Her seçim öncesi bazı basın-yayın organlarında; “Trakya’da doğalgaz bulunduğu, Güneydoğu’da falanca kuyudan petrol fışkırdığı, yerli otomobilimizin yollara çıktığı, yerli uçağımızın göklerde uçtuğu…” şeklinde müjdeli (!) haberleri okuruz. Ayrıca din istismarı da ayyuka çıkar: O kadar ileri gider ki, maazallah (Tanrı korusun, esirgesin) şirk sayılabilecek, “Bize oy verenlere ahirette hesap sorulmayacak” ifadesi bile kullanılır.
Son senelerde televizyona çıkan konuşmacılar; “algı”dan, “algı oluşturmak”tan, “algı yönetimi”nden bahsetmekte ve sıkça bu sözcükleri dillendirmektedirler. Hatta ülke olarak yoğun şekilde “algı operasyonu” altında olduğumuzu söylemektedirler. Aslında bazılarının yaptıkları konuşmalara bakarsanız, bu propagandayı kendileri gerçekleştirmektedirler. İnterneti taradığınızda bu konuda yazılmış bir çok makale bulabilirsiniz. Belki çoğunuzun bildiği bir kavramdır ama, isterseniz önce “algı” nedir, bir bakalım!..
Türk Dil Kurumu (TDK) Büyük Türkçe Sözlük’te: “Algı” (ruh b.); “Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak” olarak tanımlanmıştır. Psikoloji ile ilgili bir terimdir. Ancak, bu terim başka alanlarda da kullanıldığı için, sözlükte farklı tanımları da yapılmıştır. “Algı”; (Felsefe Terimleri Sözlüğü): “Bir şeye dikkati yönelterek, duyular yoluyla o şeyin bilincine varma. Bir nesne duyular aracılığı ile algılanır, ancak algı duyusal izlenimlerden daha fazla bir şeydir, bilinçli bir farkına varmadır, duyumları bilince ileten bir olaydır. Algıda: a. algı olayı, b. algı içeriği, c. algı nesnesi ayırt edilir. Algılar şu iki türe ayrılabilir: 1. Dış algı: Dışdünyadaki nesnelere yönelen, onlarla ilişkili olan algı. 2. İç algı: İçdünyanın gerçeklerine (ruhsal durumlar, ruhsal edimler, ruhsal içerikler) yönelen ve onlarla ilgili olan algı.”; (Ruhbilim Terimleri Sözlüğü): “Bir olay ya da bir nesnenin varlığı üzerine duyumlar yoluyla edinilen yalın bilinç durumu.” ve (Yöntembilim Terimleri Sözlüğü): “Olay, nesne ve durumlar karşısında duyumlar aracılığıyla kazanılan ilk bilinçlilik.” olarak açıklanmıştır.
“Algı”; bireylerin duyguları ile edindikleri bilgileri anlaması ve kendine bir yol çizmesidir. Algının oluşmasında; bilgi birikimimiz, tecrübelerimiz, moral ve motivasyonumuz, ruh halimiz, çevremizde olup bitenlere duyarlılığımız etkili olmaktadır. Eğer okumayan, bilmeyen, araştırmayan, sorgulamayan, itaat ve biat kültürü ile yetişen, dışa kapanık, bağımlı biriysek; “algılama yeteneğimiz” zayıf, hatta yok demektir. Onun için algı operasyonları, cahil kesimler üzerinde ve gelişmemiş ülkelerde daha etkili olmaktadır. Kişi kendini yetiştirmemişse başkalarının veya iç ve dış mihrakların / odakların etkisinde kalır; başkalarının bilgisi ile oturur-kalkar ve buraların esiri olur, sorgulamadan her söylenene inanır.
Birey olarak herkesin zaafları olduğu gibi toplumların da benzer zaafları bulunmaktadır. Bu zaafları iyi bilen “dış güçler” diye belirttiğimiz güçlü devletler, emperyalist devletler veya Uluslararası kuruluşlar, örgütler; diğer ülkeler üzerinde çeşitli yollarla “algı operasyonu” yaparlar. Bunlar yeni de değildir: Eskiden beri uygulanan yöntemlerdir. “Algı yönetimi” tabiri ilk defa Amerika’da tanımlandığı belirtilmektedir. Algı operasyonları, sadece dışarıdan da yapılmamaktadır: Ülke içinde bazı kişi ve kuruluşlar veya örgütler de uygulamaktadırlar. Seçim dolayısıyla gördüklerimizin, duyduklarımızın, yaşadıklarımızın hepsi açıkta, meydanda olmaktadır; ama anlayanlar için, algılayabilenler için… Ayrıca, burada önemli olan olayları bireylerin nasıl algıladıklarından daha çok nasıl algılattırılmak istendiğidir. Bu tür operasyonların amacı budur. Eğer kendimiz bilgi yönünden zayıf ve korumasızsak yapacağımız bir şey yoktur: Algı operasyonlarına, provokasyonlara, komplolara, manipülasyonlara, dezenformasyonlara (yalan haber / bilgi / senaryo) açığız demektir ve çabucak kapılır gideriz.
