Gelin hep beraber dünle bu günü bir karşılaştıralım. Nereden nereye geldiğimizi ve o günlerle bu günler arasındaki değişikliklerin neler olduğunu şöyle bir kıyaslayalım. Yazıma öncelikle dedemden duyduklarım ve bilahare kendi yaşadıklarımla devam ederek takdiri sizlere bırakmak istiyorum. Rahmetli dedem zaman zaman bizleri etrafına toplar geçmişte yaşadıklarını hem anlatır hem de ağlardı. Belki de bizlere mesaj verirdi.Kardeşini vatan uğruna Çanakkale de şahit verdiğini, kendisinin ise Karsta askerken terhis olduğunda Yozgat'a yaya bir bucuk ayda geldiğini, gelişi sırasında gündüzleri bir taraftan eşkıyadan saklanırken diğer taraftan kızılcık yayıldıklarını akşamları ise yol yürüdüğünü anlatırdı. Askerken askerlerin gece yatarken giydikleri postal veya çarıkları başlarının altına koyduklarını aksi halde başka bir asker tarafından açlık nedeniyle bunların yenildiğini. Yine bindikleri ve top taşıyan at ve katırların pislediklerini de karıştırarak içlerinden buldukları arpaları ayıklayıp yıkadıktan sonra kavurarak yediklerini anlatırdı. kendilerine bit düştüğünü ve bir çok askerinde hastalıktan öldüğünü söylerdi. İşte ülke bu fedakar insanların verdiği mücadele ile sonucu kurtulmuş ve yeni Türkiye cumhuriyeti kurulmuştu.
Dedemin anlattıklarından ve tarihin tanıklık ettiği olaylara kulak vermeye devam edecek olursak, Çerkez Ethem'in Yunana katılmasıyla askerlikten kaçan yandaşlarının Türkmen köylerine yaptıkları baskınlar sonucu halkın malına el koyuşuna ve namusunu kirletişine şahit oluyoruz. Sadece de bununla da kalınmayıp, sömürü düzeninin bittiğini gören aşiret reisleri kendi yandaşlarını ayrı bir devlet olmaları gerektiğini kurulan bu yeni hükümetin zulmüne son vermek teziyle ayaklandırmaları. Sahte şeyh ve ağaların din elden gidiyor hezeyanlarıyla halkı kandırmaları, ayrıca bunlarla birlikte binlerce yıl birlikte yaşadığımız başka uyruklu komşularımızın silaha sarılmasıyla çıkan isyanlar yaşanmıştır. Diyeceksiniz ki yedi düvele meydan okuyan bu halk bunlara nasıl müsaade eder diye düşünebilirsiniz. Yine dedemin anlattıklarına bakıldığında o dönemde köylerde erkek kalmadığını, çoğunun şehit olduğunu kalanların ise askerde olduğunu söyleyerek köyümüzde biri ben olmak üzere iki erkek vardı bizde sakat gazilerdik derdi. Bu olanlara rağmen her türlü imkansızlıklarla yeni cumhuriyetimiz atasının rehberliğinde hepsiyle baş ediyor, üstüne üstelik bugün satılan fabrikaları da kuruyordu.
Yaşadığım döneme gelince şahit olduklarıma ve okuduklarıma bakıldığında çıkarcılar, iç ve dış düşman durmuyor geçmişte yaşananların yeni versiyonlarını piyasaya sürüyorlardı. Ülkede alevi sünni ayrımı körüklenip, evler yakılıp insanlar öldürülürken siyasiler olanlara çözüm yerine hep bir birlerini suçladılar. Amaçları üç oy daha fazla alıp saltanatlarını sürdürmekti. Her parti gençleri çıkarları uğruna kullanma adına örgütler kurup, bunları hem kendileri kullanıyor hem de dış güçlere kullandırıp öldürülmeleri yetmiyorcasına ,yağmalar, banka soygunları yaptırarak, köyleri ve şehirleri, sokak, sokak bölüşüyorlar, dönemin askerleri ise olayları önleme yerlerine bir yerlerin emrine girmiş olayları durdurmak için olgunlaşmasını bekledik diyecek kadar kendi ülkesinin çökmesine zemin oluşturuyorlardır. Aynı askerlerimiz Başka devletlerin emriyle ihtilallar yaparak demokrasiyi askıya alıyor, insanları idam ederek halk arasındaki kamplaşmalara yeni halkalar ekliyorlardı. Siyasi partiler muhalefetteyken şikayet ettiği konularda, iktidara gelince yaptıklarıyla eskiyi aratıyor yandaşlara devletin tüm imkanlarını sunarken geri kalanını insandan bile saymıyordu. Bürokratla uyguladıkları politikalarla prof çocuğu prof, doktor çocuğu doktor, hakim çocuğu hakim, asker çocuğu asker olurken köy çocukları ise o çok savunulan köy enstitülerinde okutularak tekrardan köye mahkum ediliyor veya şehirlerde kapıcı yada resmi kurumlarda hademe oluyordu.
