız bundan sonra yapacaklarımızın teminatıdır diye yola çıkmış bulunmaktalar. Karşı duranlar ise on beş yıldır hep yanıldık ya da yanıltıldıkla milletin karşısına çıkanlar, bu konuda da yanılacaklarıdır diyorlar.
Ayrıca bu on beş yıllık icraatı hukukun üstünlüğü, adaletin tesisi, liyakat ve ehliyetin devlet yönetimine hakim kılınması açısında bakanlar yani müesses nizam açısında bakanlar bir tarafı oluşturmaktadır. Diğer tarafı da yol, köprü yapmayı önceleyen, dernek ve vakıfların güçlenmesi, baş örtüsü ve diğer daha dindar kesimlerin kendi önceliklerini ölçü alıp diğer meseleleri önemsemeyenlerin oluşturduğu taraftır. Ayrıca dış politika, cemaat, PKK nın azdırılması, Suriye meselesinde yapılan hatalar, dış politikadaki başarısızlıklar ölçü alanlar ile bu ülkede olup biten her şeyi görünmez düşmanlara bağlayarak bütün bu hataların ondan kaynaklandığını kabul edenlerin de tartışması vardır. Bu bakış açılarının farklılığı elbette bir kültür ve hayata bakış açılarının onucudur.
Lider eksenli meseleye bakanlar ile millet eksenli ya da yarın eksenli bakanlar ile uzun vadeli bakanların, itaatçi yaklaşanlar ve daha hürriyetçi davrananlar da bu tartışmanın ayrı bir başlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun daha sadeleştirilmiş şekli ise “Ağam ben bilmem begim bilir” diyenlerle “hayır benim de bu konuda bir fikrim vardır” diyenlerin tartışması da özellikle referandum başta olmak üzere diğer meselelerde de ölçü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak toplum okudukça aydınlandıkça dünü ve bugünü mukayese ettikçe, balık hafızalı olmadığı sürece, feraseti arttıkça demokratik hayata daha büyük katkılar suna bilir ve konular daha büyük olgunluk içinde tartışılabilir. Böyle olunca da lider eksenli değil; değer eksenli, fikir eksenli kültür eksenli bir tartışma ortamı sağlanmış olur ki bu toplum için daha sağlıklı daha umut verici olur. Bunun ölçüsü de “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”Zümer/9” Fark buradadır.