Ortaokuldan sonra Elbistan (Kahramanmaraş’ın ilçesi)’dan ayrılarak 1968 yılı Ağustos ayında okumak için Ankara’ya geldim. 50 yılı aşkındır bu şehirde yaşıyorum. (28 Kasım 1977’de Ankara’nın yerlisi olan eşimle evlenince -Nasrettin Hoca’nın fıkrası misali- tam Ankaralı oldum.) Okuduğum, evlendiğim, rızkımı kazandığım, yerleştiğim bu güzel şehri; Atatürk’ün neden başkent olarak tercih ettiğini hep merak etmişimdir.
26 Aralık Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 99.yıldönümüydü. Kısmet olursa bu yıl, yani 2019 yılında; 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışının ve Ankara’ya gelişinin yanı sıra, bu tarihler arasında uğradığı şehirlerin, yaptığı kongre ve toplantıların 100.yıldönümlerini kutlayacağız.
Başkentin Anadolu’ya taşınması düşüncesi ilk defa Helmuth Von Moltke tarafından 1850’li yıllarda ortaya atılmıştır. 18 Haziran 1883’te yarbay olarak Türkiye’ye gelen ve 16 yıl Türk ordusuna hizmet eden Mareşal Von Der Goltz; aynı yönde görüş açıklamış, Meşrutiyet’ten sonra (1908-1910) ikinci gelişinde (Askerî Şura Toplantısı’nda): “Başkentin İstanbul’dan Anadolu’ya nakledilmesini, çünkü stratejik yönden İstanbul’un başkent olmaya elverişli bir yer olmadığını, ulaştırma yollarının uçlarında ve sonlarında değil ortasında bir başkent aranması gerektiğini…” belirtmiştir. Helmuth Von Moltke’nin yanında 1838 yılında Anadolu’daki birliklere görevlendirilen Prusyalı Kurmay Yüzbaşı Baron Von Vincke tarafından Ankara’nın ilk planı ve haritası yapılmış ve 1854’te basılmıştır. 1886-1894 yıllarında Ankara Valiliği yapan Abidin Paşa zamanında şehre 20 km uzaktan su getirilmiş ve tren gelmiştir. Kaybolmaya yüz tutan “Tiftik Sanayi” canlandırılmıştır. Goltz’un Türkçe’ye tercüme edilen “Millet-i Müsellaha” adlı eseri, Mustafa Kemal Paşa’nın okuduğu kitaplar arasındadır.
Ankara, çok eskiden beri “Ahilik”in merkezidir. Tüm ticaret ve kervan yolları buradan geçmekteydi. Halkının çoğu Müslüman Türk’tü. 1914 nüfus istatistiğine göre köyleri ile birlikte şehrin nüfusu 84.665 olup, bu nüfusun 69.066’sı Türk’tür. I.Dünya Savaşı’ndan önce 27.000 olan merkez nüfusu, “Heyet-i Temsiliye” Ankara’ya geldiğinde 20.000 civarındadır. Savaş, göç, susuzluk, kıtlık ve 1917 yangını nedeniyle nüfusta azalma meydana gelmiştir. Artık, eski zengin ve güzel kent yoktur. Ticaret ise, nüfusun üçte birini oluşturan azınlığın eline geçmiştir. “Millî Mücadele”nin başladığı günlerde Anadolu’nun ortasında çorak, bakımsız, kerpiç evli, dar sokaklı ve tozlu küçük bir şehirdir.
(Not: Şehrin tarihçesinde adının nereden geldiği yazılmakla birlikte başka iddialar da söylenmektedir. Misal: Sibirya’da Angara nehrinin bulunması, Kazak efsanesinde Angara adlı bir yiğitten ve Buryat efsanesinde Angara adlı çok güzel bir kızdan bahsedilmesi, Yakutistan’da Angara isimli bir şehrin bulunması ve tıpkı Ankara gibi tiftik keçisiyle meşhur olması gibi. Tarih içinde zaman zaman Anadolu’ya gelip yerleşen Sakaların; Ankara’yla ilgili, ilgi çekici mirası bu isimdir. (Prof. Dr. Necati Demir, Tarih ve Arkeoloji, 18/06/2014)
Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nden sonra Kayseri yoluyla 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelir. Dikmen sırtlarında çok kalabalık bir heyet tarafından büyük gösterilerle karşılanır. Bütün Ankara halkı ayaktadır. Halkın yoğun tezahüratları arasında şimdiki “Meclis Müzesi” önüne gelinir. O zaman bu bina Fransız karargâhıdır. Fransız yüzbaşı Doburazo ve askerleri hayretle bakmaktadırlar. Bina, çok sürmez Meclis binası olur ve Türk Bayrağı çekilir.
Ankara’nın “Millî Mücadele”nin merkezi olarak seçilmesi tesadüfi değildir. Mustafa Kemal Paşa; daha İstanbul’dan ayrılmadan önce arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile bu meseleyi konuşmuş, yapacağı bütün işlerde olduğu gibi bu konuyu da bir “Millî Sır” olarak saklamıştır. Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra 20.Kolordu’yu Ankara bölgesine göndermesi, daha o günlerde bazı stratejik düşüncelerinin olduğunu göstermektedir. Bu düşüncesini Sivas Kongresi’nden sonra açıklamış, konu “Heyet-i Temsiliye” ve kumandanlar arasında görüşülmüştür: Ankara, Konya ve Eskişehir üzerinde durulmuştur. …müzakerelere iştirak edenler -sadece Kazım Karabekir Paşa hariç- çoğunlukla Ankara’yı uygun görmüşlerdir.
