İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi dolayısıyla gündeme gelen “Belediyeler burs verebilir mi?” tartışması, beni geçmişe götürdü. MEB Öğretmen Eğitimi (şimdiki adı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme) Genel Müdürlüğü’nde “Yükseköğrenim Burslar Şubesi” müdürü olarak 12 yıl görev yaptım. Bu süreçte yaşadığım bazı anılarımdan bahsetmek istiyorum.
Avni AKYOL, 31 Mart 1989 tarihinde Milli Eğitim Bakanı oldu: Eğitimin çeşitli kademelerinde görev yapan birisi olarak “öğretmene ve öğretmen yetiştirmeye” önem vermekteydi.
Kaliteli öğretmenler yetiştirmek için öncelikle başarılı lise öğrencilerini “öğretmen yetiştiren yükseköğretim programları”na yönlendirmek gerekliydi. Bu amaçla, 15/06/1989 tarihinde 3580 sayılı “Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin” Kanun ve ardında uygulamaya yönelik “Yönetmelik” çıkarıldı. Bu mevzuatla, öğretmen yetiştiren programları “ilk on tercihinde kazananlara” Bakanlıkça burs ve aynî yardım yapılması öngörülüyordu.
Diğer yandan, öğretmen yetiştirme işinin sağlam bir temele oturtulabilmesi için “Öğretmen Yetiştirme ve Danışma Kurulu Toplantısı”nda alınan tavsiye kararıyla, orta öğretim düzeyinde “Anadolu Öğretmen Liseleri” açıldı. Bu okullarla ilgili iş ve işlemleri yürütmek, öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumları ile Bakanlık arasında iş birliğini sağlamak üzere yeni bir Genel Müdürlüğün kurulması da kararlaştırıldı.
23/10/1989 tarihinde 179 sayılı KHK’ye 385 sayılı KHK ile eklenen 13/A maddesi ile “Öğretmen Eğitimi Genel Müdürlüğü” kuruldu. (Benzeri Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğü 1982 yılında kapatılmıştı.) Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülen iş ve işlemler de yeni kurulan genel müdürlüğe devredildi.
Genel Müdürlüğün teşkilatlandırılması için yetkilendirilen Daire Başkanı Abdullah Mert (daha önce Mesleki ve Teknik Öğretim İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı’nda başkan yardımcımdı.)’in teklifi üzerine 19 Nisan 1990 tarihinde bu genel müdürlüğe geçtim. Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü bünyesindeki “Yükseköğrenim Burslar Şubesi” de, daha önce Öğretmen Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş, ancak henüz şube müdürü görevlendirilmemişti. Bu şubenin müdürlüğüne getirildim.
Bu arada, çoğunlukla eski Köy Enstitüleri binalarında faaliyet gösteren okullardan başlamak üzere “Anadolu Öğretmen Liseleri” açılarak Türkiye genelinde yaygınlaştırıldı. Ve bu okullardan mezun öğrencilere 3580 sayılı Kanun ve bağlı yönetmelikle ayrıcalık tanındı.
Zamanla burs mevzuatında bazı eksikliklerin olduğunu gördüm. Düzeltilmesi için değişiklik teklifleri hazırladım. Mesela: Bu tekliflerimden biri; öğretmen yetiştiren programları “ilk on tercihinde” kazanma şartını “ilk beş tercihe” düşürme önerisiydi. Çünkü, öğrenci -ilk on tercih şartı olduğundan- başlara istediği diğer programları yazıyor, arkaya öğretmenlik programlarını bırakıyordu: Yani ilk beşten sonraya yazıyordu. Oysa amacımız, önceliği / hedefi öğretmen olmak isteyen gönüllü öğrencileri öğretmenliğe yönlendirmek ve teşvik etmekti. Hazırladığım mevzuat değişikliği 1996 yılında yapıldı.
Bakanlığın en çok öğretmen ihtiyacı duyduğu alanlarda, her yıl belli miktarda kontenjan ayırıyor ve ÖSYM kılavuzunda yayınlıyorduk. Burslar öğrencilere, Kanun gereği mecburi hizmet karşılığı veriliyordu. Mezun olan öğrenci Personel Genel Müdürlüğüne bildiriliyor ve beklemeksizin öğretmenliğe ataması yapılıyordu. Daha sonra mecburi hizmet kaldırıldı.
