Bir devletin, devlet olabilmesinin başında kurum ve kuruluşlarının varlığı ile işlerliği gelir. Bu kuruluşları işletenlerde, oralarda çalışan insanlardır. Buda göstermektedir ki, ülkelerin kalkınıp gelişmesinde o ülkede hizmet veren insanların büyük katkısı bulunmaktadır. Üretime katkıda bulunan bu insanlar yasaların ve sağlığının cevaz verdiği sürece hizmet vermektedirler.
Normal çalışmasını tamamlayanlar ise yorgunluğunu gidermek üzere istirahat için bir kenarda dinlenmeye ayrılırken, yerlerine verimi artıracak çalışma kapasitesine sahip genç, dinamik ve bilgili kişiler getirilmektedir. Buraya kadar olan kısmı olması gereken kurallar manzumeler zincirini oluşturmaktadır. Yani yılların yorgunluğunu giderecek, ölmeden önce biraz daha rahat yaşayacağı bir ortamın oluşturulmasıdır.
Acaba gerçek yaşamda bunlar geçerlimi diye bakıldığında bunda bile farklı uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Geri kalmış ve Komünist ülkelerde insanlarda çalışırken başlayan ölüme gidiş emeklilikte derisinin dahi soyularak içine saman basılmasıyla son bulmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise emekli olan kimse evine, arabasına kavuşmuş, çocuklarını okutup, evlendirmiş bir vaziyette dünya turlarıyla ahir ömürlerini kimseye muhtaç olmadan idame ettirmenin zevkini çıkarmaktadır.
Ülkemizde ki duruma bakıldığında, on bir milyon emeklisiyle nüfusun %7 kahve köşelerinde pineklemeye muhtaç vaziyette bir yaşama mahkum edilmiş vaziyettedir. Buna rağmen siyasiler veya makam sahipleri konuşmaya başladıklarında emekliyi yere göğe sığdıramayan, emekli için ne yapılsa azdır gibi hiçte gerçekçi olmayan yapmacık açıklamalarla da bulunmaktadırlar.
Çünkü bu açıklamayı yapanlar, çalışma hayatında ve emeklilik yaşamında da tıpkı gelişmiş ülkelerdeki yaşam sürmeyi elde eden azınlık bir guruptur. Kaba bir tabirle tuzu kuru insanlardır. Ancak normal emeklilere bakıldığında kuruluşlarının adı tekte olsa üç ayrı şekilde emekli olarak yaşamak yerine sürünmektedirler. Memur emeklisinin bir ayrı, işçi emeklisinin bir ayrı ve Bağ kur emeklilerinin de daha da ayrı problemleri bulunmaktadır.
Bugün ülkemizde emekli olan insan bir işe yaramaz olarak görüldüğü için ek işte çalışma şansı yoktur. Gerçi çalışmaya kalksa işte yokta. İmkanı olmadığı için kendi işini de kuramaz. Öyle gelişmiş ülke emeklisi gibi turlara katılıp gezme şansıda imkansızdır. Zaten geçmişten gelen yetersiz beslenme ile birlikte yaşlılıkta hastane kapılarından bir yere de gidemezler. Eh biraz dinç olanlarda ya cami önlerinde veya kahvehane köşelerinde pineklemektedir.
Ülkemizdeki emekli elektrik, doğalgaz ve su paralarını ödeyemez. Bunları ödese bile yiyecek giyecek alamaz. Torunları harçlık istediğinde çocuğun yüzüne bakamaz her gün evde hanımla harp halindedir. Madem ki bu insanlar bizim, mademki bu devlete yıllarını verdiler, gelin bizde onlara ahir ömürlerini huzur içinde geçirmelerini sağlayalım.
Öncelikle emeklilerin yaşam düzeylerini insancıl bir seviyeye çıkarmak için bir intibak düzenlemesi yapılmalıdır. Sosyal güvenlik kurumları aynı olduğu halde farklı farklı emeklilik hayatı yaşayanların aynı seviyeye getirilmesi sağlanmalıdır. Geçmişte çalışıp ta otuz yılın üzerindeki hizmetleri için ödenmeyen ikramiyeleri ödenmelidir. Çalışanların maaş aldıkları bankalardan promosyon aldığı gibi emeklilere de bankalar promosyon ödemelidir.
Yetmedi emeklilere de sendika ve toplu sözleşme hakları verilmelidir. Çalışırken ve emekli olduktan sonraki aldıkları büyük ücret farklarında ki makas daraltılmalıdır. Emeklilerden sağlıkta katkı payı alınmamalıdır. Emekliye doğalgaz, elektrik ve su giderlerinde indirimler uygulanmalıdır. Sosyal devlet olmanın kuralları ancak böyle sağlanır. Yoksa belli zamanlarda afaki nutuklarla, aylık yüz liralık artışlarla problem çözülmeyeceği gibi verilen emeklerde ilgililere helal edilmez. Otuz yıl kırk yıl çalışanın, bir aylık bakan ve üç aylık vekil kadar değerinin olmadığı yerde adaletten haktan dem vurmak ne insanlıkla nede Müslümanlıkla bağdaşır.