Boş hevesler peşinde koşan adamın hikayesini Beydebe "Kelile ve Dimne" de şöyle anlatıyor; Kerh bölgesinde hikmet sahibi bir zahit yaşarmış. Bir gün zahidin evine uzak şehirlerden bir misafir gelmiş. Misafire Kerh bölgesine has bir hurma çeşidini ikram etmiş. Hurmayı yiyen misafir, tadını pek beğenmiş ve ricada bulunmuş: "Bu leziz hurmanın fidanından alıp, kendi memleketime götürmek, orada yetiştirmek istiyorum. Fidanı satın almamda ve bilgi edinmemde bana yardımcı olur musun?" diye sorar.
Zahit, misafirini el üstünde tutmasına rağmen, bu sorusuna olumsuz cevap verir. "Senin memleketinde onca çeşit sebze ve meyve yetişirken neden bu fidandan istiyorsun ki? Buradan fidan alman senin için sadece bir meşakkat, bir yorgunluk olacaktır. Zira bu fidan sizin memleketinizin ikliminde, toprağında yetişir mi onu dahi bilmiyorsun." demiş ve ardından da şu hikmetli sözlerini eklemiş: "Ulaşamayacağı şeylerin peşine düşen kimse olgun ve akıllı davranamaz. Boş heves uğruna harcanan zaman, emek ve maddiyat kayıptır. Ancak elindekilerle yetinirsen mutlu olursun."
Hani bazıları var; akşam başını yastığa koyunca zengin olabilmek için, hiç bağı bahçesi olmadığı halde bir çok sebze ve meyve yetiştirir. Sabah uyandığı zaman yorgandan başka bir şeyi göremeyerek bugünde fakir olarak uyandık diye feryadı-figan eder ya, işte boş hevese en iyi örnektir. Demek ki olmayacak işlere zaman harcayarak vakit öldürme yerine, kendine ve topluma faydalı olacak işlerle uğraşmak gerekmektedir. yani çırçır böceği olmayı bırakıp, karınca olmak gerekmektedir. Fayda vermeyecek işlerle zihni meşgul etme yerine yapabileceğin işlere yönelmelidir.
Önceliğimiz boş zaman bırakmamaktır. Elde olmayan nedenlerle boş zamanımız olursa onu da fayda sağlayacak işlerle doldurmak gerekmektedir. Yapacağımız bir işin, bulunduğumuz yere uygunluğu, yapılabilirliği ve sonuçta verimli olması gerektiği tezinden hareketle fikir üretmeliyiz. Yoksa herhangi bir yerde gördüğümüz bir olayın aynısını araştırmadan soruşturmadan bulunduğumuz ortama uygulamaya kalkarsak, genelde büyük hüsrana uğrayabiliriz. Tıpkı çölde meyve ve sebze yetiştirmek veya kutuplarda küçük baş hayvancılığı yapmak gibi hatalara düşeriz ki, buda bizim için onulmaz yaralara sebep kılmaz olur.
Devletler bile boş hayal peşinde koşmama yerine araştırma enstitüleri kurarak veya Arge'ler de yıllarca araştırmalar yaptırarak bir şeyin olacağına veya olmayacağına karar verirken, kişinin ben yaptım oldu deme lüksü yoktur. Bu sadece üretimde ve icatlarda böyle olmayıp, ulusal veya uluslar arası politikalarda da aynıdır. Buna son örnek ise Barzani'nin benim hayalim diyerek devlet kurmaya kalkıp da, değil devlet kurmayı önceden edindiği bir kısım hakları kaybetmesi gibidir. Bunun içindir ki boş hevesler yerine olaylara gerçekçi yaklaşım sergileyerek yaklaşılması gerekmektedir.
Tabi ki insanların kendilerince beğendiklerine sahip olmak adına hevesleri olacaktır. Bir şeye heves etmek ayrı bir şey, ona sahip olmak başka bir şeydir. Herkes çok zengin olmayı, zevki-sefa içinde yaşamayı ister. Gördüğü en güzel arabanın veya şatonun kendisinin olmasını arzular. Yüksek makam sahibi olup hem para kazanma, hem de halkın kendisine saygı göstermesini düşünür. Hatta ülkesinin en üst seviyede yöneticisi olayı düşler. Bunlar kulağa hoş sözler, gönle haz veren şeylerdir. Ancak bu heveslerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini de bilerek heveslenmek gerek.
Ha bu boş heveslerin olumsuz başka bir yanı da hayal kırıklığı yaşamaktır. O hayal kırıklığı ki, insanı içine kapatıp yaşadığı dünyadan koparan ve bir işe yaramam diye düşünceye sevk edendir. Böylesi bir durum ise gün gelir insanı var olan aklından yoksun bırakacağı gibi, tembellik ve boşluktan mütevellit hastalandırıp sağlığından da eder. Bu nedenledir ki, insan heveslenmeden önce o hevesleneceği şeye ulaşıp ulaşamayacağını iyi hesap etmek zorundadır. Yoksa aç tavuğun rüyasında darı görmesine benzeyen hallere düşer. Hülasa gerçekçi olmak gerçeklerden ayrılmamak gerekmektedir.