Ülkemiz insanına Şaman ve Şamanizm nedir diye sorulduğunda, büyük çoğunluğu bilmediğini söylerken, bildiğini iddia edenlerin kahir ekseriyeti de Türklerin eski dinleri olarak bilmektedir. Halbuki Şamanizm'in bir kültür olduğudur.
Şamanizm, genellikle Sibirya'da yaşayan halkların dinsel inanışlarının ifade ederken, Kuzey Asya halklarında "büyücü, sihirbaz" anlamına gelen Şaman kelimesinden türemiştir. Çok geniş bir alana yayılmış olan Şamanizm, Türk kültürününde bir öğesini oluşturmaktadır.
Şamanizm, bazı yazarlarca 18. ve 19. asırda bir din olarak gösterilmiş, aynı tarihlerde Hıristiyan papazları da Şamanizm'i bir din olarak görmeyerek sihirbazlık, kötü ruhları kovma, hastalıkları iyileştirme çalışmaları, üfürükçü ve gelecekten haber veren kahincilik olarak görmüşlerdir.
20. Yüzyıla gelindiğinde ise bir kısım yazarlar Şamanizm'in sadece Ural-Altay halkının dini olarak bildirmişlerdir. Ohlmarks'a göre ise Şamanizm din sayılmasa da yayıldığı bölgelerde dinin yerine geçmiştir. Şamanizm'le ilgili en eski bilgiler ise Çin kaynaklarında bulunmaktadır.
10. yüzyılın 1. yarısında İbn Fazlan'ın verdiği bilgilere bakıldığında Ural-Hazar havzasında yaşayan Türk boylarının Şamanist oldukları anlaşılmaktadır. Şaman ve Şamanizm'in ortaya çıkışına dair çok çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Şamanistler doğada iyi ve kötü ruhların olduğunu kötülüklerden korunmak için ruhlarla ilişki kurma çarelerinin aranması olduğudur.
İlkel insanlar kötü ruhların kötülüğünden korunmak için daha güçlü insanlara sığınmıştır. Aile reisi veya deneyimli kişiler Şamanlık yaparak bu insanları korumuşlardır. Böylece, bilahare Şamanlık meslek halini almıştır. Bu gelenek, özel ruhsal güç ve gelenekte yatkınlıkla donatılmış olan kişiyi, yani Şaman'ı uyutma ve telkin yoluyla çeşitli şiddete cezbe haline sokup, sıkıntı ve felaketin nedenini bularak ona karşı tedbir almayı ruhlardan sorup öğrenmektir.
Din tarihi bakımından; ruhların Şaman ile olan ilişkilerini, ayin ile de onların çağrılmasını ve Şaman'a rehberlik etmesini sağlar. Etnografya bakımından ise, ayin yerinin düzenlenmesi, müzik yoluyla ruhların taklit edilmesini. Toplumsal özellik bakımındansa, kabile reislerinin büyük bir mevkie sahip olduğunun göstergesidir. Ruh bilim bakımından; cezbe durumunda büyük bir şiddet göze çarpar.
Yine ohlmaks'a göre kuzey ve güney bölgesi halkları arasında Şamanizm'de ayrılıklar bulunduğu. 20. yüzyılda bazı yazarlar ise kuzeyde yaşayan Koryak, Yukagir, Tunguz ve Yakut gibi halklarda isteriye benzeyen bir takım ruhsal hastalıklardan bahsedilmektedir Özellikle kadınların yakalandığı meryak ve menerik denilen sinirsel hastalıkların yaygın olduğunu. Şaman adaylarının mesleğe çağrıldığında geçirdikleri sinir nöbetleriyle benzerlik taşıdıkları da göze çarpmaktadır.
Bu koşullar altında ortaya çıkan Şamanizm sayesinde, her hangi bir felaket yada sıkıntı karşısında eli kolu bağlı kalan halk ayin sırasında ruhlarla ilişkiye geçen Şaman'ın ağzından teselli edici haberler alarak kendilerini avutmaya çalışmışlardır. Bu şekliyle Şamanizm Kuzey Asya halkları arasında adeta din yerine geçerek, bütün kuzey kutup uygarlığına damgasını vurmuştur.
