22 Ekim 1958 günü Kürt aşiret reisi Barzani Kerkük'ten büyük bir yürüyüşle Süleymaniye'ye gider. 24 Ekim günkü geri dönüşü esnasında Kürtlerin yüzlercesi büyük taşkınlıklar çıkartarak önlerine gelen her Türk'e hakaret ederler. Yaptıkları eylemlerde taşıdıkları pankartlar ve attıkları sloganlarla Kerkük bizimdir şehri terk edin diye tehditler savururlar. Bu davranışları Türklerin sabrını taşırarak, karşı koymaları ve müdahaleleri beraberinde getirir. Aynı günün gecesi Barzani bir evde Kürtlerin ileri gelenleriyle yaptığı toplantı da yeni planlar yaparak talimatlar verir. Daha önceki nümayişçi Kürtler hava alanı dönüşü büyük hadiseler çıkarmalarına rağmen hiç bir makam bunlardan hesabını sormaz.
Türklere ait mağazalar tahrip edilirken, Türkçe tabelalar indirilir. İnsanlara tacizler yapılırken darplar devam eder. Olanlara tahammül edemeyen Kerkük garnizon komutanı Türk asıllı binbaşı Hidayet Aslan Bey kalp krizi geçirerek vefat eder. Komutan için on binlerin katılımıyla bir cenaze töreni düzenlenir. Cenaze dönüşü bu kalabalık her şeyi yapacak bir ruh hali içinde olmasına rağmen Ata Bey'in uyarılarıyla vakur bir şekilde yürüyüşlerini 2. ordu komutanlığı önünde sonlandırır.
Olanlar iki taraf arasında büyük bir gerilim yaratır. Buna rağmen 8 Marta kadar bir hadise olmayıp sakinlik içerisinde geçer. Bu zaman diliminin olaysız geçmesinin nedeni ise, Barzani'nin küçümsediği Türklerin hiçte yutulacak lokma olmadığını görmesidir. Planlarında değişiklik yapan Barzani, daha büyük hazırlıklar yaparak hükümet güçlerini de arkasına almak suretiyle konuyu çözme arzusundadır.
8 Marta gelindiğinde Kasım iktidarına karşı Musul'da Arap asıllı Şevvaf ayaklanır. Ancak bu ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılır. Musul'daki 2. ordu komutanı Türk asıllı general Tabakcılı İhtilala destek olmak gerekcesiyle tutuklanır. Yerine ise Barzani'nin planı gereği yandaşı Albay Davut el Cenabi tayin edilir. Bu zat ilk iş olarak garnizonda ne kadar Türk asıllı subay, er ve sivil memur varsa sürgüne gönderir. Bazıları ise tevkif edilerek tutuklanır. Uygulanan terör ortamı haziran ortasına kadar devam ettirilir. Bu üç ay döneminde Türklere kan kustururlar.
Bu süreçte Türkçe gazete yayınları durdurulur, yazarları ve çalışanları tutuklanır. Böylece Beşir, Afak ve belediyenin Türkçe olarak yayınladığı Kerkük gazeteleri yayınlarına son verilir. Cenabi'nin özel emriyle Türkmenlere ait iş yerlerine baskınlar yapılarak yapılan aramalar sonunda bir çok Türkmen tutuklanır. Türkmenlerin tamamı silahtan arındırılarak kendilerini savunmaktan yoksun bırakılırlar.
14 Temmuz 1959 yılında darbenin ilk yıl dönümünü kutlama hazırlıklarında, Türkmenlerinde hazırlık komitesinde olması emredilir. Çünkü nüfus olarak kentte Türkmen nüfus fazladır. Türkmenlerin olmadığı bir etkinliğin anlam taşımayacağı bilinmektedir. Türkmenler yapılan etkinlikleri gösterilerle zenginleştirmek ister. Ancak yürüyüş başlayıp da 14 Temmuz kahvesinin önüne gelindiğinde bir el silah sesi duyulur. Arkasından otomatik silahlar kan kusmaya başlar. Katılımcılara su ve içecek ikramında bulunan kahve sahibi Kerküklü Türkmen Osman Hıdır şehit edilir.
Olaylar üzerine sokağa çıkma yasağı konur. Ancak sokağa çıkma yasağı dışın da tutulanlar sokaklarda ölüm saçmaya devam ederler. Şehir üç gün boyunca talan edilir. Önceden tespiti yapılan Türkmenlerin evlerine baskınlar yapılır. Liderler tasfiye edilirken cesetler arabaların arkasına bağlanarak sokaklarda sürüklenir veya elektrik direklerine asılır. Asılan cesetler buralarda üç gün boyunca asılı kalarak teşhir edilirler.
Irak hükümeti ve Barzani'ye bağlı Kürt guruplarının en iğrenç, en insanlık dışı katliamları böylece gerçekleşmiş olur. Bu katliamda yirmi beşi lider konumda olmak üzere, onlarca Türkmen katledilir.