Milli Eğitim ismiyle müsemma bir kurum olmalıdır. Bunun için öncelik milli kavramıyla neyi kast ettiğimizi bilmek gerekir. Bu toplumda hala millet kavramını anlamayan bu kadar çok sayıda siyasetçi, yazar, aydın geçinen kişi varken bize göre en büyük problem ve çözülmesi gereken asıl konu millet ve milliyet kavramlarına açıklık getirip bu konularda mutabakatın sağlanmasıdır. Efendim benim aziz milletimin bir adı vardır ve bu Türk Milletidir. Türk Milleti ırki bir kavramdan ziyade kültürel bir kavram olarak toplumda yer edinmelidir. Kişi Yörük, Türkmen, Avşar, Çepni, Kürt, Laz, Çerkez her ne olursa olsun kendisine Türk Milletinin bir verdiyim diyebilmelidir. Yahya Kemal’in mesele Türk olmamız değil Türk Milletini sevebilmemizdir anlayışını düstur edinmeliyiz. İskender Öksüz’ün deyimiyle;Sokulu Mehmet Paşa, Mimar Sinan, M.Akif ve Süleyman Nazif nasıl ki birer Türk Milliyetçisi olarak bu topluma önemli hizmetler de bulunmuşlarsa farklı etnik kökenlere mensup başka insanların da Türk Milleti nin bir ferdi olarak önemli hizmetlerde bulunmaları hedeflenmelidir.
Efendim başkaları da şunu söyler bunu söyler gibi basit düşünerek göksünü gere gere Türk Milleti diyemeyen bir müfredat bu millete zaman kaybettirir. FETÖ veya DEAŞ’ı Milli Eğitimin müfredatına koyarak bütün problemleri çözdük hayaline kapılmayalım. Bir yandan bu tür yapıların devletimizin bekası için ne kadar tehlikeli olduğundan bahsedeceksiniz öte yandan yeni vakıf, dernek veya cemaatlere alan açacaksınız bunun akılla izah edilir bir yanı yoktur. Bu eğitimi verecek olan öğretmenlere şu cemaati okullarda kollayın koruyun diyen Milli Eğitim Bakanlığı ne kadar samimi olabilir. Esas alınması gereken düstur cemaat taasubu ile devletin yönetilemeyeceği algısını tüm eğitim camiasına hakim kılmaktır. Siyasi bir takım kazanımlar elde ederiz diye basit düşünüp birilerini devlette etkin hale getirmeniz yaşananlardan hiç ders çıkartmadığınızı gösterir. Yarın bugün besledikleriniz büyütüklerinizin devlete talip olmayacaklarının garantisi nedir? Kaldı ki bu tür yapıların bugüne kadar bilim, fen ve teknoloji alanında bir tek uluslar arası düzeyde üstün başarısını göremezsiniz. Bunca kaynağın aktığı bu tür yapıların bir tane Aziz Sancar düzeyinde adam yetiştirdiklerine şahit olanınız var mıdır? O halde buralarda ne yapılıyor? Ne geçmişimizdeki medrese anlayışı buralara hakim ne de tasavvuf anlayışımız. Her tarikat kendisine sadık ve bağlı bir nesil yetiştirme kavgasındadır. O halde yapılması gerekenler bellidir. Müfredat öyle düzenlenmelidir ki Milli Eğitim yeni İbni Sinalar, Farabiler, Harezmiler, Bıruniler,Uluğ Beyler yetiştirmelidir. Şu cemaate veya vakfa sadık insanlar değil!.. Aklı önceyen Selef anlayıştan uzak, İslam kaynağından öğrenen, ahlakı örnek yaşantılarda gören, biat ehli olmayan sorgulayan vatan ve millet aşkı verilen, milli ruh ve milli şuura sahip, sevdiren nefret ettirmeyen, kolaylaştıran zorlaştırmayan, birleştiren ayrıştırmayan şunun bunun adamı değil değerlerin, ülkülerin ve ölçülerin adamı yeni bir nesil!..