Türklerin Anadolu'daki izlerine rastlanması oldukça eskilere dayanmaktadır. Bu izler Türklerin Anadolu'ya ilk akınlarıyla başlar. Bu akınlarında ilki Hunlar tarafından yapılanlarıdır. Asya'dan Avrupa'ya göç eden Türklerin bir kolu dördüncü yüzyıl sonlarında Kafkasları aşarak Anadolu'ya gelip, Erzurum ve Malatya'ya ilerlerler. Aynı kol tekraren geriye dönerek Avrupa'ya ilerleyen ana kola katılırlar.
Bilahare İslamiyet'i kabul eden Türklerin bir kısmı Abbasilerin himayesine girerek, gösterdikleri üstün askeri başarılarından dolayı Suriye, Elcezire ve Doğu Anadolu'yu askeri bir bölge haline getirirler. Daha sonraları buralara Horasan ve Maveraünnehir'den gönüllü olarak getirilen Türkleri yerleştirirler.
Dokuzuncu yüz yıldan itibaren Afşin, Ferganeli Ömer, Semerkantlı haris ve Vasıf gibi Türk komutanların yönetimindeki ordular Bizans'a karşı büyük askeri başarılar elde etseler de, Anadolu'ya yerleşmek üzere Türk akınları Büyük Selçuklu Devleti tarafından başlatılmıştır.
Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan önce Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Oğuzlar, Gazneli ve Karahanlılar Devletinin büyük baskıları altında yaşamak zorunda bırakılmıştılar.
Bu baskılardan kurtulabilmek ve daha özgür yaşama adına Tuğrul ve Çağrı beyleri yeni yurt bulmak üzere keşif harekatına mecbur bırakılırlar. İki liderin aldığı bu karar doğrultusunda Çağrı Bey emrindeki kuvvetlerle Gazneli Devletin toprağı olan Horasanı geçerek bin on beş yılında Azerbaycan yoluyla Doğu Anadolu'ya girerek Van gölü çevresini kontrolü altına alır.
Müteakiben kuzeye yönelen Çağrı Bey Nahcıvan ve Gürcistan üzerine yürür. Yapılan keşif harekatı sonucu, Çağrı Bey ordularıyla birlikte tekraren bin yirmi bir yılında Maveraünnehir bölgesine geri döner. Çağrı Bey, Tuğrul Beyle yaptığı görüşmede yaptığı keşif hakkında bilgi verirken, Bizans'ın kendilerine karşı koyacak güçte olmadığını, Anadolu'nun iklim ve toprak şartları itibariyle yaşamlarına uygun olduğunu ifade eder.
Bu durum karşısında Anadolu'ya yerleşme konusunda fikir birliğine varan liderler, Anadolu'ya yerleşmek üzere yeni akınlar başlatırlar. bin kırk yılında ki Dandanakan savaşı sonrası kurulan Büyük Selçuklu Devleti döneminde ise akınlar daha da hızlanır.
Diğer Oğuz boylarının da Büyük Selçuklu Devletine katılmasıyla daha da güçlenerek Anadolu'nun üzerine yürürler. Bu akınlar esnasında yapılan bir çok savaşta üstün başarılara imza atılarak, bir çok yerleşim yeri fethedilir. Tuğrul Beyin vefatı sonrası ise yerine oğlu Alpaslan geçer.
Alpaslan'ın Büyük Selçuklu Devletinin tahtına geçmesiyle Anadolu'ya yapılan akınların daha da hızlanmasıyla birlikte 1064 yılında Azerbaycan'a gelen Alpaslan, Gürcistan'ın tamamını fetheder. Bizans'ın himayesi altındaki Ermeni ve Gürcü prensliklerini kendi himayesi altına alır.
16 Ağustos 1064 yılında surlarıyla meşhur Bizans'a bağlı Ani kalesi ve Kars çevresinin Alpaslan tarafından fethiyle başlayan Anadolu'nun fethi zamanla diğer bölgelerinde fethinin kapısını açarak Ön Asya'nın Türk yurdu olmasının yanında, Türklerin Avrupa'nın içlerine kadar ilerlemesine vesile olur.
Bu nedenledir ki, Türk tarihinin dönüm noktalarından biri Anadolu'nun fethidir. Bu fetihle birlikte Türkler yeni ve ebedi olan bir vatana kavuşmuştur. Fethedilen Anadolu topraklar üzerinde sırasıyla Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletleri kurulmuştur.
Bu fetih harekatları sonucu yapılan Türk yerleşimini hazmedemeyen, Türkleri geldikleri topraklara geri göndermek üzere o gün oluşturdukları "Şark meselesi" ve bugünkü "Büyük Orta Doğu Projesi" ile halen bizimle uğraşırlar. Batı zaman zaman içimizdeki hainleri de satın alarak kafamızı ağrıtmaya devam etmektedir. Bunu anlamayan veya anlamakta zorlanan kuş beyinliler ise bu projede görev alarak Türklüğe ihanet etmeyi kendilerine görev atfetmekteler. Bugünkü yaşadıklarımızda bu oyunun bir parçasıdır.