Kavak ve sarmaşığın hikayesi, haddini bilmezlerin ahvalinden haber veriyor bize. Efendim, dalları heybet ile göğe uzanan ulu bir kavak ağacının yanında bir sarmaşık filizi boy vermiş. Baharla birlikte sarmaşık filizi kavak ağacının gövdesine sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurun ve güneşin etkisiyle hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacının boyuna yetişmiş. Sarmaşık bir gün kavak ağacına sormuş: " Sen kaç ayda bu hale geldin?" Kavak: " On yılda" demiş. Sarmaşık kibirle yapraklarını sallayarak gülmüş ve " On yılda mı? Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!" demiş.
Kavak: " Doğru, haklısın" demiş ve başka bir şey dememiş. Derken günler günleri kovalamış yazın sıcak günleri yerini sonbaharın serin havalarına bırakmış. Sonbaharın ilk rüzgarları ile birlikte sarmaşığın nazenin yaprakları savrulurken üşümeye başlamış. Sonra yavaş yavaş büzülüp aşağı doğru inmiş sarmaşık. Endişe ile kavağa sormuş: " Bana neler oluyor ağaç?" "Ölüyorsun" demiş kavak. "Niçin?" diye sormuş sarmaşık. Kavak sarmaşığa haddini bildiren sözü söylemiş: "Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için."
İnsan hayatı da kavak ve sarmaşık gibidir. İnsanoğlu bulunduğu konuma gelirken bilgi birikimi, deneyim ve tecrübesi ile gelmişse neyi nasıl yapacağını bileceğinden hiç bir dış etken kendisini olduğu yerde yok edemez. Ancak birilerinin himmeti ile hak etmediği yere gelmişse, tıpkı sarmaşık gibi en ufak bir sıkıntı karşısında ufalanıp yok olmaya mahkumdur. Bu durum da zararı sadece kendisi değil, bulunduğu ortama da çektirir. Eğer Ülkemiz bu gün bir kriz anaforu içinde kıvranıyorsa, bunun asıl nedeni sarmaşık gibi birden büyüyüp ne yapacağını bilmeyerek kendisini bitirirken işgal ettiği makamın gereklerini de yerine getiremeyerek topluma zarar vermektedir.
Ehil ve liyakat sahibi olmayan, sırf yandaşların nemalandırılıp onurlandırılarak devlet makamlarının peşkeş çekilmesi sonucu, eğitimde, dış politikada, ekonomide, can güvenliğinde, işsizlik ve pahalılıkta, yasaların yok sayılmasında, etrafımızın ateş çemberine dönüşmesinde, itibarımızın kaybolmasında ki neden makamlara hak etmediği halde gelen bürokratların ayazda kalmış sarmaşık gibi yığılıp dökülmeleridir. Tüm bunlar görülüp bilindiği halde, itiraflardan öte bir yol izleniyor mu derseniz, izlenmediği görülmektedir. Halen yaz sıcağında büyüyen sarmaşığın boyunun uzaması gibi suni uygulamalar görülmektedir.
Tüm olanlar ortada iken, yıllardır soğuk sıcak demeden ayakta kalarak hazmede hazmede büyüyen kavaklar gibi olan insanlara bahaneler bulunularak, ölmüş sarmaşıkların hesabını bunlara sormaya kalmak halkın aklıyla alay etmekten başka ne olabilir ki? Halkımız bütün olanları gözleriyle gördüğü halde ille de sarmaşık her mevsim güçlü diyebiliyorsa, o halk ya afsunlanmış, ya da gelecekte bir şeyler kapabilir miyim diye çıkar peşinde koşup tüm milletin geleceğini tehlikeye atan aymazlardır. Sarmaşık gibi fersizler ise bu durumu kullanarak ömürlerini ne uzatırsa kar diyecek kadar ucuz ve çıkarcılardır.
Unutulan ise her mevsimin kendine has özellikleri olduğu, tabiatın bile bir dengesinin bulunup o döngü içerisinde canlıların var ve yok oluşlarının bulunduğudur. Kavak ağacını besleyen tabiat ana sarmaşığı nasıl ki kışın kurutuyorsa, bir gün gelecek bu millette uyandığında kimi nerelere nasıl getirip ülkeyi kurtaracağını bilecektir. Hani bir söz vardır "Deniz dalgalanmayınca durulmazmış." Şu an dalgada sörf yapanlar yarın kıyıda bekleyeceklerdir. İnanıyoruz, inandığımız içinde ümidimizi kesmiyoruz. Sarmaşıkların kavak'ın yerini alamayacağını da biliyoruz. Bunu görüp gözleyen ve vicdan sahibi olanlarda görecek ki her şey yerine layıktır. Herkese layık'ı olan verilip, layık olmayanlar ellerden alınacaktır. O zaman sarmaşıklar böbürlenme yerine kavaklardan özürde dileyeceklerdir. Gönül arzu eder ki, o günler tez zararlarımız daha az olsun.