3 Mayıs Türkçülük bayramı deyince, bir çoğumuz 3 Mayısta 1944 yılında Türk gençlerin nümayişi sonrası o günün iktidarının Rusya'ya şirin gözükme adına bir kısım Türkçü büyüğümüzü tutuklanması olarak anılarak kutlamalar yapılmaktadır. Tarih olarak o gün seçilmiş olabilir ama Türkçülük deyince tanımından başlayarak tarihin derinlerine inilmesi gerekmektedir.
Türkçülük, Türkizm ve Pan-Türkizm tüm Türk halklarının kültürel ve politik birliğini amaçlayan; 1880 lerde Osmanlı Devletinde ve o zamanlar Rusya İmparatorluğu'nun bir parçası olan Azerbaycan'da yaşayan Türk aydınları arasında ortaya çıkan bir harekettir.
1905 yılında ki Rus Devrimi öncesi Azeri ve Tatar aydınlar tarafından ortaya atılan Türkçülük fikri, 1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyet ile Osman Devleti'nde de geniş yer bulur. İttihat ve Terakki yönetimi içinde Ziya Gökalp'ın başını çektiği Turancı görüş hakim olmuştur. Osmanlı Komutanlarından Enver Paşa 1918-1922 yılları arasında karışıklık içinde olan Rusya'da Turan fikrini yaymaya çalışırken öldürülür.
Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk milliyetçi ve Turancı görüşleri öne çıkararak banknot ve pullara Türklüğün sembolü olan bozkurt resimlerini bastırtmıştır. İsmet İnönü dönemine gelindiğinde ise Turancı örgütler kapatılıp, liderler takibata uğratılarak işkencelere uğratılıp ağır ceza mahkemelerinde yargılattırılmışlardır.
Tüm Rusya'da Müslümanların ortak idealleri olan bir araya gelinmesi fikri, Çarlık Rusya'sında yaşayan Tatar ve Azeri aydınlar arasında 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren taraftar bulmaya başlar. Tüm Slavların birliğini savunan Panslavizm hareketine benzetilen hareketin adına Pan- Türkizm adı verilir.
Rusya'da yaşayan Türklerin kültürel hareketini başlatanının öncüsü Kırımlı İsmail Gaspıralı'dır. Gaspıralı çıkardığı Tercüman gazetesi aracılığı ile Rusya'da yaşayan Türkler arasında ortak bir yazı dili oluşturmaya çalışmıştır. Oluşacak ortak dilin bel kemiğini Türkiye Türkçesinin oluşturmasını, ancak tarihi Türk lehçelerinden de faydalanılması gerektiğini savunur. 1905 yılındaki Rus Devrimiyle birlikte 15-28 Ağustos 1905 yılında Gaspıralı, Hüseyinzade Ali Turan, Yusuf Akçura ve Zeki Velidi Togan öncülüğünde Nijni Novgorod kentinde Rusya'daki yaşayan tüm Müslümanları bir kongrede toplarlar. 1906 yılına gelindiğinde devrimin başarısız olması üzerine kongrenin ileri gelenlerinin pek çoğu Rusya dışına kaçarlar. Kaçanların çoğu da Türkiye'ye gelerek İttihat- Terakki hareketine katılırlar.
Ruslar Türkçülüğü tanımlarken, Türk gerici burjuva-toprak ağalığı çekim merkezinin kendi maksadı doğrultusunda bütün Türk dilli halkları Türkiye hakimiyetine sokmayı öngören ırkçı bir kavram olarak tanımlamaktadır.
Osmanlı Devleti döneminde Orta Asya'daki Türkler 16. yüz yılda Sokulu Mehmet Paşa'nın Don-Volga nehirlerini birleştirme projesiyle gündeme gelmiştir. Şayet proje o dönem gerçekleşmiş olsaydı, Don ve Volga Irmakları bir kanalla birleştirilerek Osmanlı Devletine hazar yolu açılacaktı. Böylece Osmanlı Asya'da bulunan Türklerle irtibata geçebilecekti. Osmanlı devletinde Dış Türklere karşı asıl ilgi 1896 yılında Fransız tarihçi Leon Cahun'ün Asya Tarihine Giriş; Türkler ve Moğollar adlı eserinin Necip Asım Bey tarafından yapılan Türkçe çevrisi Türkçü hareketin dönüm noktasından biridir.
Yusuf Akçura 1904 yılında Osmanlıcılık ve İslamcılık akınlarına karşı, Üç Tarz-ı Siyaset adlı kitapçığı yayınlar 1908 yılına gelindiğinde Dünyadaki yaşayan Türklere durumlarını, etkinlik ve eserlerini öğretmek üzere Yusuf Akçura, Necip Asım, Veled Çelebi, Rıza Tevfik ve Agop Boyacıyan tarafından İstanbul'da Türk Derneği kurulur.
1911 yılında kurulan Türk Yurdu Cemiyeti Orta Asya Türklerine yönelik siyasi görüşler ileri sürer. 1912 yılında kurulan Türk Ocağı ise Türkçü ve Turancı görüşün asıl odak noktasını oluşturur. 1913 yılına gelindiğinde Türk Ocağı, İttihat Terakki hareketinin siyasi desteğini tam olarak alır. İttihat Terakki hareketinin ideloğu Ziya Gökalp Turancı düşüncenin sözcüsüdür. Ayrıca Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Halide Edip, Fuat Köprülü ve Munis Tekinalp yazı ve şiirleriyle Turan görüşünün savunucularından belli başlılarıdır.
