Hayvanlara karşı aşırı ilgim yoktur. Ama Türk'ün dostu olan atı çok severim.. Birde çoban köpeklerini..
Çünkü sahibine ve sürüsüne bağlıdırlar. Gerekirse hayatını tehlikeye atar, ölür, öldürür ama sahibine sadıktır..İhanet etmez...
Nerden mi biliyorum? .
Köyde koyun sürüsüyle, çoban köpekleriyle büyüdüm..
Rahmetli dedem köyde otururdu.. Ünüversteyi bitiresiye kadar yazları hep köyde durdum, çalıştım...
Onun için köy hayatını, sürüyü, çobanı, çoban köpeğini çok iyi bilirim..
Koyunlarla, kuzularla, keçilerle, oğlaklarla çok hatıram vardır...
Hele Koyun sabahleyin yayılmadan gelir, çan sesleri.. Gölge bir yere yatırılır, sağım işlemi yapıldıktan sonra kuzuları bırakılır, ya! O melemeler hâlâ kulağımdadır.... Hiçbir kuzu veya oğlak annesinin dışındaki bir koyunu veya keçiyi emmez, Okadar kalabalık sürüde annesini bulur...Me me sesleri...
Hayret edilecek bir durumdur.. Görülmeye değer bir manzaradır,
Hemen dilinize şu türkü gelir,
Koyun gelir yata yata
Çamurlara bata bata
Gelin Ayşem suya gitmiş,
Yosunları tuta tuta,
Her türkü gibi ne hazin, kederli bir türküdür....
Ama size anlatacağım köpekler, koyunlar, sürüler , kuzular değil, kargalar..
Çünkü kargalarla çok ilginç bir hatıram var..
Pek çoğumuz kargaları sesinden dolayı sevmez, bet bir sesi vardır..
Gak gak diye...
Yine la Fontain fabılında tanınır..Karga..
Karganın ağzında peynir vardır, Ağacın dalına konar, kurnaz tilgi gelir, peynirin kokusunu almıştır..
-Temanna çakar, karga kardeş sesiniz çok güzelmiş bir ötseniz, duysa şu kainat der,
-Karga tilkinin sözlerine kanar, gak diye öter ve ağzındaki peynir, tilkinin ağzına düşüverir... Böylede kandırlan, alık bir hayvandır..
Benim anlatacağım hikaye alıklığıyla değil, daha çok birlikte iş yapması ve kiniyle ilgilidir..
Birlikte iş yapma, sürüyü haberdar etme meselesini arkadaşımdan dinledim, onun gözlemiyle ilgilidir...
Mesela bir bahçeye bir karga gelir, şöyle yenecek birşey var mı? diye bakar, kontrol edermiş..
Daha sonra arkadaşlarını haberdar eder, tüm kargalar o bahçeye gelir, talan edermiş. Ne korkuluk ne de herhangi birşey buna mani olamazmış..
Sadece tüfekle birini vurur, veya ses çıkarırsan korkar birdaha tehlike büyük diye gelmezlermiş...
Size anlatacağım hikayeyi bir fiil ben yaşadım, canlı şahidiyim..
Arkadaşım, Keziban Hanımın bahçesi var. Bahçede bağ evi var. Bir oda önünde mutfak olarak kullanılan, oturmak içün kullanılan açıkta üstü kapalı uzunca bir yer var...
Haliyle tüm mutfak malzemeleri, bulaşık selesi, peçeteler tezgahın üzerinde ve açıkta, durmakta...
Bir öğle vakti bağa gittik, elimizde pişireceğimiz malzemeler falan var..
Bir baktık ki mekan darma dağınık.. Tapaklar atılmış kırılmış, peçeteler darma dağınık, sofra bezleri yerlerde şaşırdık kaldık... Allah Allah hırsız mı? girdi falan diye düşündük..
Neyse kırılmış olan gab gacağı attık, temizledik...
Peçeteler, sofra bezini topladık..
Keziban Hanım sebzeleri çapalayayım diye, keseri aldı, sebzeliğe girdi.. Bir baktı ki kuş, tüyleri... Bir anlam veremedik... Çapa işi bitipte yemek yiyeceğimiz sırada kedileri çağırdık.. Bir tek kedi piyasada yok... Halbuki yemek saati kediler biz çağırmadan gelirler,miyav miyav yemek isterlerdi.... Bağır, Çağır gelmediler bir anlam veremedik.....