Ankara’nın “Millî Mücadele”nin karargâhı seçilmesinin siyasi, stratejik, jeopolitik ve psikolojik bir çok nedenleri vardır. Bunlar:
- Nüfusunun % 95 ‘i Türk’tür. Bölgede Türk nüfus yoğunluğu bulunmaktadır. Ankara halkı, çok zeki ve uzak görüşlü, biraz da tüccar ruhludur. Halk; Mustafa Kemal’in kişiliğinde, yurdun kurtarıcısını görmüş ve bu büyük insana çok büyük ve tarihi bir karşılama töreni yapmıştır. Seymenlerin “Vatan uğrunda ölmeye geldik Paşam” sözü, Atatürk’ü Ankara halkına çok bağlamış ve buradan “Kurtuluş Savaşı”nı güvenlik altında idare edeceğine inanmıştır.
- Halkın, hem maddî hem de manevî olarak Mustafa Kemal Paşa’ya ve “Heyet-i Temsiliye”ye destek vermeye ve yardım yapmaya hazır olduğu görülmüştür.
- Anadolu’nun merkezi konumunda, kuzey-güney ve doğu-batı yollarının kesişme noktasındadır. Tarih boyunca, stratejik yollar üzerinde olmasından dolayı geçilmesi zorunlu olan bir şehir durumundadır. Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya uğrayarak İstanbul’a giden milletvekilleri ile görüşmüş ve onların “Misak-ı Millî”yi ilân etmelerini sağlamıştır.
- “Kurtuluş Savaşı” süresince İnebolu - Kastamonu - Ankara hattı, bir anda çok önem kazanmıştır. Ankara’ya denizden en yakın yer İnebolu’dur. Güvenli oluşunun dışında coğrafî olarak da elverişli bir güzergâhtır. “Millî Mücadele”ye katılmak için İstanbul’dan Ankara’ya gelen devlet adamlarının ve aydınların büyük kısmı İnebolu yolunu tercih etmişlerdir.
- Zapt edilmesi güç, sarp bir tepe üzerinde, üç suru olan muhteşem bir kalesi bulunmaktadır. Evlerin kalenin etrafında olması şehre büyük bir güvenlik sağlamaktadır.
- Ali Fuat Paşa kumandasındaki 20.Kolordu’nun Ankara’da bulunması, bölgenin güvenliğini sağlamak açısından önemli bir unsur olmuştur.
- İstila tehlikesinden, işgal donanmalarının toplarından (füzelerden) uzak olması da önemlidir.
- İstanbul’a ve dış dünyaya demiryolu ile bağlıdır. Bu demiryolu Eskişehir üzerinden Konya ve Adana’ya doğru uzanmaktadır. Demiryolu ve telgraf şebekesinden yararlanma kolaylığı bulunmaktadır. Aynı demiryolunun, düşmanın ulaştığı Geyve Boğazı, Kütahya ve Afyon gibi önemli mevkilerle de bağlantısının olması, savaş stratejisinde önemli rol oynamış, ikmal konusunda da yararlı olmuştur.
- İşgal altında bulunan yerlere olan mesafesi sebebiyle Batı Anadolu’yu ve İstanbul’u kontrol altında tutabilecek stratejik bir mevkidedir.
- Karadeniz’de İnebolu, Akdeniz’de de Antalya Limanları ile irtibat imkânı bulunmaktadır.
Sonuçta Hariciye Vekili İsmet Paşa, 14 kişinin imzası bulunan bir maddelik teklifi 9 Ekim 1923’de Meclis’e teklif eder. Teklif, 13 Ekim 1923 tarihinde uzun görüşmeler ve münakaşalardan sonra çok büyük bir çoğunlukla kabul edilir. Kanun maddesi şöyledir: “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara şehridir.” Kanunun gerekçesinde ise; “İstanbul, Türk milletinin müdafaa vasıtalarına mevdu olarak ilelebed korunacaktır. Devlet merkezinin Ankara olması zaruridir.” denilmektedir.
Atatürk (Nutuk’ta): “Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmış, ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştır.” demektedir. Yine Nutuk’ta, Ankara’nın başkent yapılmasının sebeplerini ve bu hususta yapılan tartışmaları anlatır. 27 Aralık 1919’dan sonra meydana gelen gelişmeler, Ankara’nın “Millî Mücadele”nin merkezi seçilmesindeki isabeti ortaya koymuştur. Artık Ankara, Atatürk’ün “Sine-i Millet”e dönüş düşüncesinin gerçekleştiği ve doruğa ulaştığı mekândır. Dolayısıyla Ankara, bir harekâtın bedeni ve büyük bir fikrin sembolüdür. Ayrıca Ankara başkent yapılarak, “Kurtuluş Savaşı”na başından beri canla başla destek olan Anadolu halkı ödüllendirilmiştir.
Yazıyı hazırlarken çeşitli kaynaklara baktım, ancak daha çok da Kerrar Esat Atalay’ın “Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi” başlıklı 23/12/2018 - 03/01/2019 tarihleri arasında Yeniçağ gazetesinde yayınlanan yazı dizisinden yararlandığımı belirtmek isterim.
Bütün bunları niye yazdım? Bugün bir devletimiz ve bayrağımız varsa ve bu topraklar üzerinde özgürce yaşıyorsak, “Kurtuluş Mücadelesi”ni yapanların eseridir: Onlara çok büyük vefa borcumuz vardır. Bunları düşünerek; her durumda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularına saygılı, kuruluş ilkelerine bağlı ve “Kuva-yi Milliye” ruhuna inanmış insanlara destek olmalıyız. Ankara’yla ilgili her kararımızı geçmişten ders ve ibret alarak vermeliyiz.