Şamanizm'in çok eski zamanlarda güneydeki anaerkil kültürden çıkarak kuzeye göç etmiş olduğu dahi ileri sürülmektedir. Şamanizm'in eski zamanlarda güneyden gelen Budizm dalgası ile güney halklarına geçtiğini öne sürenlerde var. Ohlmarks'a göre gerçek olan bunun tam tersidir.
Bazı yazarlar Mevlevilerin semasını bile Şamanizm'le açıklamaktadır. Delfi, kahinliği de bir tür Şamanlık olarak kabul etmektedir. Meuli ise, Şamanizm'in İskitler aracılığı ile Traklara geçtiğini ileri sürmektedir. Bugün etnografya ve kültür tarihi araştırmaları ile İndo Cermenlerinin eski dinleri ve buna ait törenler Şamanizm'le açıklanmaktadır. Nehring'e göre Gök Tanrı ile onun adına yapılan kurban töreninin kökeni Asya olup, İndo Cermenlere Altay halklarından geçmiştir.
Fuat Köprülü ise, Orta Asya Türk-Moğol Şamanizm'inin Yesevi, Rifai, Kalenderi, Haydari, Bektaşi ve Torlaki gibi İslami tarikatları üzerindeki etkileri göstermeye çalışmıştır. Şamanizm'in eski Çin kültürü üzerinde de etkisi olduğu bizzat Çin kaynaklarından da anlaşılmaktadır. Aynı kaynaklar M.S. 1. yüzyıla kadar Kuzey Moğolistan'da yaşayan Hun ve Hiungnular ile M.Ö. 1. yüzyıldan M.S. 3. yüz yıla kadar Doğu Moğolistan'da yaşayan ve Mançurlarla akraba olan Uhuan'ya da Dun Hunların Şamanist oldukları bildirilmektedir.
Hunların bir kolu olan Dulgaslar ile Tobalar'da Şamanist'tir. Göktürklerin kısmen, eski Uygurların ve nihayet 10. yüzyılda Ural- Hazar çevresinde yaşayan bazı Türk boylarının İbn Fazlının verdiği bilgiye göre Şamanist oldukları anlaşılmaktadır. Bir çok Eskimo gurupları da Şamanist sayılıyordu. Sonradan Müslüman, Budist ya da Hıristiyan olan Türk Moğol halklarında Şamanizm'in izlerine halen rastlanmaktadır. Bugün Altay, Abakan ve Yakut Türkleri Şamanist'tir.
Şamanlığa bağlı halklar çeşitli din ve kültürlerin etkisi altında kaldıkları için Şamanist dünya anlayışını tam ve açık biçimde belirlemek çok zordur. Şamanistler dünyayı, gök, yeryüzü ve yer altı olmak üzere üç kısma ayırırlar. Yukarı dünyada Ülgen ile ona bağlı iyi ruhlar bulunur. Orta dünyada insan oğulları yaşar. Aşağı dünyada ise Erlik ile ona bağlı kötü ruhlar yaşar.
Türk-Moğol halklarında başlangıçta Gök'e tapılmıştır. Çin, İran ve Fin halklarında aynı anlayış hakimdir. Asya'nın kuzey bölgesinde Gök için kullanılan kelimenin Gök Tanrı, göğün belirli bir katında ve insana benzeyen bir varlık olarak düşünülmektedir. Yalnızca Gök Tanrı diye çağrılma yerine, Altay Türkleri Ülgen de demektedir.
Kam, ayin sırasında göğe çıkarken 7 yada 9 engel veya durağı aşmak zorunda kalır. Bu katların bazen 17'ye de çıktığı görülmektedir. Gök için yapılan ayinlerde kurulan çadırlar doğrudan göğü simgeler.