Uzun yoldan gelen seyyah, yorgun ve dalgın bir şekilde evine giderken aniden karşısına çıkan vahşi bir hayvanı görerek korkudan sendeler. Can havline kapılan bu seyyah kendisini karşısına çıkan karanlık kuyunun boşluğuna bırakır. Tepe taklak aşağı doğru düşerken kuyu duvarında bir dal görerek o dala tutunur.
Vahşi hayvandan kurtulduğuna sevinirken birde ne görsün, tutunduğu dalı biri siyah diğeri beyaz iki fare durmadan kemiriyorlar. Kuyunun dibinde ise devasa bir ejderha yukarı doğru ağzını açmış avının düşmesini bekliyor. Zavallı seyyah bir tarafta korkudan tir tir titrerken diğer taraftan kurtulmanın çarelerini düşünür. Tam o anda aklını başından alan bal peteğine gözü takılır. Her şeyi unutarak kendini balın lezzetine kaptırır.
Aklını bala kaptıran bu zavallı adam, içinde bulunduğu durumun sonuçlarını aklına bile getiremez. Sonuçta farelerin kemirdiği dalın kopmasıyla, gafil seyyah kuyunun dibine düşerek helak olur. Bu hikayedeki kuyu dünya hayatını, ejderha nefsani sıfatları, bal aldatıcı fani lezzetleri, beyaz ve siyah fare geçen fani ömrü temsil etmektedir. Seyyah da bu şartlar altında şu imtihan alemine gelen yolcudur ki, eğer gaflete dalarsa, onu bekleyen helakten başka bir şey değildir.
İnsanoğlu, sadece kendi istek ve arzularının peşinde koştukça, dünyanın fani olduğunu unutmaktadır. Hal böyle olunca da, geçici mutluluklar, eğlenmeler, nefsani istek ve arzuların peşinde koşmalar ve bu duyguları tatmin etmekten başka bir amaçlarının olmadığını düşünmektedirler. Gaflet içinde yaşayan insanlar sadece dünyanın geçici süsüne takılıp istediklerine sahip olmak için bir ömür çaba harcarlar, bu çabaları da boşa çıkınca hayal kırıklığına uğrarlar, hayal kırıklığına uğramamak için ise gaflet uykusundan uyanmak lazımdır.
Gaflet halinin devam etmesi, kişinin kendini doğru yolda sanmasına neden olur, ama doğru yolun eğri yolcusu olmuştur. Gaflete düşen, zamanla maneviyat halkasının dışına doğru da sürüklenir. Bu durumdan kurtulmak için öncelikle tefekkür etmeliyiz. Ayrıca asıl vatanımızın ahret alemi olduğunu, bu dünyanın ise geçici olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Ölümü hatırda tutmalıyız. Ancak bunları yaparak gafletten kurtulabiliriz.
İnsanoğlu her zaman ve her yerde gerek inanç yönüyle, gerekse zihni olarak hep uyanık olmak zorundadır. Çünkü bu dünyada ve ahrette nelerle karşılaşacağını düşünerek uyanık davranıp gaflete düşmemelidir. Aklını çıkarlarıyla meşgul ederek zamanını geçirmeye çalışırsa öyle bir an gelir ki, değil çıkar elde etmeyi elindekinden de olur. Tıpkı hikayede anlatıldığı gibi..
Kişinin gaflet içerisinde olması sadece kendine zarar vermekle kalmayıp çevresine ve ülkesine de büyük zararlar vermesine vesile olur. Tarih incelendiğinde görüleceği üzere gaflet içinde olan liderlerin dünyada nelere mal olduğu örneklerle doludur. Günümüzde de aynısı yaşanmaktadır. Eğer kan ve göz yaşı durmuyorsa gaflet içinde olan yöneticilerin düştükleri çıkar rezaleti sonucu ülkelerini ne hale getirdikleri gözlerden kaçmamaktadır.
Bir kişinin gaflete kapılması sonucu bile, kimlere nasıl zararlar verdiği, inançların nasıl yok edilmeye çalıştığı, milyonlarca insanın açlığa mahkum edildiği, acı ve ızdırap içerisinde yaşamak zorunda bırakıldıklarına şahit oluyoruz. Bunların en canlı örnekleri Ortadoğu ülkelerinin yanı sıra ülkemizde de yaşanmaktadır. Yıllardır yitirdiğimiz canlar ve trilyonluk servetin sebebi aslında bir gaflet sonucudur.
Ne zamanki içine düştüğümüz gaflet uykusundan uyanırsak, ancak o zaman inançlarımızı Allah'ın emrettiği şekilde yaşarız. Ülkemizde sulh ve sükuna kavuşuruz. Kölelikten kurtulur hürriyetimizin tadına varırız. İnsan olduğumuzun hisseder, geleceğe güven içinde yürürüz. Gaflet içinde olduğumuz sürece de yarınımızdan emin olmadan ve birilerinin bizi kurtarmasını bekleriz. Allah'ın ipine sarılma yerine kendimize aracılar tayin ederek dinden dahi çıkarız.