Efsaneye göre Simurg (Zümrüdü Anka), bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilirmiş. Öyle ki, bütün kuşlar ona inanır, başları sıkıştıkça Simurg'un kendilerine yardım edeceğini, onları hep zor durumlarda kurtaracağını düşünürlermiş.
Zümrüdü Anka, öleceğini hissettiği zaman kendisine ağacın kuru dallarından bir yuva yapar ve hiç bir zaman ne olduğu anlaşılmayan bir yapışkanla yuvayı sıvarmış. O yuvanın içinde ölümü beklermiş. Ta ki güneş bütün görkemiyle ortaya çıkıp, kuru dalları yakıncaya kadar... Simurg oluşturduğu yuvada yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğarmış...
Bu kısır döngü sürerken, kuşların başına bir gün öyle bir talihsizlik gelmiş ki, Simurg'tan yardım istemeleri gerekliymiş. Birden Simurg'un uzun zamandır hiç görülmediğini fark etmişler. Öyle çok beklemişler ki yuvasından çıkıp havalanacağı anı... Sonunda umudu kesmişler. Tam her şeyin bittiğini düşündükleri bir anda, çok uzaklarda bir ülkede, Simurg'un kanadından bir tüy bulunmuş. Umutları yeniden yeşeren bütün kuşlar, birlik olup o'nun yuvasına gitmeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üstünde olan, görkemli Kaf Dağı'nın ta tepesindeymiş. Oraya ulaşmak için, yedi dipsiz vadiyi geçmek gerekiyormuş. Bu vadiler öyle zorluymuş ki yolda bir sürü kuş kaybolmuş...
İlk önce nefs vadisine giren kuşlar öyle şaşırmışlar ki, burası sanki bir cennetmiş. Her şey varmış. Bir anda her şeyi isteyeceklerini fark etmişler... Hiç sınır yokmuş. Zevke, sefaya, bütün emellerine kavuşabilirlermiş. İnsanlara anlatılan masallarda ki gibi; çalışmadan, uğraşmadan mevki makam sahibi bile olabilirlermiş. Çok kuş vadinin sihrine kapılmış, öyle çok şey istemiş ki... Bu vadide bir sürü kayıp vermişler.
Aşk vadisine gelince bütün kuşların gözlerini bir sis kaplamış. Gördükleri biçimsiz şekilleri, taşları, odun parçalarını, birer sülün, birer kuğu sanmışlar. Gözleri kör olmuş. Kapılmışlar sürüklenmişler.
Buradan cehalet vadisine geçtiklerinde her şey güzel gelmiş gözlerine, Simurg kuşunu bile unutmuşlar. Nereye gittiklerinin ne önemi varmış ki. Orada da gök yüzü, burada da gök yüzü. İlginç nesneler görmüşler, kayamı ağaç mı ne fark edermiş ki. Önemsedikçe düşünmemişler. Düşünmedikçe unutmuşlar, unuttukça yükleri hafiflemiş, gülümsemeye başlamışlar...
İnançsızlık vadisine girdiklerinde ise birden her şey anlamını yitirmiş. Ne olacakmış ki Simurg'u bulsalar. Kesin öleceklerini iddia edenler olmuş. Simurg'un bulunamayacağını söyleyenler olmuş. Bu kadar yolu boşuna geldiğini, emeklerinin boşa gittiğini düşünenler olmuş. Kanadı yaralanan bir kuşun aşağı düştüğünü, hepsinin başına gelebileceğini bağıra bağıra söylemişler. Yolu tamamlayamayacaklarını yada tamamlasalar da hiç bir işe yaramayacağını söyleyip geri dönmüş bir sürü kuş...
Kalan kuşlar yalnızlık vadisine girince bir korkudur sarmış. Vadi de sadece kendileri varmış gibi endişeye kapılmışlar. Acıkan sadece kendi karnının doymasını düşünmüş. Tek başına avlandığı için de başarılı olamayıp daha büyük hayvanlara yem olmuş. Her biri kendi başına hareket etmiş yönünü bulmaya çalışmış. Sanki kimse yokmuş gibi yapa yalnız hissetmişler. Oysa ki milyonlarca kuş aynı amaç için uçuyormuş.
Dedikodu vadisine ulaştıklarında, vadinin her köşesinden fısıltılar duyulmaya başlamış. En arkadaki kuş, Simurg Anka'nın yeniden doğuşta tüylerinin yandığını söylemiş. Öndeki kuş bunu duymuş, yanan tüylerin çıkmadığı için Simurg'un gizlendiğini söylemiş. Bir öndeki kuş bunu duymuş, morali bozuk olduğu için Simurg'un saklanırken, onu görenlere zarar verdiğini söylemiş. Daha öndeki kuş bunu duyunca, herkese zarar veren Simurg'un, dayanamayıp kendini öldürdüğünü söylemiş. En öndeki kuşa gitmeye gerek kalmadığını, Simurg'un toprak olduğu bilgisi gelmiş. Bir çok kuş geri dönmüş...
Bütün kuşlar "Ben" vadisine girer girmez, içlerinde değişik bir his uyanmış. Kiminin kanadı biçimsiz gelmiş. Kimine diğeri, her şeyi bildiğini iddia etmiş. Yanlış yolda gidiliyor diye kargaşa çıkmış. Her kafadan bir ses çıkmış. Herkesin fikri varmış ve doğruymuş. Sanki milyonlarca farklı yol varmış gibi... Hepsi en önde lider olmak istemiş. Öne geçmek için bir birini ezip durmuşlar... Ta ki "Ben" vadisini çıkıp uzaklaşana kadar.
Ve nihayet Kaf Dağı'na vardıklarında, dünyadaki bütün kuşlardan geriye sadece 30 tane kalmış. Zorlu vadilerden geçen bu 30 kuş yuvaya vardıklarında bir de öğrenmişler ki SİMURG ANKA "Otuz" demekmiş. Yani kurtarıcı, bilge, mükemmel kuş; yedi vadiyi geçen kuşmuş. Nefsine hakim olan, körü körüne bağlanmayan, düşünen, kendini geliştiren, kendine ve başaracağına inanan, hep birlikte hareket edilmesi gerektiğini bilen, yalnız olmayı tercih etmeyen, dedikodu yapmayan ve önemlisi egosunu eğiten kuşlar Simurg'muş...