Enver Paşa'nın 1914 yılında başlattığı Sarıkamış taarruzunun stratejik olarak asıl hedefi Kafkasya üzerinden Orta Asya'daki Türk egemenliğini kurmaktı. Ancak bu girişimin yenilgiyle sonuçlanması sonucu hedefe varılamamıştır. Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Türk birliği ile 1918 yılında Azerbaycan ve Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtararak bağımsızlığını ilan eder. Turan'ı kurmaya yönelik bu girişimde, maalesef Osmanlı Devletinin diğer cephelerde yenilmesiyle son bulur.
Azeri Türkçülerin dergisi olan Kurtuluş 1934-1939 tarihleri arasında Mehmet Emin Resulzade tarafından Berlin'de yayınlanır. Kazak asıllı Mustafa Çokay ise Türkistan Milli Konseyi yayını Yaş Türkistan Dergisini 1931 yılından itibaren Berlin'de yayınlamaya başlar. İdil Ural Milli Komitesi ise Yeni Milli Yol Dergisini Tatarca olarak diğerleri gibi 1932- 1939 yılları arasında Berlin'de yayınlar. Tüm bu dergilerin amacı Turandır. Adı geçen dergilerin hepsi 1939 yılında Alman- Sovyet ittifak antlaşmasının kurbanı olarak almanlar tarafından kapatılır.
Milli mücadele'de İttihat ve Terakki'nin Türkçü ve Turancı kadrolarının önemli bir rol oynamasına rağmen TBMM hükümeti 1920 yılından itibaren bu akıma karşı kesin bir tavır alır. Bunun sebebi ise 1920 yılında Sovyet rejimi ile Ankara arasında kurulan diplomatik yakınlıktır. Turancı görüşün tanınan lideri Ziya Gökalp Türkçülüğün esasları adlı eserinde Turancılığı uzak mefkure ilan ederek yeni bir Türkçülük tanımı getirir. Eserinin basımından iki ay sonra Mustafa Kemal tarafından milletvekili adayı yapılır.
Mehmet Emin Yurdakul Turana doğru şiir kitabının yeni baskısında bazı şiirlerini değiştirerek Turan sözcüğü yerine vatan sözcüğünü getirir. Ahmet Ağaoğlu, Halide Edip ve Yusuf Akçur'a 1922-1923'de çeşitli vesilelerle Turancılıktan vazgeçtiklerini deklare ederler.
Cumhuriyet döneminde üstü kapalı biçimde de olsa Turancılığı savunan ilk eser Reşet Saffet Atabinen'in 1930 yılında yayımladığı Türklük ve Türkçülük adlı kitabıdır. Kitap Türk Ocağı tarafından yayınlanmıştır. Bunun üzerine 1931 yılında Türk Ocakları Atatürk'ün emriyle kapatılır. 1932 yılında Reşit Galip'in emriyle üniversiteden atılan Zeki Velidi Togan yedi yıl Almanya'da kaldıktan sonra Türkiye'ye dönerek 1939 yılında yayınladığı Bugünkü Türkistan ve Yakın Mazisi esriyle gelecekte gerçekleşmesini umut ettiği Turan hayalini anlatır.
1930'lu yıllarda yeniden güçlenen Türkçülük ve Turancılık düşüncesinin en ateşli savunucusu Hüseyin Nihal Atsızdır. 1931-1932'de Atsız Mecmua'yı 1933-1934 ve 1943-1944'te Orhon adlı Türkçü mecmuayı yayınlar. 1939 yılında Bozkurt Dergisini çıkaran Reha Oğuz Türkkan ile 1943'te Kopuz adlı Türkçü dergiyi çıkaran Fethi Tevetoğlu o dönemin Turancı fikir önderleridir. 1941-1944 yıllarında Orhon Seyfi Orhon Çınar altı dergisini yönetir. Bu dergide yazan emekli general Hüseyin Hüsnü Emir "Her Türkçü Turancıdır, her Turancı Türkçüdür" diyordu.
Nazi Almanya'sının yenilmesi ve Türkiye'nin İngiltere-ABD ittifakına yaklaşmasıyla birlikte basınımızda Türkçülere karşı bir linç girişimi başlar. Faris Erkman 1943'te yayınlanan En Büyük Tehlike adlı kitabında "Pan-Türkist ve Turancılara saldırarak bu görüş mensuplarını yabancı devletlerin emrinde olmakla suçlar.
İsmet İnönü 1944 ocağında Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı emekliye sevk ettikten sonra 3 Mayıs 1944'te İstanbul ve Ankara'da Türkçü gençler Komünizm telin mitingleri düzenlerler. 9 Mayıs 1944'te Şükrü Saraçoğlu hükümeti aralarında Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Necdet Sancar, Fethi Tevetoğlu ve Alparslan Türkeş'inde bulunduğu otuz kişiyi tutuklatır. Bir yıl tutuklu kalan bu kişiler tabutluklarda işkencelere tabi tutulurlar.
1950'li yıllarda Demokrat parti ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın kurduğu Millet Partisi içinde yer alan Turancı hareket, 1969 yılında isim değiştirerek Milliyetçi Hareket Partisi olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Turancıları bünyesinde toplamıştır. Günümüzde ise Türkçülerin oyunu alan, ancak Türkçülük Bayramını yasaklayanların yönetimindedir.