Dünya tarihine bakıldığında Türk milleti hep var olmuş, günümüzde de var olmaya devam etmektedir. Buna karşılık bir çok millet tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup gitmişlerdir. Türkler ise yer kürede kimi zaman tek, kimi zaman iki ve kimi zaman da bir kaç devletle birlikte temsil edilmiştir. Elbette ki, bu durumun bir nedeni olması gerekir. İşte bunun başında da Türk'ün dili, dini, geleneği, ananesi ve kurumları yer almıştır. Bunlar yerlerini korumaya devam ettiği sürece Türklüğün var olması devam edecektir.
İşte bu güzel hasletlerimizden olan bir kaçını sizlerle paylaşarak geçmişimizi yad edip, geleceğe bakışımıza da ışık tutmayı bir Türk olarak borç bildiğimi buradan ifade etmek isterim. Bir kaçını sıralayacak olursak; Geçmişte evlerin pencerelerinin önünde çiçek yetiştirirken, iki renk çiçeğin ayrı bir önemi bulunmaktaydı. Eğer cam önünde sarı çiçek varsa o evde hasta bulunduğunu, sokaktan geçmekte olanların ve seyyar satıcıların yüksek sesle bağırıp konuşmayarak hastayı rahatsız etmemeleri yönünde uyarının işaretidir. Kırmızı çiçek varsa, evde gelinlik çağında genç kızın bulunduğunu, gençlerin konuşurken ölçüsüz laf etmesinin önlenmesini sağlamak içindir.
Evlerin duvarlarına bugünkü gibi falancanın şatosu, malikanesi ve villası gibi yazıların yerine "Ya Malikül Mülk" yazılırdı. Bu ise "Ey Allah'ım bütün mülk senindir. Ben kapının kölesiyim, her şey senden benim aslında hiç bir şeyim yok" anlamındaydı.
Evlere gelen misafirlerin ev sahibi tarafında ayakkabısının burnunu dışarıya doğru değil de içeriye doğru bakacak şekilde çevrilirdi. Bunu yapmakla, misafire "Biz senin misafirliğinden çok hoşnut kaldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekleriz" mesajı verilirdi. Bugünkü gibi, gelen misafir ne zaman gidecek diye bakılmazdı.
Eve gelen misafire verilen kahvenin yanında su da ikram edilirdi. Misafir aç ise suyu, tok ise kahveyi alırdı. Eğer misafir suyu almışsa aç anlamına geldiği için hemen sofra kurulur misafirin karnı doyurulurdu. Dil ucu ile misafire aç mısın diye sorulmazdı.
İnsanlar için vakıflar kurulduğu gibi, kuşlar içinde vakıflar kurulurdu. Bunlardan "Göçmen kuşlar vakfı" göç yolunda ve değişik nedenlerle yaralanmış göçmen kuşların tedavisinin yapıldığı vakıftır. Darı vakfı ise kışın kar ve buz üzerine kuş yiyecekleri bırakılarak kuşların beslenmesi için çalışma yürütürdü.
Evlerde çocuklar dahi hiç kimse ayakta yemek yemezlerdi. Önce eller yıkanır, sofraya aile birlikte oturur, evin en büyüğünün besmelesi ile yemeğe başlanır ve yemek sonrasında dua edilirdi.
Bir evde cenaze olduğu zaman, o evin komşuları on gün boyunca oraya yemek taşırdı. Kimse onların işiteceği şekilde gülüp eğlenmeyerek yaslarına ortak olurdu.
Evlerin kapı tokmağında "Ya Fettah" yazılırdı. Bunun anlamı ise bütün kapıları açan ve sıkıntıları gideren anlamına gelirdi. Şimdi ise iş yerlerinin kapılarına "itiniz" yazılıyor. Ayrıca ev kapısında iki tokmak bulunurdu. Kilit kullanmak komşuyu inciteceği için kapıdaki iki tokmak bir birine bir kurdeleyle bağlanırdı. Bu durum ise evde yoğuz anlamına gelirdi. Ayrıca kapılardaki tokmaklar ev sahibinin sosyal ve kültürel kimliği hakkında bilgi verirken, sanatsal açıdan da bir anlam ifade ederdi. Dış kapılarda iç içe yada üst üste iki tokmağın bulunmasının nedeni de. Bunlardan büyük olanının kalın ve tok ses çıkarırken, küçük olan ise ince ve tiz ses çıkarmasıdır. Bu durumda büyük tokmak çalındığında eve gelenin erkek, küçük tokmak çalındığında eve gelenin kadın olduğunun işareti olmasından dolayı karşılamada ona göre olunurdu.