Prof. Dr. Ümit Özdağ, “Algı Yönetimi” adlı kitabının tanıtımında şöyle yazmaktadır: “İnsanların düşüncelerini kendilerine ait zannetmesi yani insanların algılarının yönetilmesi, başarılı bir propagandaya, etkili bir psikolojik savaşa, örtülü operasyona veya enformasyon savaşına maruz kalması sonucunda gerçekleşir. Tarih boyunca algıları yönetenler bu alanda mükemmeliyeti yakalamak adına yeni yöntemler keşfetmiş ve günümüzde bunu en üst seviyeye taşıyarak kişilerin özgür iradesini elinden alacak bir saldırı boyutuna getirmişlerdir. İleri propaganda, psikolojik savaş ve enformasyon savaşı teknikleri ile yurttaşın elinden seçme özgürlüğü alınabilmektedir. Yurttaş maruz kaldığı, zihnini hedef alan saldırıların farkında olmadığı için özgür olduğunu sanmaktadır. Bunun sonucunda algı yönetiminin demokrasi için bir tehdit boyutuna çıktığı bile söylenebilir.”
Sayın Arslan Bulut da (6 Mart 2019, Yeniçağ) “Lenin ve Hitler'in propaganda yöntemleri!” başlıklı köşe yazısında: “… Harvard Üniversitesi'nden doktoralı tarihçi ve Sovyet sistemi üzerinde uzman Prof. Peter Kenez’e göre, Lenin tarafından daha rafine haline getirilen propaganda yöntemleri şöyle:
1- Amaca ulaşmak için her yol mubahtır. Yaptıkların, ister ahlakî olsun, isterse olmasın, amacına ulaşınca onların hiçbir anlamı kalmaz.
2- Bir ordu komutanı edası ile emir ver, azınlıkta olmalarına rağmen kendi taraftarlarını çoğunluk diye tanımla.
3- Her krizi, her felaketi lehine kullan, yalan söyle, kriz ve felaketleri başkalarına yükle, suçu başkalarına at ve yandaş medya ile koro halinde karalamayı sürdür. İftira et izi kalır. Beyinlerdeki algıyı yönet. Bir şeyi ilk defa duyanlar hep ona inanırlar.
4- Muhaliflere aşağılayıcı, bölücü, inkâr edici sıfatlar yükle. Onlara ‘asalak’ de, ‘ihanet içindeler’ de, ‘yalancılar’ de. Kendinden öncekileri devamlı suçla.
5- İnsanları öldür, astır veya mahkûm et, geride kalan muhalefeti korkut, mahkemelerle, şikâyetlerle, polisle, sana bağlı milis güçleri ile din adamları ile...
6- Tarihsel gerçekleri inkâr et, kendi çıkarına göre değiştir, çarpıt ve hakaret et.
Aynı incelemeye göre ‘Hitler'in bazı yalakaları’ da onun hakkında şu tanımları yaptılar:
Adolf Hitler’i bize Allah gönderdi. (Robert Ley); Allah kendini Hazreti İsa şeklinde değil Adolf Hitler şeklinde gösterdi. (Alman İman Hareketi); Adolf Hitler bize Allah tarafından Almanya'nın ebediyete giden temel taşı olsun diye gönderildi. (Hitler Gençliği)
… İngiltere'de, İskoçya'da koyun çiftliklerinde koyun köpekleri vardır, bu köpekler gerçekten yetenekli hayvanlardır, koyunları otlaklara götürür ve getirir, sürüden bir koyunun ayrılmasına müsaade etmez. Bu köpekler sürünün sağında solunda dolaşarak bir bütün olarak koyunların hareket etmesini ve ağıla girmesini sağlar! …”
Rahmetli Cemil Meriç de: “Yığını kolayca kandırabilirsiniz, duyguları hiçbir temele dayanmaz. Yığın düşünmez, maruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince aslanlaşır, nöbet geçince her mukaddesi unutuverir. Büyük bir milletin duyguları ölçülü, düzenli, devamlıdır. Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz” der.
“Algı operasyonu” ile; olan bir şeyi olmamış gibi, var olan da yokmuş gibi insanlara sunulabilmektedir. Bir kaç gün önce “Facebook”da bir mesaj dikkatimi çekti: “Sayın Erdoğan, son 17 yıldır bu ülkeyi CHP’nin yönettiğine AKP’lileri ikna etti!” yazıyordu. Şaka gibi!..
Evet, ortada bir sürü gerçek var. Yaşanan tüm bu gerçeklere rağmen algı yaratarak, belki bazılarını kandırmak mümkündür ama, bir şeylerin ters gittiği de açıktır. Olayları çarpıtmakla veya haberlerin yayınlanmasına yasak koymakla gerçekler önlenemez.
Yani; hem kendi algılarımızı hem de dışardan empoze edilen algıları mutlaka sorgulamalıyız: Sadece ve sadece gerçeğin peşinde olmalıyız.