Mutfak penceresinden karlı dağlara bakınca, Rahmetli Muhsin başkan aklıma geldi. Bütün bedenim üşüdü. Titredim üşüyerek... Muhsin Başkan ve şehitlik mertebesinde ölümle buluşmak. Ne çetin bir alın yazısı, nasıl muammalı bir ölüm....
Sonra filim şeridi gibi maziyi düşündüm...Sonra efkarlı, efkarlı dedim ki : "Bu namert dünyanın nesine güvenelim, bizi anlamayan bu millet için niye mücadele edelim"... Namertlikle, namertlerle savaşarak geçen bir ömür. Kanı beş kuruş etmeyenlerin dünyasında yiğitlik yapmaya çalışmak ne çetin bir imtihan...
Biz sadece kendimizin imtihanına şahit olmuyoruz. Ayrıca milletimizin imtihanını da dişimizi sıkarak seyrediyoruz. Vatanın ekmeğini yiyen, suyunu için, havasını tenefüs edene bakıyoruz, ihanet içinde bacağına sarıyor. İşimizi, aşımızı paylaştığımız azınlıklar ihanet içindeler.
Vatanlarına ihanet edip savaşmayarak Türkiye'ye kaçan Süriyeliler bize vatanımızdan çıkıp, Ortaasyaya gidin diye gösteri yapıyorlar. Halkımızı fırsat bulduklarında taciz edip, hertürlü çirkinliği irtikap ediyorlar.Böyle garip durumlar, ağlar mısın, güler misin bilemiyorum. Bazen düşünceler, hatıralar, yaşanmışlıklar filim şeridi gibi gözünüzün önünden geçer...
Başarı, başarısızlıklar, gidenler, kaybedilenler, Kendini feda edenler...Bizim nesil yitik bir nesildir. Kaybedilmiş bir nesildir. Bizim nesil, sağıyla, soluyla bir iktidar olsaydı, Türk Milletini çağ atlatır, gelişmiş ülkelerle yarışır hale gelirdi.O kadar kaliteli, zeki çalışkan ruhen yiğit gençlerdi onlar...
Bundan dolayıdır ki Emperyalist güçler, 12 Eylül ihtilalini yapmışlar,yaptırmışlar.Yiğitleri hapishane, işkence, darağacına göndermişler. Umutları yok edilmiş, hayalleri iğdiş edilmiş bir nesil ortaya çıkmıştır.Bunlar beyin kıvrımlarında, yürek sızısında, düşünce vadisinde böylece döndü, durdu...
Dalmış gitmişim ki dağlar üzerime geliyor, hissettim . Beyazlıktan ürktüm, sandalyeye çökerek, oturdum...Bir dönem beraber çalıştığımız başkanlar gözümüm önüne geldi. Ankara'da hapisten sonra uzun uzun sohbet ettiğimiz, mahsun Muhsin başkanımız, İstanbul'da okurken, Ocak başkanımız, okulumuza gelip, okul teşkilatıyla toplanıp, olayları konuşup, tedbir sıralayan Mehmet Gül başkanımız. Ne yiğit bir kişilikti. Kadıköy'e indiğinde bölücü tayfa çil yavrusu gibi, dağılırdı. Okulumuzda mücadele adamı, sanatçı ruhlu İşkenceyle şehit edilen arkadaşım, Aydın Demirkol daha niceleri... Mazi şerefli, şanlı bir o kadar da açı, ızdırap veriyor, hicran.. Yürekte top gibi oturmuş. Şehit olmuş can arkadaşlarımız...
Hayallerden kopup zamanımıza geliyorum, önümdeki çaya bakıp, bunu ne zaman doldurdum diye, düşünüyorum.
Artık son dönemeçteyiz, şeytan ve nefis maddiyat bizim üzerimizde tasallut, baskı mı kurmaya başladı. Gençken paraya, pula şana, şöhrete paye vermeyen biz şimdi daha mı teslimkar oluyoruz? Daha mı tamahkar oluyoruz? Gibi sorular aklaıam takılıyor.
Eğilmeyen biz, bugün emperyalist güçlerin isteği doğrultusunda mı hareket ediyoruz? Davanın değil, adamın adamı mı olmaya başladık? Çatlının katli aklıma düşüyor. Dedimya hatıra sağanağına kapılıyorum... Devletin verdiği bir göreve giderken (Öcalanı yakalamak için) kahpece ölümü ve alem yapmaya gidiyor uyuşturucu partisi yapıyormuş iftirası... Mübarek naşının kirletilmesi, pekçok dava adamının sahip çıkmaması, çıkamaması acaba şüphesi.
Ama en yakın arkadaşlarının yiğitçe savunması sahip çıkması beni çok düşündürmüş, sevinmiştim. (Ne kafa karıştırılan bir dönemdi) .İşte vefa arkadaşlık bu demiştim. Her türlü tehlikeye, baskıya, iftiraya rağmen arkadaşına sahip çıkma, zerrece iftiraya paye vermeme..Sonuna kadar ülküdaşına, ailesine sahip çıkma. Tabii bu olayda devlet yetkilileri başta olmak üzere pekçok kişinin ihanetini hatırlamadan geçemeyeceğim...
Arkadaşlar nereden nereye geldim, dolaştım, kenarından geçtim..Umutsuzluklarımdan umuda yelken açtım. Daha ölmedik be! Ayaktayız dedim yüksek sesle.. .Artık yolun sonu görünmeye başladı. , Son dönemeçteyiz. Bu koşuda finişi iyi yapmak lazım .Dava şuuruyla hareket edip, yeter artık ben vazifemi yeterince yaptım, oturup keyfime bakayım dememek lazım . Oyunu görüp, ihanet çetelerine iyi belleyip, yaptıklarını tanıyıp ta "gözüne çomak sokmak" lazım.
Ölürken bile dişimizi bilemek, vatana selamete çıkarmak içün mücadele etmek lazım .Başarılı olurmuyuz bilemem ama en azından safımız belli olur diye düşünüyorum , canlar...Aşık Reyhanı'nın çok sevdiğim bir şiirinin dörtlüğü aklıma geldi...
Reyhani der öl bile bile
Ölürken bile düşmanı dişini bile
Bütün yıldızlar kararsa bile,
Çıra al çıra gör, çıralanda gel.
Nereden bereye yolum düştü. Soğuk içimi sızlattı. Böyle bir ölüme gıbta ettim dostlar.Son olarak ülkücü hareket ölümlerle sınanan bir davadır. Biz başarımızı çetin mücadelelerden sonra elde ettik. Bize mihmandarlık yapanlar Şahadet şerbetini içen kişilerdir.
Peki soralım nefsimize: Başkanlarımıza layık, ÇERİLERMİYİZ?...