Besin maddelerinin üretim ve tüketim sorunlarını araştırmak, beslenme sorunlarının çözümü için öneriler saptamak ve konuya ilişkin yasal düzenlemeleri incelemek üzere Birleşmiş Milletler ,Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) kurar. 16 Ekim'i de Dünya Gıda Günü olarak kabul eder.
Amaçları ile birlikte kuruluş felsefesi oldukça güzel olan bir kuruluşun, kuruluş yıl dönümlerinin kutlanması kadar insanlara haz veren başka ne olabilir ki. Ancak FAO'nun bağlı bulunduğu kuruluş bu dünyada yaşayan halka ne vermiş ki, FAO ne verecek diye düşünmemek elde değil. Bu tür uluslararası kuruluşlar sadece ve sadece vahşi kapitalizmin hakim sürdüğü dünyada kapitalist ve emperyalist ülkelere hizmet, masum milletlere zulüm, göz yaşı ve ölüm getirmiştir.
Bu kuruluşlar gerçekten dünya üzerinde yaşayan tüm milletlerin derdine deva olsaydı, hiç yer yüzünde açlıktan ölen insanlar olur muydu? Üretilenlerin yaşayanları doyuracak kadar olmasına rağmen, bugün itibariyle yerküremizde yaşayanlardan 1 618 832 863 aç insan olur muydu? Her yıl 18 milyon insan, her saat 300 çocuk ölür müydü? Olmazdı değil mi?
Bunca insan aç ve ölürken 2 milyar ton gıda maddesi neden çöpe gider hiç düşünüldü mü? Demek ki oluşturulan kuruluşta yeryüzünde yaşayan bazı kesimler için kurulmuştur. Kuruluş için belirlenen amaçlarda bile aynı kişiler için belirlenmiştir. Böyle olunca da ne oluyor, emperyalistler tıksırıncaya kadar yiyor artanları da çöpe atıyor, açlıktan yalananlar da Dünya Gıda Gününü kutluyor.
Şöyle geriye dönüp kendi halimize baktığımızda da, dünyadaki geri kalmış ülkelerden pek farkımızın olmadığını görüyoruz. Geçmişte kendi kendine yeten sayılı bir kaç ülkeden biriyken bugün itibarıyla TUİK verilerine göre 153 ülkeden 86 milyarlık gıda ithalatı yapıyoruz. Unutmayın ki, hayvanlarımız için samanı bile ithal eder duruma düştük.
Tüm bunların temelinde emperyalistlerin istekleri doğrultusunda uygulamaya konan tarım politikaları yatmaktadır. Eğer çiftçi ürettiğinden kazandığı para, yaptığı harcamadan daha az ise üretme yerine çiftçiliği bırakıp başka iş aramaktadır. Çiftçiliği bırakan üretici sayısı %27'ye yükselmiştir. Durum bu olunca tüketicide tüketmesi gerekenlerden kısıtlamaya gittiği için gıdasını alamaz hastalıkların pençesinde kıvranır hale düşmüştür.
Yine bir çiftçi kuruluşu olan TZOB verilerine göre ülkemizde 3 milyon ton tahıl, 9 milyon ton yaş sebze ve meyve çöpe gidiyor. Bunun nedenine bakıldığında zenginin müsrüflüğü ve komisyoncuların üretilenleri halka ulaştırmayarak üreticiden satış yok diye ürettiklerini ucuza alarak, tüketiciye de elde mal yok diye pahalıya satıp daha çok para kazanması yatmaktadır. Tabi ki üç oy uğruna ülkeyi yönetenlerin denetleme görevini yapmaması üretici ve tüketiciyi canından bezdirmektedir.
Yıllık çöpe giden gıda ürünleri ülkenin ekonomisine 14 milyar liraya mal olmaktadır. Ne hikmetse elektriğinin bir aylık abonmanlığını ödeyemeyenin elektriği kapatılıp açtırılırken üstüne birde açma parası alan yönetim, çöpe giden milletin 14 milyarı için adım atmıyor. Gıdasını alamayan insanların hastanelerde sürünmesine ve alacağı ilaçlarla için milyarlarca lirayı da dışarıya havale etmekte bir endişe duymuyor.
Yetmedi GOD'lu ürünlerin üretimini teşvik ederek veya GDO'lu ürünleri dışarıdan ithal ederek insanları kendi paralarıyla zehirlemekte bir beis görmüyor. O meşhur örgüt ise üretim ve tüketim sorunlarını araştırma, çözüm bulma ve yasal düzenlemeler yerine, yer yüzünün efendilerine nasıl hizmet ederim diye çırpınarak fayda yerine insanlara zarar vermeye devam etmektedir.
Tüm bunlar yokmuşçasına her yılın 16 ekiminde ölüşümüzün yıl dönümünü alkışlar eşliğinde kutlar ve bize eza ve cefa edenlerin nutuklarını coşkuyla dinleriz. Bilmiyorum biz mi hak ediyoruz, yoksa cezalandırılıyor muyuz? Ey cepleri boş, karınları aç ve ölümle pençeleşenler Dünya Gıda Gününüz kutlu olsun.