Tabii, bu çalışmalarım sırasında öğrencilerle güzel bir diyalog kurmuştum. Beni bir ağabey olarak görüyorlar ve bazı sıkıntılarını anlatıyorlardı. Dolayısıyla öğrencilerden bazı bilgiler öğreniyor, bazı sözler duyuyordum. Hatta bu bilgilerin çoğu burs kontenjanına giremeyen öğrencilerin şikayetleri şeklinde intikal ediyordu. O sıralar Bakanlıklar, Belediyeler, Üniversiteler, Vakıflar, şehir dernek ve vakıfları v.s. bir çok yer burs veriyordu. Bu konuşmalardan, herhangi bir öğrenci, hiç bir yerden burs alamazken; bazı öğrencilerin -Bakanlığımız bursu da dahil (çünkü Bakanlık bursunda puan sıralamasına ve kontenjana girmesi esastı)- farklı yerlerden burs aldığını öğrendim. Bu durumu sadece şikayetçi öğrencilerden değil, farklı yerlerden burs alan öğrencilerin kendilerinden de işitiyordum. Anlayacağınız; bir çok öğrenci burs alamayıp geri ödemeli krediye muhtaç kalırken (bazılarına kredi de çıkmıyordu.), diğer bazı öğrencilerse -belki de hiç ihtiyacı olmadığı halde- memur maaşından daha fazla toplamda burs alıyordu.
Özellikle büyük şehirlerde Belediyelerin verdikleri burslardan da çok şikayetler duyuyordum: “Belediyeler; burs verecekleri öğrencileri tespit ederken haksızlık, ayırımcılık ve kayırmacılık yapıyor” diyorlardı. Hatta öğrencilerin isimlerine bakılarak burs tahsisi yapıldığı bile söyleniyordu. Özellikle taşradan gelen öğrencilerin bu mağduriyetlerini gördükçe üzülüyordum.
2000 veya 2001 yılı olabilir, (Çünkü Temmuz/2002 ayında “ücretsiz izinli olarak” genel müdürlükten ayrıldım.) bu durumu bir rapor haline getirdim ve o zaman ki genel müdürümüze sundum. Raporda; burs konusundaki mevcut sorunu anlatarak çözüm için bir devlet kurumunun bursları organize etmesi ve tek elden yürütülmesi gerektiğini önermiştim. (Maalesef! Özel belgelerim arasında raporu bulamadım; ya raporun örneğini kendime almadım ya da aldığım halde birine vermiş olabilirim.)
Bilemiyorum; bu teklifim yetkili yerlere gittiği için mi ya da başkaları da aynı şeyleri düşündüğü için mi; 03/03/2004 tarihinde kabul edilen 5102 sayılı “Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs Kredi Verilmesine İlişkin” Kanun’la, burslar konusu Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bırakıldı. Diğer kamu kurum ve kuruluşların öğrenciye doğrudan burs ödemesi yapması kaldırıldı. Fakat, Kanunun 2 nci maddesi ikinci fıkrasında yer alan “belediyeler hariç” ibaresi ile belediyeler kapsam dışında bırakıldı.
Kanun, aceleyle ve/veya tecrübesiz kişiler tarafından hazırlanmış olmalı ki; okuduğunuzda eksiklerin ve yanlışlıkların olduğunu, burslulukla ilgili benzer kanunlara atıfta bulunulmadığını, önceki kanunları / ilgili maddeleri “kaldırma” yönünde hüküm konmadığını anlıyorsunuz.
Kanunun bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle CHP’li 141 milletvekili Anayasa Mahkemesi’ne müracaatta bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin 20/11/2008 tarihli ve E.: 2004/24, K.: 2008/165 sayılı kararı ile belediyelerle ilgili husus iptal edilmiş, dolayısıyla belediyeler de kanun kapsamına alınmıştır. 10/03/2009 tarih ve 27165 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını okumanızı tavsiye ederim. Faydalanılacak çok değerli bilgiler, gerekçeler ve ifadeler bulunmaktadır.
Eski yıllara göre alan (program) sayısı ve kontenjanı çok azalsa da MEB adına hâlâ burs verilmektedir. Ancak ödemeler, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından yürütülmektedir. Öğrenciler burs veya kredinin sadece birisinden yararlanmaktadır.
Mevcut duruma göre Belediyeler burs verebilir mi? Verebilir. Çünkü, Kanunun 3 üncü maddesi; “Bu Kanunun yayımı tarihinden sonra belediyeler tarafından, yüksek öğrenim öğrencilerine burs, kredi verilmesi veya nakdî yardım yapılması halinde, yapılan yardımların türü, miktarı ve kaç öğrenciye ne kadarlık süre için verildiğine ilişkin bilgiler üçer aylık dönemler itibarıyla Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bildirilir.” hükmü durmaktadır.
Dolayısıyla bu hükmü yerine getirmeleri kaydıyla burs verilmesi mümkündür.