Sade vatandaşlar arasında oluşan olumsuzluklar için vatandaş köyde hazırladığı heybe dolusu hediyelerle aracılar vasıtasıyla karakolun ve ya hakimlerin evinin yolunu tutuyor, ayrıca arzuhalcilere kaz gibi yolduruyorlardı. Problemleri çözmesi gerekenler halktan daha çok nemalanma adına konuyu uzattıkça uzatıyor, rahmetli Karakoç'un şiirlerine dize oluyordu. Köylü ürettiği mahsulünü satamıyor, sattığının da parasını alamıyordu. Kağnı arabası koşuyor, tırpanla ekin biçiyor, dövenle harmanı sürüyor yaptığının karşılığında dönümünden bire beş mahsul aldığında şükrediyordu. Çarık veya soğuk kuyu ayakkabı giyiyor, hastalandığında doktora gidemediği için bağıra bağıra ölüyordu. Tüm bunlara rağmen hırsızlık ve hile bilmediği için kendi üretti doğal besinlerle besleniyor, güvenin sonsuz olması sonucu geceleri kapısı açık uyuyabiliyordu. Yardımlaşmayı insanlığın ve inancın gereği sayıyor helali haramı bilerek kalbinde Allah korkusunu yaşıyordu. Ülkesi için her türlü fedakarlığı yapıyor fabrika üstüne fabrikalar kuruluyordu.
Dün dediğimiz zamanla bugün arasında bir asra yakın zaman geçti. Tabi ki teknoloji ilerledi her konuda kolaylıklar sağlandı, bir çok derde deva bulunmasının yanında demokrasinin ilerlediği söylendi. Madem ki bunlar oldu ise yaşamda da dünle bugün arasında büyük değişiklikler olması gerekir. Vatan uğruna şehitler veriliyor mu, elbette verilmeye devam ediyor. Eski dönem ile bu günün farkı ise, o gün genç yaşlı köylü şehirli zengin fakir vatan için birlikte çarpışırken bugün fakir fukara şehit oluyor diğerleri parayı verip askere bile gitmiyor. Ancak her türlü ülke nimetlerinden ise bunlar faydalanıyor. Geçmişte çarığını yiyenler bugün konteynırlardan artıkla besleniyor. tepeler ise ejder meyvelerle ile ballı börekli kahvaltılar yapıyor. Eski dönemde Çerkez Ethem, aşiret reisleri, sözde alimler ve partilerin gençlik kolları ile milleti birbirine kırdırırken bugünse; onların yerine geçen PKK, FETÖ, IŞID gibi terör örgütleri ve partilerin gençlik örgütleri devletin kılcal damarlarına kadar sızarak bazıları gizli bilgilerimizi dış güçlere pazarlamakta, parti yandaşları ise kamplara ayrılmış bir birlerine karşı diş gıcırdatmaktadır. Ayrıca bunlar siyasilerden ve dış güçlerden dünkünden daha çok destek görmektedir. Eskiden olmayan bugün olanlar ise parti liderlerinin birbirlerine yaptıkları galiz küfürlerde mahkemelik olmalarıdır.
Bugün halkın bazı gerçekleri görmesiyle birlikte Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Sağ- Sol ayırımlarına ve bir kısım kışkırtmalara rağmen itibar etmemesidir. Sözde bazı tarikat ve cemaatlerin bir çok yerden destek görmelerine rağmen saygınlıklarının olmaması. Dış ve iç mihrakların tahrikleriyle yapılan kışkırtmalara rağmen halkın sağ duyulu olması ve darbelere karşı tek yürek halinde duyarlı olunmasıdır. Halkın direnmesine rağmen bir kısım siyasiler ve partiler üç oy uğruna bu odakları diri tutarak halkın üstüne salmaya devam etmeleridir. Siyasi partilerin bazıları oluşturduğu gençlere kefen giydirerek, kurumlar bastırarak insanları darp etmeye devam ediyorlar. Eskiden oluşturulan yandaşlara devlet nimetleri peşkeş çekilirken bugün bu adeta yandaşların ayakları altlarına serilip yedirilirken yiyenler tüm geçmişimize küfrediyor. Devletin kuruluşu olan Sayıştay hangi yorganı kaldırsa pis kokularla karşılaşıyor.
Yine eskiden işlerini gördürmek isteyen vatandaşlar aracılar vasıtasıyla işinin olduğu yerlerdeki söz sahiplerine rüşvetler gönderirken, şimdilerde geçmediği köprünün, gitmediği hastanelerinin parasıyla birlikte yapılan her işin karşılığı adeta haraç gibi alınıyor. Dün Köyden şehre gelen kendini geçindirecek bir iş bulurken, bugün dünden kalma fabrikalar satılıp insanlar sokağa salınıyor. Kapıların açık yapıldığı dünden bu güne gelindiğinde hırsıza kilit dayanmadığı gibi sokakta ya kapkaça uğruyor veya bir kurşuna kurban gidiyorsun. Asayiş sadece tepelerin korunması olmuş vatandaş Allah'a emanet hale gelmiştir. Suçlular sokakları işgal ederken, vatandaş evine kapanmış malını canını namusunu koruyamaz olmuştur. Ülkede açlık ise seferberlik sonrası duruma dönüşmüş Üç beş kişi aş yerken gerisi taş kaynatır duruma düşürülmüş, gündem ise problemleri çözme yerine sen bana şunu dedin bende sana şunu derime dönüşmüş. Demek ki dünle bugün arasında değişen şeyler iyiye değil daha da kötüye gidiş olmuştur.