13. yüzyıl ortalarında Selçuklu Devletinde Edebi dil olarak Farsça devlet işlerinde ise Arapça kullanılıyordu. Halk ise öz dili olan Türkçeyi kullanıyordu. Böylesinde bir ortamda birlik ve düzenin sağlanması için ilk şartı olan dil birliğinin gerekliliği idi. Bunu gören Karamanoğlu Mehmet Bey birliği ve dirliği gerçekleştirmek üzere harekete geçer. Öncelikle Toroslar üzerinde yaşayan tüm Türkmen boylarını çevresinde toplar.
Dünyanın en köklü ve en zengin dillerinden biri olan Türkçemizi 13 Mayıs 1277’de "Şimdiden gerü hiç gimese divanda, dergahta, bergahta ve dahi her yerde Türk dilinden özge söylemeye" diyerek yayınladığı fermanıyla Anadolu’da ilk kez devlet dili (resmi dil ) Türkçe olarak kabul edilmiştir.
Karamanoğlu Mehmet Bey etrafına topladığı Türkmen boylarından oluşturduğu ordusuyla Konya’ya girmelerinden sonra da burada yaşayan Selçuklu Türkleri, Karamanoğulları ile birlik olmuşlardır. Karamanoğlu Mehmet Bey, Konya'da da 'Türk'üz, öyleyse Türkçe konuşmamız gerekir' diyerek “ orada da dil birliğini sağlamıştır.
Türkçemiz resmi dil olmasından bu güne gelinceye kadar çeşitli merhalelerden geçerek gelişmiş ve zenginleşmiştir. Cumhuriyetin kurulmasından sonra ise Baş Öğretmenimiz Mustafa Kemal'in öcülüğündeki yapılan devrimlerle dilimizin gelişmesine önem verilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kültür kurumlarından biri olan Türk Dil Kurumu 12 Temmuz 1932’de kurulmuştur.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde dil ve tarih, Atatürk’ün de en çok değer verdiği konuların başında gelmiştir. Önce 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurumuş ardından da millet olmanın en önemli temellerinden biri olan dilin geliştirilmesi düşüncesi ile Atatürk’ün önderliğinde Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri'nin İçişleri Bakanlığına başvurusu üzerine sonradan adı Türk Dil Kurumuna çevrilecek olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuş ve ilk Türk Dil Kurultayları düzenlenmiştir.
Atatürk’ün herkesçe bilinen “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü, bugün kimi çevrelerce istismar edilse de bu sözün bir bütün olarak ele alındığında -“Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene” şeklinde düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Atatürk’ün dil konusundaki şu sözleri de, dilin bir milletin varlığı ve devamı için nasıl bir öneme sahip olduğunu işaret etmektedir.
-“Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin."
-"Ülkelerini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
-"Kat’î olarak bilinmelidir ki Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır.”
-“Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti münakaşa edilemez.”
Bugün ses bayrağımız olan Türkçemiz Atlantik'ten Çin denizine kadar konuşulan ve dünya dilleri arasında 5’nci, ana diller arasında 3’ncü sırada yer almaktadır. Dünyada yaklaşık 400 milyon kişi Türkçe konuşmaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle Türkçenin resmi dil olarak kabulünün 740. yıl dönümünü ve Türk Dil Bayramını kutluyorum. Dilimiz üzerinde oynanmak istenen oyunlara karşı da Türk'üm diyen herkesi duyarlı olmaya çağırıyorum.