Neyse yemeğimizi yedik bulaşığı yıkadık, üzerini kapattık eve döndük...
Ertesi günü yine gittik, baktık aynı manzara tabaklar, tencereler yerlere atılmış, sofra bezleri didiklenmış, asılan malzemeler yerde.
Yani! Resmen zarar verilmiş..
Bunun kedilerle, kuş tüyleriyle bir alakası var, dedi Kezban Hanım..
Ağaçlarda kargalar mütemadiyen ötüyor, gag gag. Bir kısmı asker gibi sebzenin içinde geziniyor.Sağa sola bakıyorlar...
Kedileri çağırıyoruz sırra kadem basmışlar... Görünmüyorlarlar...
Yemeği hazırladık ama tetikteyiz, kulağımız kedi sesinde cılız bir miyav sesi duyduk.. Hemen koştuk ses nerden geliyor, diye anne kedi yanağı şişmiş, öyle yeşilliğin arasında saklanıyor, öyle sinmiş vaziyette, dışarıya çıkamıyor...
Arkadaş meseleyi anladı, kedi karganın yavrusunu yemiş, karga evden, kediden intikam almış dedi. Ama o tencerelerin, tabakların o gagayla nasıl atıldığını birtürlü gözümün önünde canlandıramadın....
Kediye saldırmış, didaklamış onu çıkarmaz hale getirmişti..
Bu hadise uzunca bir zaman devam etti.. Artık mutfak malzemelerini kırılmaz malzemelerden aldık, dışarıda atılacak hiçbir şey bırakmadık..
Ama her gelişimizde unutulan birşey olunca mutlaka yerlere atılmış olarak buluyorduk....
Bu kin nekadar mı? Devam etti... İki sene kadar devam etti....
Her ilkbaharda kargalar geldi, sürülen bahçede asker gibi gidip geldiler, kediyi gözetlediler...Yakaladıklarında, fırsatını bulduklarında mutlaka zarar verdiler...
Bu olayı hep düşündüm, insanoğlu bundan nasıl bir ders çıkarmalı...
Türk Milleti olarak bizler diğer milletlere hak hukuk içinde davrandığımız halde hep ihanete uğradık....
Hiçbir zaman Emperyalist bir ülke, millet olmadık, ama hep emperyalist güçler tarafından sömürüldük..
Başımıza azınlıkları yönetici olarak getirdik, ihabetin hertürlüsünü yaşadık.. Bizi ezmeye çalıştılar. (Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Yunan, Rus vs.)..
Bugün bizi yönetenleri seneler öncesinden başlayarak incelediğinizde mutlaka Türk Olmadığı görülecektir...
Bazıları kafatasçılık mı? yapalım, gibi lüzumsuz sözler söyliyecektir...
Bu yaşa kadar tecrübe ve bilgim şunu öğretti ki bizi biz, Türk yönetmelidir.....
Türk Tarihine baktığımızda yıkılan devletlerin yöneticileri hep azınlıklara hak tanıdığı, kilit noktalara getirildiği için yıkılmıştır..(Selçuklu, Osmanlı)
Bizi yıkmaya, bölmeye, sömürmeye, yok etmeye çalışanlara karşı milli kinimiz olmalıdır..
Emperyalist ülkelerin hiçbirisi bizim dostumuz değildir,
Rabbim Kurranı Kerimde de aynı şeyi ifade eder,
ALİ İMRAN SURESİ :İnananlar Kafirlerle Dost edinmeyin, (, 28Ayet)
Yine Bakara Suresinde, Hiristiyanlar, Yahudiler sizinle dost olmaz.
Buyrulur...
Yine Atsız Ata:
Yüzde yüz Türk olduğun gün Çihan senindir " Der...
Yine Bilge Kağan yüzyıllar ötesinden,
Türk Milleti için, Titre Kendini Dön" Der
Hâlâ o titremeyi bekliyoruz, nezaman olacak, diye...
Acaba o tarih:23 Haziran olabilir mi?