Türklerin geçmişinde bayram olayına ilk defa Kaşkarlı Mahmud'un yazdığı "Divar"da rastlanmaktadır. Kaşkarlı kitabında "Bedhrem" olarak belirttiği bayram kelimesinin Oğuzların "Beyrem" şeklinde çevirerek kullandıklarını belirtir. Türklerde bayram ve festivaller eğlenme ve sevinme günleri olarak kutlanırmış. Bayramlar eski atalarımızca "Bayram yeri" denen meydanlarda kutlanmıştır. Bu yerler çiçeklerle süslenip, çıralarla aydınlatılırmış. Bu da gösteriyor ki bayram ve festivaller geceleri de kutlanmıştır. Bu günden farklı tarafı o günün dini inançlarının, teknolojisinin ve bayramların kutlanış şekillerinin farklı olmasıdır.
Tabi ki bu bayramların kutlandığı dönemde Türkler İslam olmadıkları için bayramların Kurban ve Ramazan bayramı olmayıp milli bayramlar olarak kutlanmasıdır. O dönemlerde her ne kadar bayram kutlama zamanları belirtilmese de, bayram yerinin çiçeklerle süslenmesine bakıldığında zamanın ilk bahar olması olasıdır.
Türklerin Hunlardan beri bayram şeklinde kutladığı özel günleri vardır. Beşinci ayda "Lung-Cınğ" adı verilen büyük bir bayram kutlaması yaptıkları, bu bayramda "Gök Tanrı" için at kurban edilerek dini inançlarını yerine getirmelerinin yanında, çeşitli eğlence ve müsabakalarda yapıyorlardı. Bu müsabakaların en önemlisini ise at yarışları oluşturmaktaydı.
Hunlardakine benzer bayramlara Göktürklerde de rastlanmaktadır. Göktürkler her yıl belirli bir zamanda "Ecdat" mağarasında ataları için kurban keserlerdi. Ayrıca bunlarda beşinci ayda "Gök Tanrı" için kurban kesiyor, sonrasında topluca eğleniyorlardı. Genç kızlar ayak topu oynuyor, topluca kımız içiyorlardı. Atalarımızda kadın erkek ayırımı olmayıp herkese insan olarak bakılırdı.
Aynı bayram Uygur Türklerinde de vardı. Onlarda bayramda önce "Gök Tanrı"ya kurbanlarını sunup topluca eğleniyorlardı. Buradan varılan sonuca bakıldığında ise, Türklerin İslamiyet'i kabullerinden öncede Orta Asya'da kendilerine has hayat tarzları ve inançları olduğu gibi, kendi değerleri doğrultusunda bayramları da olmuştur. Bu bayramların oluşunda inançların yanında sosyal olaylar da önemli bir etkendir.
Kutlanan bu bayram ve festivallerin hangi inançtan ve sosyal olaydan doğduğuna bakıldığında; tabiat ve iklim şartlarının insan hayatının ve düşüncesinin oluşmasında önemli bir etken olduğu görülür. Ata yurdumuz Orta Asya'nın yaşamak için son derece elverişsiz oluşu gelmektedir. Burada kışları dondurucu soğuklar, yazları kavurucu sıcakların tarıma elverişli olmamasıdır. Bu nedenle Türklerin geçim kaynağı hayvancılık olmuştur. Aslında anılan iklim yapısı buna bile izin vermiyor, hayvanlar ölüyordu. Ekonomik yönden Türkler perişan oluyordu.
Bunun için Türkler hayatlarında kış ve yaz yer değişiklikleri yaparak "kışlak" ve "yaylak"larda geçirmek zorunda kalıyorlardı. Atalarımızın hayatında kışlar mahrumiyet hayatı, yazlar ise sıkıntılardan kurtuluştu. Bunların yanında sosyal olaylarda ayrı bir etken oluşturuyordu. Sosyal olayların oluşumunda bir çok faktör birden rol alırlardı. Bunlardan Ergenekon Destanı da Türk milli bayramlarının oluşmasında önemli bir etkendir.
Bilindiği üzere Manas Destan'ı dışındakiler derlenerek yazıya geçirilmediği için tam sayılmazlar. Buna rağmen diğer Türk destanlarını tarihi kaynak kitapları arasında parçalar halinde bulmak mümkündür. Ergenekon Destanında biri Çin Yıllıklarında, diğeri Moğol İlhanlı tarihçisi Resideddin'in "Camiü't-Tevarih" adlı eserinde iki ayrı versiyonu bulunmaktadır.
Bu versiyonlara göre Göktürklerin Aşina ailesi düşmanları tarafından imha edilir. Yapılan bu imhadan geriye bacakları kesilmiş küçük bir çocuk kalır. Bir dişi kurt bu çocuğu bularak mağaraya götürüp emzirerek büyütür. Olayı öğrenen düşmanları çocuğu öldürmek isteseler de, kurt çocuğu gizli geçitten Ergenekon vadisine götürerek düşmanlarına karşı korur. Kurt burada yetişkinliğe erişen çocukla birleşerek on oğlan çocuğu doğurur. Bu oğlan çocukları büyüyünce dışarıdan kız alıp evlenmek suretiyle çoğalırlar.
Aradan geçen dört yüz yıl sonra Aşina ailesine Ergenekon vadisi dar gelmeye başlar. Buradan dışarı çıkmaya çalışmalarına rağmen yol bulamadıkları için çıkamazlar. Vadiyi kapatan dağlardan birinin tamamen demir olduğunun görülmesi üzerine, bir demirci ustasının tavsiyesi üzerine demir dağda körükler kurulup dağın bir kısmı eritilerek oluşturulan delikten Göktürkler çıkarak Orta Asya'ya yayılırlar. İşte o gün Göktürkler için bir bayram olur.
Göktürkler her yıl bu gün "Ecdat Mağara'sına" giderek burada ataları için kurban keserler. Kağanlar ise demiri ateşte kızdırarak bir örs üzerinde döverler. Ergenekon Destanına temel olan bir diğer tarihi olay ise; Çin kendisi için tehlike olarak gördüğü Hun Devletine siyasi olarak son vermek üzere 216 yılında Hun boylarını bir birinden ayırarak her birini bir yerleşim birimine yerleştirip başlarına da Çinli valiler tayin eder.
Sayıları on dokuzu bulan Hun boyları bir asır boyu hareketsiz bir hayat yaşadıktan sonra 4. yüzyılda Çin'de çıkan karışıklıklardan da faydalanarak yeni Hun Devletlerini kurarlar. Bunlardan biriside Kansu bölgesinde kurulan Kuzey Liang Devletidir.
Göktürk devletini kuran Aşina ailesi de Kuzey Liang Devletine bağlı boylar arasında yer alıyordu. Tabgaç Türk devleti 439 yılında korkunç bir darbe ile Kuzey Liang devletine son verince aşina ailesinin bu darbeden kurtulan fertleri kaçarak Avarlara sığınırlar. Katliamlarla gerçekleşen bu darbeden kurtulan Aşina ailesi Çin kaynaklarına göre beş yüz aileden ibarettir.
Altay dağları eteklerine yerleşen Aşina aileleri burada uzun süre demircilik yaparak Avarlara silah üretirler. Geçen bir asır içerisinde güçlü bir kavim haline gelen Aşina aileleri başta belirtilen Göktürk Ergenekon Destanına konu olmuşlardır.
Tüm eldeki kaynaklara bakıldığında bayram ve festivaller eski atalarımızdan günümüze kadar değişik şekillerde kutlanarak geldiğidir.